Bir kısım partilinin tutkulu parti savunuculuğu bir kenara bırakılırsa, toplumun büyük çoğunluğu tarafından eleştirilen, hatta yer yer hakaret edilen bir partidir CHP. Buna karşın halk arasındaki eleştirilerin önemli bir bölümü bilgiden çok inanç temellidir. Kişilerin benzer durumlarda benzer davranış gösteren sağ partilere daha müsamahakâr davranması bunun göstergelerinden biridir. Kamuoyu yapıcılarının önemli bir bölümü de ya ideolojik gerekçelerle ya da farklı tarihselliğe sahip süreçleri referans kabul ederek CHP eleştirisine yönelmektedir (Sosyalist solda yer alanların yaklaşımlarını tahmin edilebilecek gerekçelerle değerlendirme dışı tutuyorum). Hatta kimi zaman eleştirilerin sonunda, CHP'nin tarihin sayfalarına gömülmesi gerektiği noktasına ulaşılmaktadır. Böylesi bir sonucun ortaya çıkması için elbette hiç kimsenin bireysel niyetleri yeterli olamaz. Gerçeğin bu olduğu bilindiğinden olsa gerek, CHP'nin tarihsel misyonunu tamamladığını düşünenler bile, bu partinin "makul" çizgiye çekilmesi üzerine hesap yapmayı sürdürmektedir. Siyasal yelpazenin ister sağında isterse solunda yer alsın, Türkiye üzerine değerlendirme yapanlar, istese de istemese de en azından kurumsal kimliğinin sürekliliğinden ötürü CHP'yi dikkate almak zorundadır. Bu konuda birkaç yıl önce (2006) yazdığım "Arayışlar ve CHP" adlı makaleden kısa bir alıntı yaparak asıl konuya geçmek istiyorum;
"Sol hakkında konuşup da CHP üzerine laf etmemek olanaksızdır. Hatta, CHP'nin solculuğunu tartışanlar bile bu partiyi anmadan geçemezler. Bu durum, sadece öznel gerekçelerle açıklanamaz. Beğenelim ya da beğenmeyelim CHP bu ülkenin gerçekliğidir ve görünen o ki, önümüzdeki dönemde de önemli siyasal aktörlerden biri olarak kalacak. ... Sosyalist sol dışında kalan solun üzerinde CHP'nin gölgesi sürekli dolaşacaktır." (BirGün Gazetesi, 29 Mayıs 2006)
Yaşayan CHP
Yukarıda kısaca sözkonusu edilen çevrelere rağmen CHP yaşayan bir partidir. Açıkça söylesin ya da söylemesin böylesi bir tespitte bulunan (değerlendirmeler bazen negatif üslubun arkasında gizli kaldığından toplumda algı bulanıklığı ortaya çıkmaktadır) geniş bir kesim CHP üzerine hesap yapmayı sürdürmektedir. Bu durumun siyasal yaşam üzerindeki olası sonuçlarının CHP'liler kadar diğer siyasal özneler (bireyler dahil) tarafından da dikkatle ele alınması gerekmektedir. Bir sosyalist olarak içselleştirdiğim toplum tasarımını gerçekleştirecek bir parti olmamakla birlikte, gündelik politik yaşamı etkileyeceği ve siyasal öznelerin toplumsal desteğini değiştireceği için, CHP tarafından yaşanması muhtemel süreçler ve ortaya çıkacak sonuçlar üzerine şimdiden düşünmek gerektiği kanısındayım.
Her şeyden önce CHP'nin iki alanda güçlü bir etkinliği bulunmaktadır: 1- İktidar alanı 2- Toplumsal alan. CHP'nin pratik süreçleri yaşarken bu iki alan arasında salındığını görmek için CHP tarihine bakmak yeterlidir. Kimi zaman iktidarın çekirdeği üzerinden politik alanda konumlanan CHP kimi zaman da daha halkçı bir söylemle sola meylettiği görüntüsü vermektedir. Fakat her halükârda CHP'nin yukarıdancı bir parti olduğuna dair yargılar korunmaktadır.
