Ne var ki icra ettiğim gazetecilik ve konferans tercümanlığı yüzünden son iki yılda üç kez KKTC ambargosunu delmek zorunda kaldım. İlk seferinde kokladığım hava,direniş ya da silahlı çatışma olmasa da, 60lı yılların başındaki Cezayir ya da 70li yılların Vietnamına maalesef benziyordu. Korktuğum başıma gelmişti. Yeşil Adanın haki tarafına ayak basmama tavrımı doğrulayan şeyler gördüm ve duydum: Plakasız ve arka pencereleri perdeli siyah Mercedeslerden kara gözlüklü sivil adamlar iniyordu. Yakından bakınca emekli generaller olduğunu anlıyordun. Bir gazeteci meslekdaşımız açıkça cinayete kurban gitmişti. Garip değil ama ilginç bir şekilde Diyarbakırda görev yapan üst düzeyli askeri yetkililer ya Kıbrıstan geliyordu ya da sonra Kıbrısa atanıyordu. Uluslararası alanda herhangi bir meşruluğu ve yasallığı olmadığı için her türden mafyatik faaliyetler sürüp gidiyordu Mersinin güneyinde.
Son kez geçen ayın ortasında iki gün geçirdim Kıbrısta.
Bıkmak bıkmak...
Bu kez konuştuğum insanların daha heyecanlı, daha umutlu olduklarına tanık oldum: Muhalefet kazanacak gibi görünüyor...Türkiyeden getirilip seçim kütüklerine yazılanlar, Denktaşın dünürü dahil destekçilerine dağıttığı arsalar, ikamet adresi olarak TC Büyükelçiliği hatta bazen mevcut olmayan binaları gösterenler, gizli bakanlar kurulu kararı ile yurttaşlığa kaydedilenler yetmeyecek. Başaramayacaklar....
Bir toplantıda Denktaş yanlısı bir memur, Bizim bazı Türkler güneye gidip Rum pasaport alıyorlar... dedi ki, salondan kalabalık bir grup Rum değil Kıbrıs pasaportu! diye düzeltti. Sorunca anladım ki, aklı başında olup kendisini Kıbrıslı bilen her Türk, Kıbrıs Cumhuriyeti pasaportu almış, ayrıca da güneydeki sağlık hizmetlerinden cüzi bir miktar karşılığında yararlanabiliyor. Her sabah Güneye geçip orada çalışıp akşam kuzeye dönen binlerce insan da var.
Özel üniversite ve kumarhane cennetinde orta vadede yine de temel bir sorun var. Havaalanından Girneye giden yolda Kıbrıslı arkadaşım sordu: Beğendin mi bu yolu, geçen sefer geldiğinde bitmemişti. İkişer şeritli düzgün bir otoyol, kayıtsızca Güzel olmuş dedim. Teşekkür ederiz dedi arkadaşım. Niye teşekkür ettiğini sorunca, bu yolun Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarınca ödenen vergilerle yapıldığını söyledi (Benim haberim ve rızam yoktu. Sizin?) ve ekledi: Buranın neredeyse tek geliri Ankaradan gelen paradır...Ankara musluğu kapasa, buradaki hükümet memuruna maaş veremez...
Daha sonra da KKTCdeki TC Büyükelçiliği ve Güvenlik Komutanlığı yetkililerinin bu mali mesajı çeşitli şekillerde muhalefete ilettiğini söyledi. Siz seçimi kazansanız bile... demek zorunda kalmışlar demek ki...
Zaten muhalefet lideri Mehmet Ali Talat da, Çarşamba sabahı Açık Radyodan Ömer Madraya seçimleri kazanacaklarını emin bir tonda söyledi, sonrası için de Türkiye ile görüşerek yeni süreci başlatacağız, dedi.
Kıbrıslı mı? Güneyli mi? Türk mü?
