Gündemi belirleyen gelişmelerin çeşitliliği ve hızı karşısında süreci bütünsel okumak için elinde haritası olmayanlar adına ortaya çıkan sonuç bir kafa karışıklığıdır. Ortaya çıkan dağınıklığın aşılabilmesi için de insanlar daha çok siyasal aktörlerin tutumlarını durağanlaştırarak eski varoluşları çerçevesinde açıklamaya yönelmektedirler.
Bu türden düşünme tarzı, bireylerin süreç karşısında edilgenliğini daha da artırmakta ve tam da iktidarın arzuladığı şekilde kontrole yatkın bir kitlenin ortaya çıkmasını sağlamaktadır. Medyanın küçümsenmeyecek bir bölümü de gelenekselleşen algılama ve açıklama tarzlarını güçlendirecek vurgularla iktidarın toplum üzerindeki hegemonyasını artırmaktadır.
Gündem ve gündemin altında yatanlar
Yaşanan gelişmeleri açıklayıcı olarak sunulmaya çalışılan tablonun parçalarına bakıldığında şu tespitler öne çıkmaktadır; Türkiye, Irak savaşında ABD'ne yeterince destek vermediği için ilişkiler önemli bir darbe yemiştir. ABD ile stratejik işbirliğinde Türkiye'nin konumu tartışmalı hale gelmiştir. Diğer önemli bir gündem maddesi ise hükümet eliyle siyasal İslam önemli mevziler kazanmaktadır.
Tablo yukarıdaki gibi çizilince tüm gelişmeler de bu bağlamda anlam kazanıyor. Oysa güvenlik ve rejimin kollanması çerçevesinde refleks olarak tanımlanan hareketlerin çok daha köklü ve derin gerekçeleri bulunmaktadır. Her şeyden önce ABD'nin zaman içinde yumuşatılmaya çalışılan, ilk hali sert üsluplu açıklamalardaki amaç, bölgesel düzeydeki stratejileri çerçevesinde Türkiye'nin konumunu yeniden yapılandırmak için ülke içi ikt idar ilişkilerine müdahale etmekti (Bu konu da daha geniş bilgi için "Wolfowitz'in Söylemek İstedikleri" ve " Toplumu Dizayn Etmek İçin Güç Gösterisi " -Bianet - başlıklı röportaja bakılabilir).
Bu sürecin tüm aktörleri aynı anda, ilk bakışta bir rastlantı sonucu, gerçekte sürecin dayatmaları neticesinde, 28 Mayıs günü gündemdeki yerlerini tüm ağırlığıyla aldılar; Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısı (birkaç gün öncesinde Genelkurmay Başkanı'nın yaptığı açıklama), Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün İslam Konferansı Örgütü (İKÖ)'nde yaptığı konuşma, Türk Sanayici ve İş Adamları Derneği (TÜSİAD) Başkanı Tuncay Özilhan'ın ABD gezisi sırasında yaptığı açıklamalar.
Dikkatleri çekeceği üzere askeri bürokrasi, hükümet ve büyük sermayeyi temsil eden kurumun başkanı hepsi aynı anda gündemde yer tuttular. Tabi bu kişi ve kurumların yaptığı açıklamalarda geri planda kalan görüntüsüne rağmen kendi varlığını tüm ağırlığıyla hissettiren bir diğer aktör ise ABD'dir.
Bu kurumların ve temsilcilerinin yaptığı açıklamalara baktığımızda şu noktalar öne çıkmaktadır:
MGK Genel Sekreterliği'nin yayımladığı bildiriye göre toplantıda yazımızı ilgilendiren şu konular ele alındı: " Kıbrıs ve Irak'taki son gelişmeler değerlendirilmiştir. "Türkiye AB ilişkileri ve yeni Katılım Ortaklığı Belgesi hakkında genel bir değerlendirme yapılmış ve önümüzdeki dönemde AB ile ilgili
gerçekleştirilecek çalışmalar üzerinde durulmuş," Türkiye-ABD ilişkileri ve ABD'nin İran'a yönelik politikaları değerlendirilmiştir." (Radikal, 29 Mayıs 2003)
Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün İslami Kalkınma Örgütü (İKÖ) toplantısında yaptığı konuşma da ise şu konulara dikkat çekilmektedir: "İslam ülkeleri siyasal sistemlerini katılımcı hale getirip demokratikleştirmeli. İslam ülkelerinde gelir dağılımı yeniden düzenlenmeli. Toplumsal yaşam ve kültüre müdahale edilerek bu toplumlar modernleştirilmeli (kadın-erkek eşitliği sağlanmalı, ...). Çeşitlilik içinde bir arada olunmalı. Ortadoğu'ya geniş kapsamlı barış getirilmeli. Irak'taki yeniden yapılanmada herkese görev düşmektedir. Kıbrıs konusunda İKÖ'nün KKTC'ne verdiği destek önemlidir. Batı Trakya'da Yunanistan Türklere verilen eğitsel ve kültürel haklar konusunda yetersiz kalmaktadır. Türkiye yukarıdaki konularda taraftır. İslam ülkeleri coğrafyasının stratejik avantajları ve riskleri bulunmaktadır "( Dışişleri Bakanının konuşmasında iki gizli aktörün varlığı dikkat çekmektedir; ABD ve Irak) (Radikal, 29 Mayıs 2003).