Bu durumu CHP kadrolarının öznellikleri üzerinden okumak ve yukarıdancı tutumları sadece bu partiye mal etmek (sağ kitle partileri de söylemlerine rağmen yukarıdancı bir tutum içindedir) gerçekliği önemli oranda gözardı etmek anlamına gelmektedir. Çünkü, Türkiye'de siyasal alan kadar toplumsal alan da yukarıdan aşağıya doğru kurulmaktadır. Yani yukarıdan aşağıya doğru işleyiş yapısal bir sorundur. Bu nedenle konuyu kısaca açmak istiyorum: Genel bir ifade ile modernleşme olarak adlandırılan sürecin tüm boyutları ile tamamlanmamasından (özellikle sınıfsal ve kültürel boyut) ötürü toplumsal bir aradalık hâlâ demokrasi adına sorunlar barındıran yukarıdan tarzlarla gerçekleşmektedir.
Özellikle son dönemdeki anayasa ve kimlik tartışmaları sırasında ortaya çıkan tablo göstermektedir ki, -hamaset içeren söylemi bir kenara bıraktığımızda- toplumun tamamı tarafından içselleştirilmiş, üzerinde uzlaşılmış güçlü bir buluşma zemini bulunmamaktadır. Tablonun bu şekilde okunmasından hareketle modern bir toplumun bir aradalığını ("biz" olma durumu) sağlayan değerlerin çözülmesi gibi bir sonuca ulaşılamaz.
Tam tersine, azımsanamayacak bir niceliğe denk düşen iktidardan ayrışma yönünde irade sahibi olmayan kitlenin (nesnel koşulları bu insanların ayrışma bilincini geliştirmesine elvermez) yukarıdan belirlenen "biz"e eklemlenmesi için yukarıdan süreçler güçlü bir şekilde işlemeye devam etmektedir. Öte yandan, çeşitli toplum kesimlerinin de kendilerine özgü çıkarları tanımlayıp içselleştirmelerine ilişkin sorunların bulunması toplumun yukarıdan aşağıya doğru kurulması sürecine süreklilik kazandıran etkenlerden biridir. Rejimin kuruluş aşamasından itibaren yukarıdan işleyen süreçlerin içinde bulunan CHP, zaman içinde iktidarla bu özdeşliğin fiili düzeyde zayıflamasına-yok olmasına karşın hem kendi kadrolarının bilincinde hem de toplumun hafızasında bu özdeşlik ilişkisi üzerinden yer tutmaya devam etmektedir.
Dolayısıyla, hem bilinç faktörünün etkisiyle hem de iktidar ile toplum arasındaki ilişkinin karakteri gereği CHP, devlete dair alanla ilişkisini koparttığı anda etkisizleşeceği değerlendirmesi üzerinden politik tutum takınmaktadır. CHP'nin politikaları ve kullandığı yöntemler çeşitli açılardan eleştirilebilirse de sistem içi siyaset yapabilmesi için çok da yanlış değildir. İktidarın merkezine dair politikalardan ve etkinlik mücadelesinden vazgeçecek bir CHP'nin toplum içinde hangi kesimlerin üzerinde yükselerek aşağıdan yukarı işleyecek süreçlerle iktidar alanında etkin olabileceği sorusunun karşılığını, muhaliflerinin de doyurucu bir içerikle verebileceğini sanmıyorum. Bu değerlendirmelerle yazının merkezinin kaydığı düşünülebilirse de toplumsal alanda CHP etkinliğinin ne anlama geleceği ve sonuçları üzerine konuşabilmek için sorunu bu boyutta ele alarak ilerlemekte fayda var.
CHP'nin (ve aynı kulvardaki partilerin) iki ayrı gurupta toplanacak seçmeni bulunmaktadır. İlki; kemikleşmiş oylar, ikincisi; geçici oylar. Bu ayrım elbette tüm partiler için yapılabilir. Fakat, CHP açısından sağ partilerle karşılaştırıldığında önemli bir farklılık bulunmaktadır. CHP'nin asli oyları olarak kabul edilen kitlenin ideolojisi, kültürü, yaşam tarzı seçimi, geçmişi algılayışı ve iktidarı kavrayışı arasında bir bütünlük bulunmaktadır. Atatürkçü, çağdaş, laik, devletçi (kısmen erozyona uğrasa da) bir dünya tasarımına sahip olma iddiasındaki (içerik tartışmaları bir yana) insanlar CHP'nin asli tabanını oluşturmaktadır.
