Bundan tam 100 yıl önce yine kasım ayında, Amerika Birleşik Devletleri'nde bir başkanlık seçimi heyecanı yaşanmıştı. 1908 yılının 3 Kasım günü yapılan seçimde Cumhuriyetçiler ve Demokratlar Washington'da iktidarı ele geçirmek için kıyasıya bir mücadele içine girmişlerdi.
6 Eylül 1901'de dönemin başkanı William McKinley'nin bir anarşistin saldırısı ile hayatını kaybetmesinin ardından göreve gelen ve oldukça başarılı bir yedi yıl geçiren Theodore Roosevelt, partisinden ve yakın çevresinden gelen yoğun baskılara rağmen bir dönem daha başkanlık yapmak üzere aday olmayı reddetmişti.
Roosevelt büyük sanayileşme atağı ve demiryolları gibi politikalarla ülkeye dinamizm getirmiş ilerici ve güçlü bir liderdi ve popülerliğin zirvesindeydi, ancak Amerikan siyasetinde yerleşmiş olan iki dönemden fazla başkanlık yapılmaması geleneğini bozmak istememiş ve 1908'de tekrar aday olmamıştır.
Yüzyılın dönümü
1800'lü yılların sonu ve 1900'lerin ilk çeyreği Amerikan siyasetinde Cumhuriyetçilerin oldukça baskın olduğu dönemlerdir. Arka arkaya 1896, 1900, 1904 seçimlerini kazanan Cumhuriyetçiler 1908 seçimlerine de bir hayli iddialı girmekteydiler. Bu dönemler, McKinley, Roosevelt gibi güçlü ve karizmatik liderlerin karşısına aynı oranda güç ve iddia sahibi başkan adayları çıkaramayan Demokratlar için mağlubiyet yılları olarak görülmektedir.
Roosevelt'in başkanlığa aday olmama kararının ardından Cumhuriyetçi Parti'de başkan adaylığı için pek çok aday ortaya çıkmıştı ve doğal olarak Roosevelt'in yerini doldurabilecek nitelikte bir aday bulmak son derece zordu. Diğer adaylar arasında öne çıkan tek isim, Roosevelt kabinesinin başarılı Savunma Bakanı William Howard Taft (1857-1930) olmuştu. Taft bu dönemde aynı zamanda Ohio senatörü olarak senatoda bulunmaktaydı. Ohio'nun politikacılarıyla ünlü Taft ailesinin bir üyesi olarak hukuk eğitimi alan, kendisine Amerikan Yüksek Mahkemesi üyeliğini hedef olarak belirleyen, ancak kısa süre sonra politikaya giriş yapan William Howard Taft 1901-1904 yılları arasında Filipinler valiliği yapmış, buradaki başarılı yöneticiliğinin ardından 1904-1908 yılları arasında da savunma bakanı olarak görev yapmıştı. Bu dönemde Roosevelt ile çok yakın çalışmış ve onun güvenini kazanmıştı. Bu nedenle de Roosevelt, partisinin başkan adaylığı için Taft'ı desteklemişti.
Cumhuriyetçi Parti kongresi 1908 seçimi için başkan adayını belirlemek üzere 16-19 Haziran 1908 tarihleri arasında Chicago'da toplanmıştır. Burada yapılan seçim sonucunda Ohio Senatörü William H. Taft toplam 979 oyun 702'sini alarak Cumhuriyetçilerin başkan adayı ilan edilmiştir. En yakın rakibi Pennsylvania Senatörü Philander Chase Knox ise sadece 68 oy alabilmiştir. Taft'ın elde ettiği bu bariz oy çoğunluğunda Roosevelt'in kendisine verdiği desteğin payı şüphesiz çok büyüktür. Başkan adaylığının resmen ilanının ardından, Taft başkan yardımcısı adayı olarak James Schoolcraft Sherman'ı (1855-1912) seçmiştir. Sherman 1887-1891 ve 1893-1909 dönemlerinde New York temsilcisi olarak Temsilciler Meclisinde yer almıştı.
Demokratlar için 1908 seçiminin zorluk açısından 1896'dan beri yapılan seçimlerden pek farkı yok gibiydi. 1896 ve 1900 seçimlerine aynı adayla çıkmışlardı, William Jennings Bryan (1860-1925). İki seçimi de Cumhuriyetçi McKinley karşısında kaybettikten sonra 1904'te Roosevelt'in karşısına bu defa Alton B. Parker ile çıkmışlar, ancak sonuç yine hüsran olmuştur. Demokratlar çeşitli yollarla Cumhuriyetçilerin politikalarını eleştiriyor fakat seçimi kazanabilecek iyi bir alternatif çıkaramıyorlardı.
