”Gezgin geni mi var, gezenlerden mi bulaştı bilmem, üniversite yıllarımdan beri başıma musallat olan bir gezme hastalığım var. Bu hastalık ortaya çıkınca artık kolay kolay yeni bir kıyafet alamıyor, pahalı yemekler yiyemiyorsunuz. "Gezme hastalığım"ın ilacı yeni yerler, yapılar ve tarihi eserler görmek, yeni insanlar tanımak. Ülkemizde ve dünyada o kadar çok gezmeye değer yer ve tanımaya değer insan var ki!
"Onlar bitmeyeceğinden tedavi tamamlandı denilemez ama hastalık da hiç ilaçsız kalmayacak denilebilir. Tedavi için para bulmak ve biriktirmek zor. Vize, zaman, çalışıyorsanız izin gibi sorunlar da aşılmalı. Bir arkadaşım ‘Nereden buluyorsun bu kadar parayı’ diye sordu bana, sonra da ‘Fakültede giydiğin kot pantolonu giyiyorsun hala’ diyerek kendi verdi yanıtını. Gezmek cebinizi boşaltıyor, ruhunuzu ve anılarınızı zenginleştirip hayatı renklendiriyor.”
Yukarıdaki sözler Ayşe Nur Canoğlu’nun “Kara Kafalı Bir Türk Kızının Gezi Anıları. (*) adlı kitabının giriş bölümünden. İkinci bir kitabı daha var: “Sarı Kafalı Bir Türk Kızının Gezi Anıları.”
Canoğlu hekim ve 1984 yılı itibarıyla iflah olmaz (olmasın da zaten!) bir gezme hastası. Pandemide evlere kapandığımız süreçte Canoğlu boş durmamış yazmış; uzun yıllara dayalı yurt dışı anı ve gözlemlerini… Başlangıçta para, yabancı dil, kendine güven eksik olsa da o zamandan bu yana ülkemizin her yanını gezmiş, yurt dışında doksan ülke görmüş. Kitaplarında sadece yurtdışı gezilerine yer vermiş.
Bu söyleşide Canoğlu’nun iki kitabından, gezilerinden, gezi anlayışından, gezgin ruhlu insanlara yol gösterici önerilerinden, filmlerden, deneyimlerinden kısacası dereden tepeden ine çıka dolanacağız.
İlk seyahatim Fransa (özetle) bir bölüm |
İstanbul Çapa Tıp Fakültesi 5. Sınıftayım. Yıl 1984. Cesaret edip Fransa’da çalışma kampı ve staj başvurusu yaptım. Bu babamı korkuttu, karşı çıksa da ablalarım ve annem ellerinde ne varsa verince -yaşasın kadın dayanışması!- engel olmayıp destekledi. Özgüven eksikliğimi yola çıktığımda hallederim düşüncesindeydim. İngilizcemi orta ve lisedeki hocalarım halletmişti. Ortaokuldaki Fransızcamın üstüne kurs da işe yaradı. Cepte 100 bin TL. var, 40 bini Sirkeci’den Lyon’a kadar olan trenlerin bileti. Sirkeci’den kalktı tren. Tesadüf; fakülteden dört arkadaşım da yan kompartımanda. Hepimiz farklı ülkelerdeki gençlik kamplarına gittiğimizden Belgrat’ta ayrıldı yollarımız. Bir hostelde sabahladıktan sonra bindiğim trende aktarma durağını (Milano) kaçırınca, kendimi İsviçre’nin içinden Paris’e giderken buldum. Vize sorunum yok, korkudan ölme olasılığım var. Dijon’da inip aynı biletle Lyon’a gideceğim. Hostelim o kadar uzak ki garda parmak basılan haritaya girmemiş. Ayağıma karasular indi yürümekten. Yol tarif edenlerin Fransızca uzun cümlelerini anlayamıyorum. Beni hostele götürecek bir araba çıktı, şoförün İngilizcesi de var. Sonradan anladım adamın “seksçe”sinin İngilizcesinden daha iyi olduğunu. Ona, onunla neden seks yapmayacağımı anlatmaya çalıştım. Hosteller bölgesi bittiğinde “dön” dedim, dönmedi. “Ya bu işi yaparsın ya da inersin” dediğinde çoktan pantolonunu indirmişti. Başımı öne doğru çekiştiriyordu. Çantalarımı alıp kaçtım. Bir saldırıya uğramak kadar kötü değilse de, benim kendime ve Fransızlara güvenimi kaybettirip ortada bıraktı. Yine aynı yolda yürümeye başlamışken yaşlı bir adamın kullandığı Vosvos durdu önümde. Bindim. Sonuç? Pantolonunun fermuarını indirmiş vaziyette benden görüşme talep ediyordu. “Noooo” diye bağırarak attım kendimi arabadan. Tıp öğrencisi olduğum halde görmeye alışık olmadığım erkek cinsel organı bir günde iki kez karşıma çıkmıştı. Yalnız gezen kızların yatacak birini aradığını sanan erkekler sadece Türkiye’de yokmuş diye düşündüm. (…) Hamiş 1: Yalnız seyahatten korkmayın başınıza böyle bir şey gelir diye. Hamiş 2: Yabancı bir arabaya binmek yerine yürü ya da parana kıy, taksiye bin. |
Okurken su gibi akıp gidiyor iki kitap da. Yazarın dili çok muzip, samimi, net ve dürüst. Saklanmıyor satırların arasına. Gezginlere, ruhu gezginlere deneyimlerini aktarırken öğretmen değil, yol arkadaşı gibi. Bir ülkeye ilişkin bölümü okuyup, fotoğraflarda ve film isimleri arasında gezinmek çok keyifli.