Kimi zaman kentli kimi zaman da üst-orta gelir gurubunun üyesi olarak tanımlanan bu kitle, toplumu dönüştürme iddiasındaki iktidarın süreç içinde ideolojik, kültürel, siyasal alanlarda biriktirdiklerinin temsilcisi konumundadır. Oluş halinin devam etmesinin (modern yaşama biçiminin mutlak egemenliğinin kurulamaması ve kapitalizmin içerideki genişleme sürecinin tamamlanmamış olması) yarattığı tepkisel toplumsallık tarafından kuşatılan bu kesimler CHP ile bütünlük halindedir. Çeşitli dönemlerde sağ çevrelerce yıkıcı, bölücü, komünist, ... akımlara "yataklık yapmakla suçlanan" CHP, bugün için, tarihin ilerleyişini devletin devamlılığı üzerinden kavrayan kitle için sürekliliğin temsilcisi durumundadır. Bu sonucun ortaya çıkmasını sağlayan iki önemli etken bulunmaktadır: 1- CHP kadroları bilinçli bir tercihin sonucu olarak şekillenen devlet merkezli söylemle kitlenin karşısına çıkmaktadır. 2- Maddi olarak kurumsal sürekliliğin göstergesi tek parti durumundadır.
Oy veren ikinci grup seçmene bakıldığında CHP için asıl sarsıcı gelişmelerin kaynağının bu kitle olduğu görülebilmektedir. Yüzergezer oyların CHP'ye yönelmesi sonuçları bakımından sağda yaşanan dalgalanmalarla benzerlik göstermemektedir (Sağ partilerin söylemleri ile seçmenlerinin o özneye dair algısı arasında uyum sorunu bulunmadığı gibi, partilerin kadroları ile hem sürekli hem de geçici seçmenin buluştuğu kültürel bir zemin bulunduğundan, siyasal yelpazenin sağında derin yarılmalar ortaya çıkmamaktadır. Dolayısıyla sağ partiler arasındaki seçmen dalgalanmaları ciddi bir soruna yol açmazken, kimi zaman yelpazenin solundaki partilere oy veren seçmenin tekrar daha önce oy verdiği partilere yönelmesi de bir tür yuvaya dönüş duygusu yaratmaktadır).
Nesnel çıkarlarını bilinç düzeyinde tanımlayıp siyasal tercihlerini kullanmaktan çok, kimliğini kültürel kodlara göre ortaya koyan, buna karşın çıkarının zedelendiğini gündelik süreçler içinde hisseden insanlar arayışa girmekte ve bu kitlenin sadece bir bölümü, bazen CHP'ye yönelmektedir (CHP'nin bu kitlenin nesnel çıkarlarını ne kadar temsil edebildiği ayrı bir tartışma konusudur). Kültürel düzeyde bir gerginlik yaşanmamasına karşın nesnel çıkarlarının zedelenmesinden ötürü CHP'ye giden bu seçmen bir tür geçici göçmen ruh hali ile oy vermektedir. Sözkonusu seçmenin kazanılmasında CHP'nin iradi müdahalelerinin ne kadar etkili olduğu tartışmalarını bir sonuca bağlamak olanaksızsa da, oy dalgalanmalarının ardından yükselen partinin kısa süre zarfında ciddi çöküşler yaşaması -diğer etkenleri yok saymadan- bu türden oyların CHP adına büyük sorun teşkil ettiğini düşündürtmektedir. 1980 sonrası seçim sonuçlarına bakıldığında (1980 öncesi dönem yapısal farklılıklarından ötürü değerlendirme dışı tutuldu) sorunlu tablo ortaya çıkmaktadır.
- Sonuçlar % olarak verilmiştir.
- MVS: Milletvekili Seçim Sonuçları, İGM: Yerel seçimlerdeki İl Genel Meclisi Sonuçları
- 1991 M.V. seçimlerinde SHP içinde HEP oyları bulunmakta.
