Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 12 Eylül 2010’da yapılan referandumun ardından AKP İstanbul İl Başkanlığı’nda yaptığı konuşmada, “Hele hele oy kullanabilmek için yurt dışından gelerek gümrük kapılarında iradesini ortaya koyan kardeşlerimi kutluyorum. Dünyanın dört bir yanından ‘Okyanus ötesi’nden bu sürece destek veren tüm kardeşlerimi kutluyorum. Ne yapayım buradan ‘Okyanus ötesi’ne mesajlar olduğuna göre bizim de bu mesaja bir karşılığımız olması lazım” ifadesini kullanmıştı.
Haziran 2012 tarihinde yapılan 10. Uluslararası Türkçe Olimpiyatları kapanış töreninde konuşan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, aralarının soğuk olduğu iddia edilen Fethullah Gülen’e binlerce kişi önünde ABD’den dön çağrısı yaptı.
“Gurbet hasrettir. Hasret bedeli çok ağırdır, faturası çok ağırdır. Biz, gurbette olup, şu vatan topraklarının hasreti içerisinde olanları aramızda görmek istiyoruz” ifadelerini kullanan Erdoğan, “Gurbet aynı zamanda garipliktir. Zaten oradan anlamını yükleniyor. Onun için de biz garipliğe tahammül edemeyiz. Diyoruz ki, bu sıla hasreti artık bitmelidir, bitsin istiyoruz. Doğrusu ben şu andaki tavrınızla hep birlikte bu hasretin bitmesini istediğinizi anlıyorum. Öyleyse bitsin bu hasret diyelim” demişti.
İktidardaki birçok siyaset adamı, bakan, belediye başkanı gibi görevlerde bulunanlarca kitleler önünde Fetullah Gülen’e hitaben saygı ve sevgi içeren konuşmaların yapıldığına hepimiz şahit olduk. Dönemin Başbakanı da bütün bu tür konuşmaların özetini sunar biçimindeydi.
Başbakan Erdoğan, 24 Kasım 2014 tarihinde Rusya gezisinden dönerken gazetecilere yaptığı açıklamalarda Cemaat için; “ne istediler de vermedik, Cemaatin en ileri gelenleri, mensupları bugüne kadar acaba ne getirdiler de Tayyip Erdoğan bunu geri gönderdi.” Demişti. Konu dershanelerin kapatılmasıyla ilgiliydi.
Konuşmasının devamında, “Etüt merkezlerini okuma salonlarını kapatmıyoruz. Etüt merkezlerinde ağırlık (Sosyal Destek Programı) SODES’indir. Buradaki öğretmenlerin birçoğu da cemaatteki kardeşlerimizden. Oradan projelerle geliyorlar, uygun görülüyor. O öğretmenlerin ücretini de devlet olarak biz ödüyoruz” demişti.
Bu konuşmalarda iki önemli ayrıntı vardı. Birincisi; “ne istediler de vermedik” cümlesindeki soru işaretleriydi.
Cemaat iktidardan ne/neler istemişti? Bu istekler karşılığında neler verilmişti. 15 Temmuz darbe girişimi sonrası yaşanılan kaos ortamı içerisinde, iktidarın “paralel yapılanma”, “Fethullah Gülen terör örgütü” olarak adlandırdığı yapının/cemaatin 12 yıl boyunca iktidardan ne istedikleri ve karşılığında neler verildiğinin ortaya konulması gerekir.
Cemaat devlet içerisinde darbe yapabilecek güce gelmişse, bu güce erişmelerinde, iktidardan istediklerinin tamamen karşılanmasıyla ilintili olduğunu düşünen her insan anlayabilir.
2014 tarihine kadar, cemaatin tüm istemlerinin karşılandığının açık ifadesi olan “ne istediler de vermedik” cümlesi, bir anlamda cemaatin darbe yapabilecek güce erişmesindeki suç ortaklığı ve olay içerisindeki sorumluluğun göstergesidir.
İkinci ayrıntı ise; kapatılması düşünülmeyen etüt merkezlerinde görev yapan öğretmenlerin “cemaatteki kardeşlerimiz” olarak adlandırılmasıdır.
Öğretmenlerin, “cemaatteki kardeşlerimiz olarak adlandırılması, devlet içerisinde görevli olarak değişik kademelerde çalışan “cemaatteki kardeşlerimizin” açıkça bilindiği gerçeğinin ifadesidir.
Darbe girişimi sonrası açığa alınan ve iktidar tarafından “bunları buralara kim yerleştirdi” sorusu sorulan insanların kim oldukları ve kimler tarafından desteklendiklerini bizzat kendileri açıklamıştır.
17 – 25 Aralık 2013 yolsuzluk soruşturmalarının başlamasına kadar “Hoca Efendi” olan Fethullah Gülen, bu tarihten sonra “paralel yapılanma” ve “terör örgütü” olarak anılmaya başlanmıştı.
İktidar, henüz 2000 yılının başında ortaya çıkan ve cemaatin üyelerine “devletin kılcal damarlarına kadar sızın” talimatını verdiği video ile yargılanan ve daha sonra yasal değişikliklerle beraati sağlanan Fethullah Gülen’i yeni mi tanımıştı.
16 yıl önce “devletin kılcal damarlarına kadar sızın” talimatını üyelerine veren “hoca efendinin” tüm isteklerinin karşılandığını “ne istediler de vermedik” sözleriyle doğrulayanın 15 Temmuz darbesinden yakınmaya hakkı yoktur.
Fethullah Gülen ve Cemaatin tüm istemlerini karşılayan, destek veren, ülkeye dönmesini isteyen, “gurbette” kalmasına razı olmayan ve ona bağlı savcı ve hakimlerle düzmece, sahte iddianamelerle “Ergenekon” yargılanmalarını sağlayan iktidarın sızlanmaya hakkı yoktur.
Askeri veya sivil her türlü darbeye karşı olduğumu, tek talebimin, ayrımsız, herkese eşit demokratik yönetim olduğunu vurgulayarak, ülkenin içerisinde bulunduğu durumun sorumlusunun darbeciler kadar onları yıllarca destekleyen, karşılıklı yardımlaşmalar içerisinde bulunanlar olduğunu da ifade etmeden geçemeyeceğim.
Bu nedenle de, “Hem Rabbime, hem milletimize verecek hesabımız olduğunu biliyorum. Rabbim de, milletim de bizi affetsin” diyerek sorumluluklardan kurtulmaya çalışmak sadece kolaycılıktır.
Bu ülkeye ve yaşayanlarına kim ne kadar zarar vermişse hesabını vermek zorundadır. Özellikle ülkenin yöneticileri bir cemaati darbe yapabilecek güce ulaştıracak kadar, “ne istediler de vermedik” ölçüsüyle desteklemişlerse, darbeyi yapanlar kadar sorumludurlar.
Cemaate yapılan destek ve yardımlar, istemleri karşılığında verilenler bu ülkenin ve yaşayanlarının malı ve parasıydı.
Ülkenin ve yaşayanlarının malını ve parasını, devlet gücünü ve desteğini cemaate yardım olarak sunanlar ve bu sayede cemaati darbe yapabilecek konuma getirenler, sorumlusu olduğu sonuçların hesabını vermek durumundadır. (NT/HK)
Not: Sahi Hurşit Külter nerede?