“Geziye çıkmadan önce okur, araştırırım. Fransa (1984), İsveç (1989) ve Hollanda’da (1990) gençlik kamplarına katıldım. Gençleri -özellikle kızları- gezginliğe özendirmek için tuttuğum notları kitaba dönüştüremedim; doktorluk zamanımı aldığından. Gezi notlarımı okuyan arkadaşlarım kitaba dönüştürmemde ısrarcı oldu.
Ben de içimde kalmasın diye emekli olduktan sonra yazmaya karar verdim. Dünyada yaklaşık 205 ülke (belki artmıştır) var ve ben henüz 89 ülke gördüm; bazıları yüzeysel olsa da. Hobi kurslarımı bırakıp eve kapanmıştım ki Pandemi başladı; işim kolaylaştı.
Kitaplarımda sadece gezi bilgilerine değil, tatlı-acı-komik anılarıma –hatta- aşklara, hayal kırıklıklarına, dedikodulara ve fotoğraflara da yer verdim. Bir sinefil olarak, gittiğim/ yazdığım her ülkenin sonuna o ülke sinemasına dair film adları da ekledim; o ülke insanına dair ipuçları veren.” diyor Canoğlu...
Nedeni ben miyim? |
“Benim gezdiğim yerlere benden sonra bir şeyler oluyor: Romanya’dan geçtim, Çavuşesku’ya kızdım, idam edildi! Suriye’yi boydan boya gezdim, ülke perişan oldu. Yugoslavya’dan geçtim, yedi parçaya bölündü. Venezuela’ya gittim, kötüydü beter oldu. Çekoslovakya’dan geçtim ikiye ayrıldı. Nepal’i çok sevdim depremden perişan oldu. İran’da 2000 yıllık Bam kalesine bayıldım depremde yıkıldı. San Fransisko’ya gittim deprem oldu. Berlin’den geçtim duvar yıkıldı (iyi oldu!!!) Ülkemizin halinin de nedeni de ben miyim acaba…” |
“Gezmeye başlamıştım ama sırt çantam olmamıştı. İlk kitabımın kapağındaki sırt çantası ve fotoğraf arkadaşım Dr. Uğur Yılmaz’dandı. Uğur’u pandeminin aşı öncesi döneminde kaybettik, adını kitabımda göremedi. Amerika’dan aldığım ilk sırt çantama gezdiğim ülkelerin amblemlerini diktim ve artık yer kalmadı. O kadar kıymetli ki, kullanmaya kıyamıyorum.” diyen Canoğlu, daha çok gezme düşüncesiyle Amerikan Havayolu şirketi PANAM’a hosteslik için başvurmuş, “doktorsun, bir süre sonra bırakırsın” deyip almamışlar.
Ürdün Havayollarının da Amman’da oturma şartını kabul etmemiş. Yıldızı çok ama ruhu olmayan otelleri sevmemiş hiç. Bir gezgin olarak çektiği fotoları yandığında kahrolmuş. İlk gezisinin ilk gününde iki erkeğin tacizi de, Gürcistan’da otel diye kaldıkları yerin genelev çıktığı gece yaşadığı ürküntü de yıldırmamış onu.
Gençliğindeki tren yolculuklarında çektiği sefalete rağmen hala çok seviyor trenleri. Konaklamalarında tanımadığım kişilerle zorunlu oda paylaşımından hoşlanmıyor.