- 2004 İGM seçimlerinde SHP oyları ağırlıklı olarak DEHAP oyları olduğundan dikkate alınmamıştır.
- Veriler farklı kaynaklardan derlendiği için küçük farklılıklar olsa da genel değerlendirmeleri etkileyecek düzeyde değildir.
Yukarıda aktarılan seçim sonuçları sosyal demokrat çizgide kabul edilen partilerin hükümette (koalisyon veya azınlık hükümeti) yer aldıkları ve yerel yönetimlerde etkili oldukları tarihler dikkate alınarak okunduğunda kendiliğinden bazı sonuçlara ulaşılmaktadır. 1980 sonrasında ilk seçimlerde yüzde 30 olan sosyal demokrat partilerin oy oranı 1989'da yüzde 38'e yaklaşmıştır. Gerçekleştirilen yerel seçimlerde SHP, başta İstanbul olmak üzere birçok belediyede yönetime gelmiştir.
Ardından 1991 yılında SHP, DYP ile koalisyon hükümetini kurdu. 1991'den itibaren başlayan (kısa bir süre kesintiye uğrasa da) SHP/CHP'nin DYP ile koalisyon ortaklığı 1995 seçimlerinin ardından son buldu. 28 Şubat sonrasında 1997 ortalarında başlayıp 2002 yılında tamamlanan süreçte, DSP, M. Yılmaz hükümetine ortak olduktan sonra, 1999'da azınlık hükümeti, ardından ANAP ve MHP ile koalisyon hükümeti kurdu. O günden sonra da sosyal demokrat partiler hükümette şu ya da bu şekilde yer alamadılar ve yerel yönetim seçimlerinde istedikleri sonuca ulaşamadılar.
Ardı ardına sıralanan veriler karşılaştırılmalı olarak ele alındığında görülmektedir ki, "sosyal demokrat" partiler, belirli aralıklarla oylarını yükseltip yerel yönetimlerde güçlendikleri ve şu ya da bu şekilde hükümette yer aldıkları dönemlerin ardından ciddi sarsıntılar yaşamışlardır.
Bu çöküş dönemlerinde oylar, toplamda azaldığı gibi, süreklilik gösteren seçmenlerin tercihleri de aynı kulvardaki partiler arasında dağılmıştır. 12 Eylül 1980 darbesinden sonra hem ülkenin demokratikleştirilmesi yönündeki taleplerin yükselmesi hem de uygulanan ekonomik politikaların yarattığı her türlü tahribat (maddi ve moral) sonucunda oylar merkez sola yöneldi.
SHP, başta büyük iller olmak üzere çok sayıda belediyeyi aldı. Çok geçmeden oylar erimeye başladı ve ilk seçimlerde (1991) oylar yüzde 31,50'ye gerilerken daha sonraki seçimlerde yüzde 25 seviyesine düştü. 1999 yılında (Abdullah Öcalan'ın Türkiye'ye getirilmesinin de etkisiyle) toplam oy yüzdesi 31,62'yi buldu.
Fakat 2000 sonlarında başlayıp 2001'de patlayan ekonomik krizi takip eden ilk seçimlerde oylar iyice eriyip yüzde 20 seviyesine geriledi. Yıllarca yüzde 20 seviyesinde takılan sosyal demokrat partilerin oy yüzdesi ilk defa 2009 yerel seçimlerinde kıpırdayarak yüzde 26'ya yaklaşmıştır. Beklentiler, önümüzdeki dönemde tek başına hükümete gelecek bir oy yüzdesi yakalayamasa da CHP oylarının artmaya devam edeceği yönündedir.
CHP oylarındaki yükseliş eğilimi daha önceki dönemlerde de olduğu gibi seçmenin ideolojik ve kültürel farklılaşması üzerinden yaşanan bir taban genişlemesi değildir. Daha çok tepkisel düzeyde bir yönelim bulunmaktadır. Bu yönelimi ortaya çıkartan da insanların somut çıkar beklentileridir.
