Yaklaşık on yıl önce bu ülkenin ne kadar zor bir yer olabileceğini daha iyi anlamamı sağlayan bir dizi olay yaşadım. Bu olaylardan birini, olayı yaşadıktan hemen sonra bir taksi sürücüsüne anlattığımda, sürücü “İstanbul bir kurtlar sofrası. Ben her sabah bu taksiye binip bu sofraya oturuyorum. Eğer bu sofrada ben de kurt olmazsam, aç kalırım” demişti.
Türkiye’nin giderek tam bir kurtlar sofrasına dönüştüğü ortada. Bu kocaman sofrada büyük ağızlar, büyük yumruklar ve türlü çeşit oyun var. Güçsüzlere ise bu sofrada kesinlikle söz hakkı yok. Bu güçsüzler yoksul ve emekçi kesimleri, kadınların, bedensel veya zihinsel engellilerin, yaşlıların çoğunu kapsıyor.
Sofrada süren güç savaşlarından en çok etkilenenler arasında çocuklar ve gençler var. Seslerini gençlerden de az duyurabilen çocukların kurtlar sofrasında sürekli zora şiddete maruz kaldıklarını, hatta bazen yem olduklarını da kabul etmek gerekiyor.
Toplumun kendi çocuklarını yem etmesi, yok etmesi elbette kendiliğinden olacak bir şey değil. İnsanın insana zarar verebilmesi için insanın insana; çocuklara zarar verilebilmesi için de yetişkinlerin çocuklara yabancılaştırılması gerekiyor.
Bu da hiç zor değil. Dogması bol toplumlarda, para ve gücün erdem sayıldığı bir dünyada, ölçünün ve önceliğin insan olmadığı ortamlarda çocuklara zarar verilmesi doğal. Para, parlak kariyer, mal mülk için kendi çocuğuna zaman ayırmayanlar, daha çok kâr elde etmek için çocuklara zararlı ürünler satanlar vb. nice örnek var. Dogmaların değeri arttıkça, çocukların değeri azalıyor. Namus gibi. Namusunu korumak veya temizlemek için kendi çocuğuna kıyanlar yoksa nasıl açıklanabilir?
Çocuklara zarar verme bayramı
Bütün bunları Çocuk Bayramı olduğu söylenen günün peşinden ele almak artık mutlaka gerekiyor. Çünkü kurtlar sofrasının ayrılmaz özneleri ve dogmaların bıkmaz takipçileri artık Çocuk Bayramı denilen günde bile hiç çekinmeden, kameralara aldırmadan çocuklara zarar veriyorlar. Artık Çocuk Bayramı yerine başka bir ad bulmak gerekiyor.
Bu yıldan başlayarak artık 23 Nisan "dipçikle kafa kırma bayramı" ilan edilebilir. Özel harekât polisleri yalnız Hakkari’de değil, tüm yurtta silahlarının dipçikleri ile çocukların başlarına vurarak ne kadar vatansever, bayraksever ve amansız olduklarını gösterebilirler. İstenirse ısınma turu niyetine, 22 Nisan göğüse tekme atma bayramı ilan edilebilir. Polisler, tıpkı Feyzullah Ete’yi öldüren ve yalnızca beş yıl ceza alan polis gibi göğüslere tekme atarak bebekleri babasız bırakabilirler.
23 Nisan çocukları dondurma bayramı da ilan edilebilir. İşi her sene soğuk ve yağmurlu olmayan disiplinsiz nisan havasına bırakmaktansa, törenler buzhanelerde yapılabilir. Bu törenlere birkaç sene önce bir çocuğu cezalandırmak için dondurucuya kapayan, çocuklara her olanakta musallat olan McDonald’s sponsor olabilir.
23 Nisan militarizm bayramı da olabilir. Her çocuğa asker üniforması giydirilebilir, eline silah tutuşturulabilir. Çocuklar uygun adım, rap rap tüm gün yürütülebilir. Yürümeyen çocuklar çürük, üniforma giymeyen çocuklar ise asi ilan edilebilir. Çürükler zorunlu göçle gözden ırağa sürülebilir. Asi ilan edilen çocuklar Terörle Mücadele Kanunu’nda yapılacak küçük bir değişiklikle taş atan çocuklar kadar olmasa da en az 10-15 yıl hapse tıkılabilir.