Kıbrıslı Türkler, yani adanın hakiki halkı, İngiliz geleneğine de sadık bir şekilde olgun, demokratik, çağdaş bir tartışma ortamında hazırlanıyor oylamaya. Seçim kampanyası gerginlik, taşkınlık olmadan yani esas olarak olaysız sürüyor. Talat, azınlığa düşen, tecrit olan iktidar yanlılarının bazı şidet uygulamalarına giriştiğini söyledi ama bunlar daha çok afiş panolarına yönelik şiddet diye ekledi. Ayrıca, bazı seçim yasaklarının iktidar tarafından ihlal edildiğini belirtti.
İstanbulun küçük bir ilçesi kadar seçmeni olan KKTCde Rum düşmanlığı mı yoksa Ankara karşıtlığı mı daha çok prim yapıyor? sorusuna benim muhattaplarım Ne Ankaraya karşıyız, ne de güneydeki ya da Yunanistandaki Rumlara diyor. Milliyetçilik, ırkçılık zora düşenin her egemenin sarıldığı ilk cankurtaran simidi ama... Denktaş ve Ankaranın öcü olarak sunmaya çalıştığı Rumlar ya da canlandırmaya gayret ettiği Rum mezalimi propagandası kimsenin pek umurunda değil. H
Anan Planı
ele son zamanlarda Güneyden gelen eşini-dostunu mahalle arkadaşını görenler ya da Güneye gidip kendilerinden en az 5 misli zengin ada sakinlerini görünce, tartışma ciddi bir şekilde Annan Planı üzerinde yoğunlaşıyor. Denktaş-Eroğlu, Türkiyedeki AB karşıtı kesimlerin yönlendirmesi ve desteklemesiyle Annan Planına karşı çıkmak için ellerinden geleni yapıyor. Aslında plana karşı çıkmaktan çok, planı unutturmaya yönelik bir taktik izliyor. Ancak Ankarada Erdoğan ve Gül gibi yetkililerin özellikle ilk başta Annan Planı müzakere edilebilir, bazı düzeltmelerle kabul edilebilir bir plan demiş olmaları da Denktaşı güç duruma sokmuştu.
Annan Planı, sadece Kıbrıs açısından değil, Türkiyenin AB yolundaki önemli bir engeli de kaldırması açısından önemli.
Son olarak Asil Nadirin bile AB ve çözümden yana olması önemli bir işaret değil mi? Ya da Denktaşın seçim kampanyasını Türk Apoletli Medyası üzerinden gerçekleştirmek için Lefkoşaden çok İstanbul ve Ankarada TV stüdyoları ile kimi Üniversite anfilerinde geçirmesi de manidar. Hele Bozkurt Denktaş! sloganıyla ağırlanıp uğurlanması da cabası...
Kıbrıstaki siyasi durumu sergileyen bir sahne de, sık sık yaşanıyor:
Denktaşı, İstanbul ya da Ankara dönüşlerinde havaalanında en fazla 3-5 görevli karşılıyor. Mücahit, Bozkurt ya da daha doğru bir benzetmeyle Tıkaçın pek desteği görünmüyor.
Neler elden gidiyor?
1974de İşgale Nihayet! Kıbrısa Hürriyet diyenler, bugün Kıbrısı veren Türkiyeyi de verir sloganını işliyor. Kamuoyunda Kıbrıs elden gidiyor diyenler de var. Anlamak güç. Kıbrıs kimin? Kıbrıs nereye gidiyor? Kıbrıs babanızın malı mı? Orada bağımsız bir devlet yok mu? Kıbrısın nereye gideceğine Kıbrıslılar karar vermeyecek mi? Lefkoşade ve Girnede bilgili bir rehberle ikişer saatlik gezi Elden gidiyorcular hakkında ilginç ipuçları veriyor: Bu profesör Xin villası, bu da İngiliz gazeteci Ynin evi... Şu karşıdaki burada görev yapmış şimdi emekli asker Znin. Bu villa boştur ama sahibi eski diplomat Qnun...