Gezeceği ülkeleri nasıl seçer? Kimle(rle) ya da nasıl gider? Başına neler gel(ebil)ir? Canoğlu yanıtlıyor: “Gençlik kamplarına tek başına gittim. Erkek arkadaşımla gittiğim gezi en kötü gezim oldu. Kız arkadaşlarımla ve yalnız gezmek daha iyi. Zamanla turlara katıldım, arkadaş gruplarıyla da gezdim. Yalnız veya turla gezmenin artıları, eksileri var. Tur bağımsız ruhuma çok uymasa da, bazı kişiler can sıkıcı olsa da daha ucuz ve zaman kazandırıcı. En güzeli iyi gezgin, problem çıkarmayan arkadaşlarla birlikte tur yapmak. Bir ülkeyi gezerken, yeni gezi hedeflerim oluşuyor. Bu sene Endonezya ve ikinci kez İran var planımda. Trans-Sibirya bir türlü gerçekleştiremediğim bir hayal...” (Ahh, benim de…)
Gezginden gezginlere... |
- Yola çıkmadan önce gideceğiniz yere ilişkin bilginiz olsun, filmlerini izleyin, edebi kitaplarından okuyun. - Öncelikle gereksiz, fazla ve büyük eşya taşımayın. Çok önceden eşyalarınızı yığın, gezi öncesi valizi hazırlarken azaltın. - Seyahat boyu küçük şişe/kutularda şampuan gibi temizlik/kozmetik ürünler taşıyın. (Hatta biraz da çamaşır deterjanı. Aldığınız o ülke tişörtü vb. yıkamak için) - Eski, atılacak çamaşırlarınızı koyun valize. Giydikten sonra çöpe atın; yapacağınız alış-verişler için yer açılır valizinizde. - Paranızı değişik ceplere dağıtın. Çoğunu da pasaportunuzla birlikte iç cebinizde saklayın. El/ sırt çantanızı güvensiz ortamlarda göğsünüzde taşıyın. - Çantanızda ishal ilacı, ağrı kesici, kas gevşetici, alerji hapı ve kremi gibi ilaçlar ve güneş kremi bulunsun. - Outdoor sırt çantası yerine tekerlekli valiz belinizi korur. - Gereksiz masraftan kaçının. Acil durumlar için bir miktar para ayırın. - Profesyonel fotoğraf makinesi yerine artık minik bir makine ile cep telefonu kamerası yetiyor, fotoğrafı çabucak çekip anın tadını çıkarıyorum. - Not tutun. - Yanınızda sözlük olsun. Ülkenin dilini kullanın. - Telefonunuzun şarjı hep tam olsun, internet artık çok yerde var. - Gezdiğiniz ülkenin haritasını edinin. Hamiş: Kendinize iyi yol arkadaşları seçin. |
“Cep telefonu ve sosyal medya hesapları -özellikle Facebook- sayesinde gezilerimde tanıştığım arkadaşlarla ilişkilerimi sürdürmek kolaylaştı. İlk gezilerimde tanıştığım Amerikalı Cindy, kamplardan Sarah ve Syvlie ile değişen adreslerimize rağmen hiç kopmadık. Türkiye‘ye de geldiler. Danimarkalı Ove, Yunan Giovanna, Konstantinos ve Eleni, Polonyalı Lena ve Grzegorz, Filipinli Miko ile gezdiğimiz oldu. Arkadaşım Meltem’le gezerken Peru’da Gamze’yle tanıştık, birlikte on geziye katıldık, devamı da gelecek.
Eskiden gezi fotoğraflarımdan oluşan slayt gösterisi yapardım arkadaşlarıma. O ülkelerin müzikleriyle...
İletişim kurmak istersen – hiç değilse beden diliyle – kurarsın. Mesela Küba’da kaldığım evde yaşlı kadınlar İspanyolca, ben İngilizce ve Fransızca konuşarak anlaştık. Hatta birlikte hüzünlenip sevindik.
Seyahatlerde hasta olmak fena. Bağırsaklarım kolay bozulduğundan hemen bağırsak antiseptiğine başvururum. Şili’de merdivenden düştüm, hediyesi bel fıtığı. Danimarka’da tansiyonum düştü. Mısır turunda temkinliliğimiz işe yaradı; sadece ben ve ablam hastalanmadık. İlk gezimde yaşadığım bilet sorunundan saçkıran oldum.
Yaşadığım vize sorunları, saatlerce beklediğim gümrük kapıları, konforsuz yerlerde konaklamak gençken beni yıldıramadı. Artık daha zor. Gittiğim birçok ülkede insanları sevdim; ama ülkem dışında yaşamak istemedim hiç.