Demokratik Parti kongresi başkan adayını belirlemek için 8-10 Temmuz 1908 tarihleri arasında Denver'da toplandığında, bir isim diğer adaylar arasında tekrar ön plana çıkmıştı, Nebraska Senatörü VVilliam Jennings Bryan.
19. yy Amerikan siyasetinin en iyi hatiplerinden birisi olarak kabul edilen, Demokratların reformist kanadına mensup deneyimli bir politikacı olan Bryan, büyük kongrede kullanılan toplam 993 oyun 888'ini alarak parti içinde girdiği yarışı kazanmış ve Demokratların 1908 seçimi başkan adayı olmuştur. En yakın rakibi George Gray ise 59 oyda kalmıştır. Bryan burada elde ettiği zaferin ardından başkan yardımcısı adayı olarak İndiana Senatörü John W. Kern'ü seçmiştir.
Kampanyalar öncesinde Cumhuriyetçiler Roosevelt gibi sevilen, başarılı bir başkanın ardından onun kalitesine yakın bir kişiyi aday olarak göstermeye çalışmışlar; Roosevelt kabinesinin tanınan, başarılı bir üyesi olan William Taft'ı aday göstererek başarılı sayılabilecek bir seçimde bulunmuşlardı. Buna karşın Demokratlar kaybedilen son üç seçimin ardından dördüncüsünü de kaybetmemek üzere yola çıkmışlar, ancak ilk iki seçimi kaybeden William J. Bryan'ı yeniden aday göstermek suretiyle büyük bir politik riske girmişlerdi. Roosevelt'in koltuğuna iki büyük seçimi kaybetmiş bir kişiyi bir kez daha aday olarak çıkarmak bu yıllarda Demokratların nasıl bir siyasal kriz içinde olduklarını görmek açısından önemli bir kanıt olarak kabul edilebilir.
Kampanya dönemi
Kampanyaların başlangıcında gerek Cumhuriyetçi Parti, gerekse Demokrat Parti söylemlerini netleştirmeye başlamışlardı. Cumhuriyetçiler Roosevelt dönemine atıfta bulunarak yeni dönemde eski başarıların devam ettirileceğini, yarım kalan işlerin tamamlanacağını söylemlerinin merkezine oturtmuş ve başarılı bir dönem daha vaat etmişlerdir. Gümrük düzenlemeleri, ulusal para idaresinin kurulması, tekelleşmeyi önlemeye yönelik sıkı yasal tedbirlerin yaşama geçirilmesi, işçi sağlığı ve güvenliği konusunda iyileştirmeler yapılması ve demiryolu politikasına hız kesmeden devam edilmesi gibi konular Cumhuriyetçilerin yeni döneme ilişkin projelerinin önemli başlıkları olarak ortaya çıkmaktaydı.
Şeffaflık talebi
Demokratlar ise eleştiri oklarını öncelikle Roosevelt idaresi altında oldukça büyüyen bürokratik mekanizmaya ve müsrifçe yapılan harcamalara yönelterek işe başlamışlardır. Seçim kampanyalarına yapılan bağışların miktarlarının ve sahiplerinin kim olduklarının kamuoyu ile paylaşılmasını isteyerek, şeffaflık talep etmişlerdir. Bunun yanı sıra gümrük vergilerinde indirim yapılması, sıkı tekel karşıtı yasaların hayata geçirilmesi, gelir vergisi uygulamasının başlatılması, tüm resmi kurumlarda günlük çalışma süresinin 8 saat olarak belirlenmesi, işçilere tazminat ödenmesi amacıyla sigorta yapılmasının sağlanması, halk sağlığının korunması için ulusal bir kurumun oluşturulması, doğal kaynakların israfının önlenmesi, Arizona'nın birliğe katılımının sağlanması gibi başlıklar Demokratların ajandasında önemli başlıklar olarak yer almıştı.
İstikrar, sosyalim, bireysellik...
1908 seçimi kampanya sürecindeki en ilginç noktalardan bir tanesi, Cumhuriyetçilerin ve Demokratların birbirleri arasındaki farkları göstermek ve kendilerini öne çıkarmak isterken ortaya koydukları tespitlerdi. Örneğin, Cumhuriyetçilere göre Cumhuriyetçilerle Demokratlar arasındaki asıl fark birinin talihsizlik, ötekinin refah; birinin düşük ücret, diğerinin yüksek ücret; birinin yarınından şüphe ve borç, ötekinin güven ve tasarruf demek olmasıdır. Bu anlayışa göre, Cumhuriyetçilerle Demokratlar arasındaki fark birinin hükümette kararsızlık, diğerinin istikrar; birinin vaat etmesi, diğerinin yapmasıdır. Cumhuriyetçilere göre Demokratlar sosyalizme, buna karşın kendileri akıllı ve iyi düzenlenmiş bireyselliğe eğilimlidir.
