Arap devrimciler kendilerine yeni bir yoldaş buldu. Cuma günü, Avrupa Birliği (AB) adalet ve demokrasiye dair taahhüdünü Ortadoğu'nun diktatörlüklerini de kapsayacak şekilde genişletmeye söz vererek, özgürlük mücadelelerinde onlara katıldı.
Avrupa, Kaddafi'ye karşı bir askeri müdahaleyi destekleyecek konumda olmayı istemedi. Ancak Avrupa, bağımsız siyasi partileri, özgür bir yargıyı, yozlaşmamış bir bürokrasiyi... ve bütün demokratik işleri teşvik edecek bir "ortaklık"tan bahsediyor.
Bunlar Ortadoğu için alışılmadık haklar. Avrupa'nın bu ilgisi de bir o kadar yeni. Duyduğumuz çarpışma sesi de geriye takılmış viteslerin gürültüsü. Avrupa ülkelerinin dışişleri bakanlıkları, reel politikanın - her zaman olduğu gibi - kendilerini tarihin yanlış tarafında bıraktığını fark ettikçe, on yılların utanç verici politikalarını terk ediyor.
Arap dünyasıyla girişilen son "ortaklık" 2008'de başladı. Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, 43 Avrupa ve Arap ülkesi liderine "Akdeniz İçin Birlik" projesine uygun düşecek kadar gösterişli bir mekan olan Champs Elysees'deki Grand Palais'de toplanmak için çağrıda bulundu.
Mübarek'le Sarkozy yan yanaydı
Avrupa, Arap diktatörlerin özgürlükleri reddini, rejimlerinin insafsızlığını ya da Mübarek Ailesi'nin Mısır'da, Beşir ve Kaddafi klanlarının da "devrimci" Suriye ve Libya'da iktidarın babadan oğula geçtiği monarşik hükümdarlıklarının yolunu açan adam kayırmacılığı kınamadı. Eleştirmek diplomatik bir soruna sebep olabilirdi. Diktatörlerin çoğu oradaydı ve Mübarek Sarkozy'nin yanında, oturumun eş başkanı olarak oturuyordu.
Avrupalılar Arapların acılarını pek eşelemedi çünkü bu çileyi sonlandırmak için yardım etmelerini gerektirecek demokratik bir görevleri olduğunu düşünmüyorlardı. Bu kayıtsızlığın üzerini aldırmazlıkla örtmek isterken, otokrasiyle ilişkilerini dürüstçe itiraf edemezlerdi.
Sol, eleştiriyi "kültürel emperyalizm" saydı
Bunun yerine, sol, rejim eleştirisini yok saydı, bunun kültürel emperyalizm olduğunu öne sürdü: Bu ''öteki''nin işlerine ''oryantalist'' bir müdahaleydi. Sağ kanat da ''istikrar'' ve ''güçlü iktidar'' gibi erdemleri kutsadı.
En kolay rota: Parayı takip etmek
Kendi özel ilgilerini, özel iddialarından ayrıştırmak göründüğü kadar kolay değil. Tiranlıkların etkilerini ararken en kolay rota parayı takip etmek oluyor çünkü diktatörlükler finansal güçlerini "arkadaş kazanmak" için hiç tereddüt etmeden kullandı.
Sarkozy'nin eski Dışişleri Bakanı Michele Alliot-Marie'nin (sakandallarıyla Fransızları bile şok edebilen bir siyasetçi) ailesinin Bin Ali'nin eski dostlarıyla anlaşarak vurgun yaptıklarını keşfetmek Paris'te kimseye sürpriz olmadı. Alliot-Marie, Tunus devrimini bastırmak için Fransız polis memurlarını Tunus'a göndermek istediğinde ve bunu da Fransız polisinin "bu tarz güvenlik problemlerini çözmek için ideal" olmasıyla açıkladığında, suç ortaklığını teşhir etmişti.
Bu arada, İngilizler de BP'nin, Lockerbie bombacısı serbest kalsın diye İngiltere Başbakanı Gordon Brown'u ikna ettiğinden haberdar. Şansımız varsa, isyancılar mağlubiyeti geri püskürtürse ve Trablus'taki gizli polis arşivlerini açılırsa daha fazlasını da öğrenebiliriz. O dosyalar İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi'nin neden 500 hostes ve eskortu, Libya elçisinin Roma'daki konutuna, Kaddafi'nin Kur'an okumasını dinlemeye gönderdiğini de açıklar belki.