Yemek ayırmam, temiz olması koşuluyla gittiğim yerlerde her tür yiyeceği denerim. Mesela Kamboçya’da timsah, yılan, devekuşu ve kanguru etleri pek güzeldi, Meksika’daki ufalanmış çekirge tozu da öyle. Çin yemeklerine bayılırım.
Gezilerimde paramı ekonomik harcarım. Ülke amblemleri, küçük ahşap objeler, minik heykeller, CD’ler, renkli giysiler ve magnet alırım. Metal panomda yüzlerce magnet var. Ülke yemekleri, çok özel kıyafetlere para harcarım. Normal hayatımda da pahalı yemeklere ve giysilere paramı gömmem, arabamı ve telefonumu sık sık değiştirmem. Paramı keşfe harcamayı yeğlerim.
Kitaplarımla hedeflediğim gençlere çok ulaşamasam da gezmeyi seven çok kişiye ulaştım. Harika yazışmalarımız, hatta buluşmalarımız oldu. Tavsiyelerimle gezenler var. Dünyanın her yerinden beni davet eden kitap dostlarım var, birlikte gezme hayalleri de. Kitaplardan sağladığım geliri öğrencilere burs olarak yönlendirmek de iyi geldi bana.”
İlk Kitabın adının “Kara Kafalı Bir Türk Kızının Gezi Notları” olmasının sebebi İsveç’te Türklere vs. “Kara Kafalı” denmesine üzülmesi. Kitap kalın olunca bölünüyor, saçları da sarardığından ikincisi “Sarı Kafalı…” oluyor…
Gezgin Nur, gezmekte de, yazmakta da kararlı. Üçüncü kitabının adı şimdiden belli: “Ak saçlı…”
Sinefil gezginden film önerileri
- Cennet Sinemasıı, Özel Bir gün (İtalya)
- Askerin Türküsü (Sovyetler Birliği)
- Dersu Uzala (Sovyetler Birliği-Japonya)
- Kirazın Tadı ve Bir Ayrılık (İran)
- Muson Düğünü, 3 Geri Zekalı, Lion (Hindistan)
- Beden ve Ruh (Macaristan)
- Dogville ve Dalgaları Aşmak (Danimarka)
- Z ve Müzik Kutusu (Yunanistan)
- Başkalarının Hayatı (Almanya)
- Sophie’nin Seçimi (ABD)
- Ruhların Evi (Danimarka, Almanya, Portekiz, ABD, Fransa)
- Motosiklet Günlüğü (ABD, Arantin, Brezilya, Peu, Şili)
- Limon Ağacı (Fransa, İsrail, Almanya)
- Boş ev ve İlkbahar, Yaz, Sonbahar, Kış... ve İlkbahar Kore) vb.
Hamiş: Gidilen ülkenin filmleri ve edebiyatına dair bilgili olmak iletişimi güçlendirir.
Ayşe Nur Canoğlu hakkında
1962 doğumlu. Çapa Tıp Fakültesi mezunu. Bartın ve Ankara’da değişik kamu kuruluşlarında hekim olarak çalıştı ve yirmi beş yıl görev yaptığı ODTÜ sağlık merkezinden emekli oldu.
“Tıbba baba isteğiyle girdim, aslında idealim ODTÜ Mimarlık idi, doktor olarak girdim ODTÜ’ye. Zamanla doktorluğu da sevdim, insanlar için iyi şeyler yapmayı sevdim. Ama insanla çalışmak zor, her zaman yararlı olamamak da büyük bir psikolojik yük. Bunun için güzel sanatlardan destek aldım; film, maket, heykel, seramik, resim, çini, örgü, dikiş hep oldu hayatımda. Sinema, kitap kulüpleri, tiyatrolar, sergiler, film festivalleri, eski filmler, TSM-THM koroları… Ama Türkiye ve dünyayı gezmek, mimari eserleri görmek, yeni insanlar tanımak en büyük zevkim. Hayat, sağlık izin verdikçe hepsine devam etmeyi umuyorum…”
(ŞD/AS)
* Ayşe Nur Canoğlu, Kara Kafalı Bir Türk Kızının Gezi Anıları., Akdoğan Yayınevi, Ankara, 2020, 273 sayfa.
** Ayşe Nur Canoğlu, Sarı Kafalı Bir Türk Kızının Gezi Anıları, Akdoğan Yayınevi, Ankara, 2020, 276 sayfa.
İmzalı kitap istemi ve Canoğlu ile iletişim için [email protected]