Demokratlara göre ise kendileri demokrasinin, Cumhuriyetçiler aristokrasinin ve plütokrasinin savunucusudur; Demokratlar fırsat eşitliğinden, Cumhuriyetçiler ayrıcalıklardan yanadır. Bu inanışa göre, Cumhuriyetçiler hükümetin koruması altında oluşan küçük bir azınlığın emrinde bulunurken, Demokratlar bütün halkın emrinde olup, küçük bir azınlığın yerine her bir vatandaşın refah seviyesini esas alarak ülkenin gelişme ve ilerleme boyutlarını hesaplamaktadır.
Roosevelt'in devamı
1908 seçim kampanyalarının cevap aradığı tek soru, Theodore Roosevelt'in politikalarını hangi adayın başarıyla devam ettirebileceğiydi. Onunla birlikte aynı kabinede görev yapan yakın arkadaşı Taft mı, yoksa politik kariyerinde iki seçim kaybetmiş olan Bryan mı?
Elbette yukarıdaki sorunun halktaki cevabı Taft'tı. Bunun bilincinde olan Bryan, kampanyasında Roosevelt'in başarıyla uyguladığı geçmiş döneme ait politikaların aslında Demokratların öne sürdüğü projeler olduğunu iddia etmiş ve bu iddiasını ısrarla işlemiştir. Bu yolla Bryan aslında yukarıdaki soruya cevap olarak kendisini sunmaya çalışıyordu. Halka Roosevelt'in başarılarının arkasında Demokratların projelerinin yer aldığını göstermeye çalışırken, aynı zamanda başarılı bulunan o politikaları en iyi kendisinin devam ettirebileceğini anlatmaya, halkı buna ikna etmeye çalışıyordu. Bryan'a göre büyük tekellere ve ulusal zenginliklerin israfına karşı ancak kendisi etkin bir şekilde mücadele verebilirdi. Ancak basın ile olan kötü ilişkisi Bryan'ın halka ulaşmasını ve kendini ifade edebilmesini zorlaştırıyordu. 1896 seçiminden sonra basınla arası bozulan ve desteklenmeyen Bryan, Abra-ham Lincoln'den Franklin Roosevelt'e kadar olan süreçte iki büyük partinin başkan adayları arasında Amerikan basınının en az destek verdiği kişi olarak kabul edilmektedir.
İşçi ve işverenleri küstürünce
Demokratların adayı William Bryan, kampanyasında daha çok gümrüklere, tekelleşmenin önüne geçilmesine ve işçilerin desteklenmesine yer vermiştir. İlk başlarda oldukça başarılı geçmeye aday bir kampanya ile seçmenlerin ve rakibi Taft'ın karşısına çıkan Bryan'ın, bir konuşmasında demiryollarının kamulaştırılmasından ve bireysel rekabetin mümkün olmadığı yer ve zamanlarda kamu mülkiyetinin devreye girmesinden söz etmesi bütün gidişatı tersine çevirmiştir.
Rakiplerinin kamulaştırmadan bahsetmesi üzerine Taft ve Roosevelt bu önerileri Bryan'ın sosyalizm özlemi olarak yorumlamış ve rakiplerinin sunduğu önemli bir silahı böylece kampanyalarına dahil etmişlerdir: "Bryan'ı sosyalizmle beraber anılır hale getirmek." Her ne kadar bu saldırılar karşısında Bryan ülkenin henüz böyle bir kamulaştırmaya hazır olmadığını gördüğünü ve bunun sosyalizmle alakası olmadığını söylese de durumu tersine çevirmeyi başaramamıştır. Bir anda Bryan radikal bir isim olarak ortaya çıkmış ve bu sebeple başta Wall Street olmak üzere tüm büyük iş çevrelerini Taft'a kaptırmıştır.
Zamanla iş çevrelerine yönelik yaptığı etkin propagandaya rağmen bu çevrenin desteğini alamayan Bryan aynı başarısızlığı işçi kesiminin desteğinin sağlanmaya çalışılması aşamasında yaşamış, işçilerin desteğini de alamamıştır. Dolayısıyla iç savaş sonrası ülkede başlayan sanayileşme sürecinin getirdiklerinden, bu süreçte rol alan işçi ve işverenlerden gerekli desteği sağlayamayan; bu çevreleri rakibi Taft'a kaptıran Bryan'a oy toplamak için tek bir seçenek kalıyordu, Orta ve Güney Amerika.
Kuzeyin endüstrileşmiş, şehirleşmiş yapısına karşın tarımın hâlâ büyük oranda yaygın olduğu, köy ve kasaba yaşantısının sürdüğü topraklar artık Bryan'ın hedef kitlesi içinde yerini almıştı. Kampanya sürecinin ortalarından itibaren şekillenmeye başlayan bu tablo, seçim sonrası ortaya çıkacak tablo ile neredeyse tıpatıp aynıydı.