Yine de, bu vaziyetin evrensel açıklamasını "yozlaşma"da bulan okurlar derin bir nefes alarak Humbert Wolf'un çizgisini hatırlamalı: "Rüşvet alamazsın ya da dolandıramazsın/İngiliz gazeteci, Tanrı'ya şükret!/Ama, insanın ne yapabileceğini görürken/ Rüşvetsiz hiçbir fırsat yoktur."
Diktatörlük için özür dileyenlerin çoğu rüşvete ihtiyaç duymuyor; Yabancılar Ofisi Arap uzmanları da, Little England'ın Muhafazakar Parti'nin basını için çalışan köşe yazarları da ya da Livingstone/Galloway kökenli sert solcular da... Kendileri için bir çıkar umudu kalmadığında özür dileyecekler.
İskoç Milliyetçi Partisi Abdülbasit Ali El Megrahi'yi serbest bıraktı. İskoç temyiz yargıçları da El Megrahi'nin suçuna kanaat getirmeden önce kimse paranın Kaddafi'ye bir propaganda darbesi hazırlattığına dair bir kanıt öne sürmedi.
George W. Bush'a muhalefet etmeyi başaramadık
Tanımlanmamış bir nedenle -Arap kültürü, İslam, herhangi bir sudan sebep- 100 milyonlarca insanın bizimle aynı hakları istemediği iddiasını kendine dayanak alan, Avrupa'nın düşük beklentili ırkçılığını hiçbir şey sarsamıyor. Ben yazdıkça, umutsuz Irak deneyiminin bize kendi işimizle uğraşmamız gerektiğini çoktan öğretmiş olması gerektiği iddiasını körükleyen çokbilmiş seslerle doluyor etraf. Kimse bunu söylemiyor ama bu deneyim bize Avrupalılar'ın, Kaddafi'ninkinden daha acımasız bir diktatörlüğün ardından ve Baas'çıların, İran destekli milislerin ve El Kaide'nin saldırılarından sonra iyi bir hayat özlemi içinde olan Iraklılara karşı herhangi bir dayanışma duygusuyla George W. Bush ve Tony Blair'a muhalefet oluşturmakta da başarısız olduğunu da çoktan öğretmeliydi.
Özgürlük yalnızca zenginlere özel değildir
Sonuç olarak, Avrupa, eski Sovyet İmparatorluğu'ndan ayrılan devletlere gösterdiği âlicenaplığı Arap dünyası karşısında sergilemedi. AB, Doğu Avrupa ülkelerine anayasal demokrasiler gibi hareket etmeleri koşuluyla ticaret ayrıcalıkları sundu. AB yönetimleri Cezayir'de, Libya'da, Ürdün'de, Fas'ta, Suriye'de ve Tunus'ta ne havuç sundu ne de cop kullandı. İşkencenin sona ermesi ve demokrasinin teşvik edilmesi AB'nin yüreklendirmeye hazır olduğu konular değildi.
Devrimciler eski varsayımları artık alışılmış atılımlarıyla altüst ediyorlar. Elit bakış açısı, özgürleşen Arap uluslarının Avrupa'yı hor görmek için çok sebebinin olacağının farkında.
Bir grup Fransız diplomat bugüne kadarkilerin hepsinden daha iyi, ahlaki bir dış politikaya duyulan ihtiyacı Alliot-Marie skandalı sırasında Le Monde'a yazdıklarında ortaya koydu ve "realizm'"in sonucundan yakındı: ''Avrupa iktidarsızdır, Afrika bizim ellerimize düşmekte, Akdeniz bize hiç dikkat etmiyor, Çin bizi ehlileştirdi ve Washington bizi göz ardı ediyor!'' Eğer Avrupa "konu dışı" olmayacaksa uzun zamandır biliyor olması gereken şeyi artık öğrenmeli: Özgürlük yalnızca zenginler ve beyazlar için değildir. (HÇ/AS)