TÜSİAD Başkanı Tuncay Özilhan'ın ABD'nde Savunma Bakan Yardımcısı Wolfowitz ile görüşmenin ardından yaptığı açıklamada ise şu konular öne çıkmaktadır; "Genelkurmay Başkanı'nın son açıklamaları doğrudur ve destekliyoruz. ABD'de Türkiye'ye karşı soğuk bir hava bulunmaktaysa da stratejik önemini biliyorlar. Türkiye konumunu netleştirip bölgede aktif rol almalı. ABD Türkiye'nin de içinde yer aldığı coğrafyaya yönelik politikalarını belirlemiştir. Türkiye Irak'ta ekonomik alanda iş yapabilir. Türkiye terör konusunda İran'a baskı yapmalı. Türkiye Müslüman, demokratik bir ülke olarak bölgede örnek durumundadır. Türkiye şu sıra ABD'ne üst düzey ziyarette bulunmamalı. AB üyeliği önemlidir." (Radikal, 29 Mayıs 2003)
Ortodoğu'ya yeni çehre ve ABD ilişkileri
Türkiye siyasal yaşamında baskın olan üç aktörün de yaptığı açıklamalar etki alanı ve sonuçları bakımından birbirine son derece benzemektedir Öncelikle Ortadoğu'nun yeniden yapılandırılması yönünde ABD politikaları ile uyumlu bir çerçeve çizilmektedir. Türkiye kendi coğrafyasına yönelik ABD stratejisini ilgilendiren konu ve ülkeler üzerinde hassasiyetle durmaktadır. Zaten daha önce ilan edildiği üzere Türkiye içe kapalı, statükodan yana bir ülke olmayacaktır ve bunun gerekleri ne ise o yapılacaktır.
Türkiye'nin beklentilerini karşılayacak stratejik ortağın ABD olacağı herkes tarafından kabul gördüğüne göre, o halde ABD'nin Türkiye'ye yönelik mesafeli tavrı ne anlama gelmektedir? Bu hareket tarzının gerekçesi TÜSİAD başkanının açıklamalarında bulunabilir; Türkiye'nin üst düzeyde ABD ziyareti için zamanın uygun olmadığı belirtilmektedir. Bir yandan da Türkiye'nin kendini netleştirmesi istenmektedir. Bunun açılımı ise, Türkiye'deki iktidar güçlerinin bir bütünsel olarak kararlarını netleştirip ülke içindeki düzenlemeleri de yapıp ABD'ne her şeyiyle sorunsuz bir stratejik ortak olarak gitmesidir.
Türkiye'de iktidarda yer alan önemli siyasal aktörlerin hepsi ABD'ni stratejik ortak olarak kabul ettiğine ve bu hedefler doğrultusunda adımlar atmayı amaçladıklarına göre ABD hala neyin netleşmesini beklemektedir? Burada asıl düğümlenme iktidar ilişkilerinin yeniden şekillenmesi ve oluşturulacak hiyerarşinin stabil hale gelmesi noktasında yaşanmaktadır.
Siyasal aktörlerin amaçları arasında varolan benzerliklere rağmen, her biri ülke içindeki farklı dinamikler üzerinde yükseldiklerinden ve temsil ettikleri sınıflar arasındaki tarihsel ilişkiler-gerilimler nedeniyle, benzeşen hedeflerine rağmen tam bir uzlaşma havası yaratamamaktadırlar. Wolfowitz'in daha önce yaptığı açıklamalarda hem Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümetini hem de orduyu önemsediklerini ve her ikisinin de bazı hatalar yaptıklarını belirttiği ve sonuç almak için ordunun daha aktif olması gerektiğini söylediği hatırlandığında, TÜSİAD başkanının Türkiye'nin henüz netleşmediği ve ABD'ne üst düzey ziyaret için zamanın uygun olmadığı şeklindeki ifadeleri birlikte dikkate alındığında, aslında ABD'nin bir an önce Türkiye'de iktidar ilişkilerinin beklentileri doğrultusunda yeniden yapılandırılmasını arzuladığını düşündürtmektedir.
Önümüzdeki günlerde bölgesel stratejik hedefler ve ortaklılıklar konusunda önemli değişikler yaşanması ihtimali zayıf olmakla birlikte, iktidar ilişkilerinin yeniden düzenlenmesi sorunu etrafında gerilimlerin yaşanması yüksek bir olasılıktır.
Gerek ABD gerekse siyasal aktörler gelecek dönemi planlarken halkın büyük bir bölümünü dikkate almayan bir tarzla hareket ettiklerinden önümüzdeki dönemde siyasal arenada siyasal güçler arasında tansiyonun çeşitli zamanlarda yükseldiği kimi zaman da gerilimlerin yumuşadığı görüntüsü altında süreç ilerleyecektir. Ama, hedefi belli olan bir süreç.(NK)