Kısa sayılmayacak bir süredir dünya gibi Türkiye gündeminde de yer tutan Irak savaşı genellikle Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) belirlediği zeminde tartışılıyor. Irak'a karşı savaş gündeme geldiği andan itibaren iyi niyetle yürütülen savaş karşıtı mücadele de kaçınılmaz olarak, kamuoyunun sorunu salt Irak meselesi gibi algılamasına yol açmaktadır.
ABD'nin yeni stratejisi
Özellikle 11 Eylül'le birlikte dünya kamuoyunun "terör" ve "teröre karşı mücadele" merkezli saflaşmaya sevk edilmesi Irak sorununun da bu bağlamda algılanmasına ve tartışılmasına neden olmaktadır. Oysa ABD'ye göre "terörist saldırıların sınır tanımayan nitelik kazandığı" tespiti, İkiz Kulelere saldırıdan altı ay önce "İkinci Marshall Planı" adıyla basında yer bulan "yeni savunma politikası"nda yapılmaktadır.
Yine aynı planda "Basra Körfezi merkezli olarak Ortadoğu ve Kuzey-Güney Kore çatışması merkezli olmak üzere Güneydoğu Asya'da kriz olasılığı yükselmektedir" (Radikal- Murat Yetkin, 7 Mart 2001) denilmektedir. ABD'ye göre sorun salt Irak olmadığı gibi çok daha geniş bir coğrafyayı ilgilendiren gerilim gerekçeleri bulunmaktadır.
Irak savaşını Soğuk Savaş sonrası dünyanın yeniden şekillendirilmesine yönelik politikaların uzantısı olarak gören ABD, bilindiği üzere, Ortadoğu ve Türkiye'yi de yakından ilgilendiren Avrasya stratejisini 90'lı yıllarda uygulamaya koydu. "Demokrasi ve dünya barışı" adına hamasi nutuklar atıp Irak'ın silahsızlandırmasından bahseden ABD'nin petrolle ilgili gerçek niyeti dikkate alındığında Hazar havzasındaki enerji kaynaklarını kontrol etmeye yönelik geliştirilen Avrasya stratejisi ile Irak meselesi çerçevesinde yaşanan gelişmelerin bağlantısının kurulması zorunluluk haline geliyorsa da genellikle bu bağlantı göz ardı edilmekte ve bu durum da ortaya çıkacak vahametin yeterince kestirilememesine neden olmaktadır.
ABD'nin Avrasya'ya yerleşme projesi
Artık kaçınılmaz gibi görünen Irak'a yönelik ABD saldırısı öncesinde bölgede gerçekleştirilen "barış turları"nın ve görüşmelerin savaşı geciktirdiği yönünde iyimser yorumlar yapılmasına karşın bölgede ABD hegemonyası ve varlığı gittikçe güçlenmektedir.
Bu durum, Irak sorununu aşan ve Avrasya arenasında uygulamaya konan stratejinin başarı şansını artıran sonuçların ortaya çıkmasına neden olacak. Yakın bir tehlike olması nedeniyle savaş, elbette üzerinden atlanılabilecek bir konu değil. Fakat, bu savaşın baş aktörünün uzun erimli hedefleri konunun çok daha hassas ele alınmasını ve savaş karşıtı mücadelenin uzun soluklu planlanmasını gerektirmektedir. Uzak bir olasılık olsa da Irak savaşının önlenmesi, bölgede tesis edilen ABD hegemonyasının sona erdirilmesi anlamına gelmeyecek, tam tersine Avrasya stratejisinin askeri ayağı ABD adına güçlendirilmiş olacak.
Daha önce bir başka çalışmamda (Ulusal Devletten Bölgesel Güç Oyunlarına, Çivi yazıları-2002) dört aşamalı bir süreç olarak tanımladığım Avrasya stratejisinin görece barışçı olan birinci aşamasından sonra yaşanmaya başlanan ve "çatışmacı, militarist karakteri" öne çıkan ikinci aşamasının başarısı, ekonomik, ideolojik, siyasal, kültürel, ... alanlarda bölgesel uyumlulaştırma çalışmalarının yürütüldüğü üçüncü aşamanın sonuçlandırılarak ABD hegemonyasının kurulduğu dördüncü döneme (stabilizasyon aşaması) ulaşılabilmesi için büyük bir önem taşımaktadır. Bu nedenle Irak'ın silahsızlandırılması gerekçesiyle başlatılan askeri faaliyetler ve yöreye konuşlandıracağı güç ABD için çok daha geniş bir anlam ifade etmektedir.
Avrasya stratejisi bağlamında Irak krizi değerlendirildiğinde görülecektir ki, şu günlerde yaşanan gelişmeler bölge ülkelerinin kaderini yakından ilgilendirmekte ve gelecekte ortaya çıkacak sonuçların tohumları ABD'nin operasyon hazırlıklarıyla atılmaktadır. ABD'nin Avrasya coğrafyasına yönelik stratejik hedefleri gözetildiğinde Irak'a yönelik başlatılacak savaş -insani boyut bir yana- ikincil bir önem arz etmektedir. Amerikalı askerlerinin bölgede kalması öngörülen süreler ile Türkiye'den istenilen üs ve limanların dağılımı Irak'ın gittikçe asıl gerekçenin önüne geçen bir alt sorun olduğunu kanıtlamaktadır. Bu nedenle, ABD adına Irak krizi savaştan daha önemli hale gelmektedir. Fakat bilinen diğer gerekçeler nedeniyle Irak'ın hedef tahtasından kurtulma şansı neredeyse yok denecek kadar azdır.(NK/BB)
*Ara başlık ve vurgular Bianet'e aittir.