İşte böyle... Demokrasilerde çözüm tükenmez. Madem tükenmez, Çocuklar İçin Adalet Çağırıcıları’nın milletvekillerine gönderdikleri mektuba da yer verelim. Milletvekilleri bu mektubu ciddiye almaz, bu çocuklar için bir adım atmazsa, işte o zaman 23 Nisan insafsızlık bayramı olsun...
Çocuklar İçin Adalet!
Sayın Milletvekili,
Doğu’da ve Güneydoğu’da güvenlik güçlerine taş attıkları gerekçesiyle yüzlerce çocuğun hayatı karartılmakta, geleceği yok edilmektedir.
Taş atmak gibi oldukça masum sayılabilecek bir eylemden dolayı, bir çocuğun yaşadığı yıl kadar hapse mahkûm edilmesi nereden bakılırsa bakılsın yanlıştır.
Mahkûm edilmeseler bile, yedikleri dayak, gördükleri işkence, işittikleri tehdit, ailelerinden ve okullarından uzaklaştırılmaları, ağır suçlularla aynı mekânda yaşamaları, tahliye olsalar dahi tekrar hapsedilme korkusu, bu çocuklarda kolay kolay başa çıkamayacakları, yaşamlarını etkileyecek bir travma oluşturmaktadır. Çocuktan suçlu işte tam böyle oluşturulur.
Eğer bu acımasızlığın önüne hemen şimdi geçilmezse, toplumsal vicdanımız uzun yıllar üstesinden gelemeyeceğimiz biçimde yaralanacaktır.
Çocukların çektiği bu acıların sorumlusu hepimiziz! Ama yasama yetkisinde bulunan sizler hepimizden daha fazla sorumlusunuz.
Halkın temsilcisi olarak sizlerden, siyasal kimliklerinizi ve her türlü inanç ve felsefi görüşünüzü bir yana bırakarak, çocuklardan yana olmanızı, hiç olmazsa çocuk konusunda tek bir ses olmanızı istiyoruz.
Uygar toplumlarda amaç çocuğu cezalandırmak değil, çocuğu topluma ve kendisine kazanmaktır. Bu yüzden “çocuğun yararı ilkesi” öncelik taşır. Çağdaş hukuk da bu ilkeye göre düzenlenmiştir.
Devletimiz de Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni kabul ederek, Çocuk Koruma Kanunu’nu yürürlüğe sokarak bu ilkeyi kabul ettiğini göstermiştir.
Ancak bu konuda hukuk sistemimizde acilen düzeltilmesi gereken bir aksaklık vardır: Terörle Mücadele Kanunu (TMK) kapsamında soruşturulan, kovuşturulan, cezalandırılan ve ceza çektirilen çocuklarla yetişkinler arasında bir ayrım yapılmamaktadır.
Bilindiği gibi Çocuk Koruma Kanunu, “suçlu çocuk değil suça sürüklenen çocuk vardır” anlayışı üzerine kurulmuştur. Bu genel anlayışın istisnası olamaz ve bu anlayış TMK kapsamına giren suçlarda da geçerlidir.
Bu nedenle TMK kapsamında itham edilen çocuklar için Çocuk Koruma Kanunu’nun ilkelerinin eksiksiz uygulanmasını sağlayacak değişikliklerin yapılması bir gerekliliktir. TMK kapsamında itham edilen çocuklar, gözaltına alınmalarından cezanın infazına kadar tüm aşamalarda “terör suçlusu” olarak değil “suça sürüklenen çocuk” olarak görülmelidirler.
Bu aksaklığın giderilmesi mümkündür ve kolaydır. TMK’nın 5, 7/2-a, 9, 13 ve 17. maddelerinde çocuk haklarına uygun değişiklikler yapılması ve TMK kapsamında itham edilen çocuklara Çocuk Koruma Kanunu hükümlerinin eksiksiz uygulanacağına ilişkin bir madde eklenmesi yeterlidir.
Sorunun çözümü elinizdedir!
Gerekeni yapacağınızın inancıyla ve saygılarımızla.(SD/EÜ)