Bunlara tanık olunca nelerin elden gittiğini daha iyi anlıyor insan. Hele de AB yolunun tıkanmasının Türkiyede kimlere hizmet edeceğini düşününce her şey daha açık. Zaten Türkiye siyaset sınıfında, Denktaş yanlılarıyla AB karşıtlarının aynı kesimlerden oluşması da yeteri kadar bilgi verici değil mi?
Loizidu tazminatını ödemek zorunda kalan Ankara, dolaylı da olsa oradaki fiili askeri durumun sorumluluğunu resmen üstlenmiş oldu. Ankara, Loizidu tazminatını ödeyerek Avrupa Konseyi ile ilişkilerini geçici ve nispi bir şekilde düzeltmeye çalışmış olsa da, kararın uygulama aşamasında çok daha ağır tazminat hatta siyasi yaptırımlarla karşılacağını biliyor.
Kıbrıslı Türkler Ankaranın zigzaglarından rahatsız: Meclis Başkanı Arınç Ankarada doğru dürüst sözler ederdi, buraya geldi, ikinci gün Denktaş gibi konuşmaya başladı. Erdoğan da geldiğinde asker gibi konuşur....
Ada medyası
Kıbrısta iken gittim bayide satılan tüm günlük gazeteleri topladım. Hepsi tabloid boyda profesyonel olarak hazırlanmış, Kıbrıs konusunda siyasi tercihlerin ön plana çıktığı yayınlar.
* Barış ve Demokrasi yolunda ORTAM
* CUMHURİYET Kuzey Kıbrıs
* YURTSEVER KIBRISLI Halk Gazetesi
* Kıbrıs Türk Halkının Varlığı ve Esenliği Yolunda BİRLİK
* VATAN Günlük Bağımsız Gazete
* Kıbrıs Türkünün Sesi VOLKAN
* YENİ DÜZEN- Emek En Yüce Değerdir
* İcazetsiz Günlük Gazete AFRİKA
* Hakkın Sesi ve Halkın Dilidir HALKIN SESİ
9 gazete çıkıyor hergün Kıbrısta ama Türkiye dahil dış haberleriyle magazin ve spor sayfaları birbirine çok benziyor. Kıbrısa ilişkin haberler de siyasi perspektif farklılıklarıyla verilirken esas fark köşe yazılarında ortaya çıkıyor. Sokakta kahvede öyle büyük bir hevesle gazete okuyanlara da pek rastlamadım. Buna rağmen sağda solda Barış Gazeteciliği söylevleri çeken ve bir devlet memuru tarafından yönetilen Kuzey Kıbrıs Türk Gazeteciler Cemiyeti de boş durmamış Ücretsiz olarak Gazete adıyla bir yayın çıkartmış. Denktaş propagandası yapıyor. Resmi televizyon BRT de tamamen Denktaş ailesinin sesi konumunda. Tam 1200 kadrolu çalışanı var! Ben poradayken, NTVde Mithat Bereketin yönettiği, iktidar ve muhalefetin topluca katıldığı açık oturum nedeniyle Lefkoşadeki toplantılar, sohbetler kesildi.
Şerefli yenilgiler zinciri
Türk diplomasisi Adriyatikten Çin Denizine politikasında iflas etti. Irak konusunda çaresiz. AB konusunda, karşı tarafın da tutarsızlıkları nedeniyle, istikrara kavuşamadı. Barış Harekatı adı verilen askeri operasyonu dışişleri bakanlığının tüm çabaları da meşrulaştıramadı. Ve bu başarısızlığın hesabını da henüz kimse soramıyor. Ama bundan böyle, oylama dürüst ve şeffaf bir şekilde yapılır ve statüko ve çözümsüzlük yanlısı azınlık yine de resmen kazanırsa, bundan ne Ankara ne de Denktaş kazançlı çıkar. Aslında Talatın da dediği gibi Pazar günü yapılacak oylama barışla şiddet arasında bir tercih olduğu gibi, AB ile milliyetçilik arasında da bir seçim. Bakalım, Kıbrıs Türk toplumunun çoğunluğunun iradesi seçim sandığından sonra ada, bölge ve Türkiye siyasetine nasıl yansıyacak? (RD/EK)