Fakat, çıkar tanımlamalarının bilinçli bir şekilde yapılıp taleplerin sistematik hale getirilmesi üzerinde yükselen bir siyasal buluşma gerçekleşmemektedir. İşte! CHP adına asıl sorun da burada başlamaktadır. Çünkü, çıkarların ve amaçlara ulaşma yollarının tanımlanmamasının yarattığı belirsizlik o seçmenlerin tatminini zorlaştırmaktadır. Öte yandan süre ile imtihan edilen CHP'nin bu kitlenin beklentilerini kısa zaman içinde karşılaması neredeyse olanaksızdır (Gerçi CHP'nin kendine oy veren veya oy verme ihtimali bulunan toplum kesimlerinin çıkarlarını kendi öznelliği dışında kavramaya dair bir isteğinin bulunduğu son derece tartışmalıdır). CHP'nin tabanında örgütlü mücadelenin sonucunda bir genişleme yaşanmadığı sürece oy oranının yükselmesi aşağıdan yukarıya doğru dağıtıcı bir basıncın oluşmasına yol açacaktır.
Sözkonusu seçmen kitlesinin özelliklerini dikkate almayacak bir CHP, yüzergezer oyların etkisi ile parti içinde her an bir sarsıntı ile karşı karşıya kalabilir. Çünkü, merkezin yerleşik tavrına ve politika yapma tarzına muhalefet eden guruplar bu kesimlerin desteğini alarak merkezi konuma gelme arzusuyla hareket ettikleri anda parti içindeki fay hatları kırılmaya başlayacaktır.
CHP ve paralelindeki partilerin ciddi oylar alarak seçimlerden başarıyla çıktığı dönemi takip eden yıllarda kısa sürede oy desteğini yitirmesi, bu partilerin sağ partilerden daha başarısız oldukları gibi bir gerekçe ile açıklanamaz. Kitlesel oy kaymalarının sermaye karşıtı partilere doğru olması bir yana, tersine, hem uygulamaları hem de söylemleri ile büyük sermaye yanlısı duruş sergileyen partilere doğru gerçekleşmesi, ideolojik-kültürel gerekçelerin çok daha fazla dikkate alınmasını zorunlu kılar.
Sosyal demokrat partilerin yerel yönetimlerde ya da hükümette yer almasını takiben yaşanan büyük çöküşler ve ardından ülkenin daha da sağa kayması, politika yapan her kesim tarafından dikkate alınması gereken olgulardır. Son seçimlerde belirginleşen CHP'nin yükseliş eğilimi, başta CHP kadroları olmak üzere bütün siyasal öznelerin geçmişte yaşanan süreçleri dikkate alarak geleceğe yönelik olasılık ve olanaklar üzerine okuma yapmasını gerektirmektedir.
Ekonomik sıkıntılar nedeniyle bunalan ve kimlik sorunları konusunda hükümetten beklediğini bulamayan bir kesim insan CHP'ye yönelme eğilimi içine girmiştir. Hükümete tepki üzerinden yönelen oylar nedeniyle memnuniyetini belirten CHP kadrolarının, geçmişte yaşanan süreçlerin tekrarlanmasını engellemek için ne yaptığına dair kimsenin -en azından kamuoyunun büyük bir çoğunluğunun- bilgisi yoktur.
Tepkisel tavırla CHP'ye oy verenlerin/vereceklerin, aceleci bir ruh hali ile davranmalarından ötürü, bırakalım uzun vadeli politikaları, orta vadeli çözümlerin sonuçlarını bile beklemeye tahammülleri bulunmamaktadır. Dolayısıyla, tedbir alınmadığı taktirde, parti içi iktidar mücadelesi verenler arasında fay kırıklarının oluşmasına yol açabilecek bu kitle, partiden desteğini çektiği anda da bir tür obruk etkisi yaratacaktır. Yeraltındaki suyun çekilmesi ile üstüne çöken toprak gibi parti de kendi üstüne çökecektir.
Ülkedeki sosyoekonomik yapının oturmamış halini, toplumsal kültürü ve beklentilerinin karşılanması konusundaki bireylerin aceleciliğini dikkate almadan politikalarını geliştirip uygulamaya koyacak CHP, çok uzun sürede yükselmesine karşın kısa sürede kitle desteğini yitirecektir. Tarihin tekerrür edip etmeyeceğini bekleyip göreceğiz. (SŞ/TK)