"Bir dilin yaşaması, o dili konuşanların cesareti ve onu öğretmek için attıkları adımlarla mümkündür."
Millî Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, geçtiğimiz günlerde DEM Parti Van Milletvekili Gülcan Kaçmaz Sayyiğit’in Meclis Plan ve Bütçe Komisyonu’nda sorduğu soruları yazılı olarak yanıtladı.
Tekin, 2024-2025 eğitim-öğretim yılı verilerine göre; 35 bin öğrencinin Kürtçeyi seçmeli ders olarak tercih ettiğini açıkladı. Bu sayı, geçen yıla göre 12 bin kişilik bir artışı ifade ediyor. İlk bakışta olumlu bir gelişme gibi görünse de, Türkiye’de milyonlarla ifade edilen Kürt nüfusunu ve Kürtçenin karşı karşıya olduğu zorlukları göz önünde bulundurduğumuzda, bu rakamın yeterli olmadığı açıkça görülmektedir. Peki, bu durumun arka planında yatan temel sebepler nelerdir? Kürtçe eğitimi nasıl daha yaygın ve etkin hale getirilebilir?
Türkiye’de Kürtçe, uzun yıllar boyunca resmi alanda yok sayılmış ve ancak son yıllarda seçmeli ders statüsüne kavuşabilmiştir. 2012 yılında hayata geçirilen “seçmeli ders” uygulaması, Kürtçenin eğitim sisteminde sınırlı da olsa yer almasına olanak tanımıştır. Ancak bu durum, ana dilde eğitimin yerini alacak kapsamda değildir. Kürtçe seçmeli dersler, çocukların dillerini geliştirmesi ve kültürel bağlarını koruması için yeterli bir araç olmaktan uzaktır.
Türkiye’deki Kürt nüfusunun tahmini 20 milyon civarında olduğu düşünüldüğünde, Kürtçeyi seçen öğrenci sayısının 35 bin olması, potansiyelin oldukça altında kalmaktadır. Bu durumun birkaç temel nedeni vardır:
Birçok Kürt aile, çocuklarının gelecekteki akademik ve profesyonel kariyerlerine zarar gelmemesi için Kürtçe seçmeli dersi tercih etmemektedir. Ayrıca, Kürtçenin resmi olarak sınırlı bir alanda kullanılması, bu dili öğrenmenin uzun vadede fayda sağlamayacağı algısını yaratmaktadır.
Kürtçe seçmeli dersin yaygınlaştırılmasında en büyük sorunlardan biri, nitelikli öğretmen eksikliğidir. Kürtçe öğretmenliği mezunlarının atanma oranı düşüktür ve birçok bölgede Kürtçe ders verecek öğretmen bulunmamaktadır. Bu durum, aileleri ve öğrencileri başka derslere yönlendirebilmektedir.
Kürtçenin seçmeli ders olarak tercih edilmesi sürecinde bazı okullarda velilere zorluk çıkarıldığına dair şikâyetler bulunmaktadır. Ayrıca, okullarda yeterli talep olmadığı gerekçesiyle sınıfların açılmaması, Kürtçenin önündeki yapısal bir engeldir.
Kürtçenin eğitim sisteminde maruz kaldığı sınırlamalar, Türkiye’nin dil politikalarının bir yansımasıdır. Kürtçe, resmi bir dil olarak kabul edilmediği için seçmeli ders olarak sunulması, dilin korunması ve geliştirilmesi açısından yetersiz kalmaktadır.
Kürtçenin eğitim sisteminde daha güçlü bir şekilde yer alması için atılabilecek bazı adımlar şunlardır:
Kürtçenin seçmeli bir ders olmanın ötesine geçerek, Kürt çocukları için ana dilde eğitimin bir seçenek haline getirilmesi gerekmektedir. Pedagojik araştırmalar, çocukların kendi ana dillerinde öğrenim görmelerinin akademik başarılarını artırdığını göstermektedir.
Kürtçe öğretmenliği mezunlarının atanma oranları artırılmalı ve Kürtçe ders verebilecek öğretmenlerin sayısı yaygınlaştırılmalıdır. Ayrıca, mevcut öğretmenlere Kürtçe eğitim konusunda ek eğitimler sağlanabilir.
Ailelerin Kürtçe eğitimi konusunda bilinçlendirilmesi için kamuya açık kampanyalar düzenlenebilir. Kürtçenin kültürel ve dilsel açıdan değerini vurgulayan projeler, ailelerin bu dersi tercih etme oranını artırabilir.
Kürtçenin eğitimde daha geniş yer alması için yasal düzenlemeler yapılmalı ve bu düzenlemeler sık sık değişen politik şartlardan bağımsız olarak korunmalıdır.
35 bin öğrenci rakamındaki artış, olumlu bir ivme olarak değerlendirilebilir, ancak Kürtçenin eğitimdeki yeri hala yeterli düzeyde değildir. Bu durum, Türkiye’nin çok kültürlü yapısına uygun bir eğitim politikası geliştirilmesi gerektiğini açıkça ortaya koymaktadır. Kürtçenin korunması ve geliştirilmesi, yalnızca Kürt halkının değil, Türkiye’nin kültürel zenginliğinin bir parçasıdır. Daha kapsayıcı bir dil politikası, Kürtçenin hak ettiği değeri bulmasını sağlayabilir.
(AÖ/RT)