İlerlemenin kurumsallaşması
Taft'ı aday gösteren Cumhuriyetçiler seçim kampanyası sırasında sıklıkla şu sloganı kullanıyordu: "Bryan'a her zaman oy verebilirsiniz ama şimdi oylar Taft'a!" Bu, Bryan'ı en zayıf olduğu yerden, kaybettiği seçimlerle dolu olan kişisel politik kariyerinden vurmayı deneyerek oldukça akılcı bir şekilde hareket eden Cumhuriyetçilerin kampanya döneminde kullandığı en popüler slogandı. Taft her ne kadar kendisine güvenen bir politikacı olsa da Roosevelt gibi bir liderin arkasından gelip onun yerini doldurmaya aday olmanın zorluklarının bilincindeydi.
Bu sebeple halka yaptığı konuşmalarda sıkça, kendisinin göreve seçilmesi halinde, Roosevelt döneminin o hızlı ilerleme sürecinin beklenmemesini, ülkenin önceki dönem gerçekleştirilen ilerlemenin yerleşebilmesi için nefes almaya ihtiyacı olduğunu belirtiyordu. Ona göre Roosevelt döneminde ülke neredeyse nefes almadan ilerlemiş ve büyümüştü, şimdi bütün bu ilerlemelerin kurumsallaşması gerekmekteydi.
Taft bu düşüncesinde haksız da sayılmazdı. İç savaş (1861-1865) ile Birinci Dünya Savaşı arasındaki yaklaşık elli yıllık süre içinde Amerika muazzam bir büyüme kaydetmiş, adeta başka bir ülke haline gelmişti, iç savaş öncesinin tarım ülkesi yerine, artık kuzeyden başlamak üzere sanayileşen, fabrikaların, demiryollarının yaygınlaştığı, şehirleşmenin, refah artışının, zenginleşmenin yaşanmaya başlandığı bir ülke haline gelmişti.
Tekelleşme
Roosevelt'i bu kadar güçlü bir lider yapan, sevilen bir başkan haline getiren en önemli sebep hiç kuşkusuz yaşanan bu ilerleme ve bunun halkın yaşantısında yarattığı iyileştirmelerdi. Bütün bu gelişmeler elbette bazı sorunları da beraberinde getirmiştir. 1908 seçim kampanyalarında gerek Cumhuriyetçilerin, gerekse Demokratların ortaklaşa dile getirdikleri tekelleşme, bu sorunların başında geliyordu. Taft ve Bryan, kampanyalarında tekelleşmenin önüne geçeceklerini vaat ediyorlardı. Yine Bryan fırsat eşitliğini sağlayacağından söz ederken, hedef kitle olarak bu dönemde yaşanan şehirleşmenin yarattığı kalabalıklar, istihdam ve iskân sorunu gibi sorunlar sebebiyle mağdur durumda olanları seçiyordu.
Seçimler
Ekim ayı sonuna kadar süren kampanya döneminde kendilerini ve vaatlerini halka tanıtmaya çalışan iki aday, Taft ve Bryan 3 Kasım 1908 günü deyim yerindeyse tartıya çıktılar ve ağır gelen Taft oldu. Bryan üçüncü kez çıktığı tartıda üçüncü defa hafif gelmişti. Cumhuriyetçiler Taft önderliğinde ülke çapında 7.678.908 oy alarak toplam oyların yüzde 52'sini kazanmışlardı. Demokratlar ise Bryan liderliğinde girdikleri seçimde 6.409.104 oy alarak yüzde 43'te kalmışlardı.
Her iki adaydan geriye kalan yüzde 5'lik oyun yüzde 3'ünü ise beşinci defa seçime giren sosyalist aday Eugene Debs almıştır.
İkinci seçmenlerde ise Taft yüzde 66,46 oy oranına ulaşırken, Bryan yüzde 33,54'te kalmıştır. Kampanya sürecinde ortaya çıkan tablo seçim sonuçlarına yansımış, Taft California, New York, New Jersey, Ohio, Indiana, Massachusetts ve Washington gibi sanayileşmiş, refah düzeyi yüksek eyaletleri kazanmış; Bryan ise Texas, Tennessee, Alabama ve Nebraska gibi nispeten daha az gelişmiş, tarım ekonomisinin egemen olduğu güney eyaletlerinde seçimi önde tamamlamış, kuzeyi neredeyse tamamen kaybetmiştir.
Birinin sonu diğerinin başlangıcı
Taft'ın seçimi kazanması sürpriz bir sonuç olmamıştır. Eski savunma bakanı ve Roosevelt ekolünün temsilcisi olan Taft seçimi kazanarak Amerika Birleşik Devletleri'nin 27. Başkanı olmuştur. Yetiştirdiği başkanlarla ünlü olan Ohio, 18, 19 ve 20. başkanlar olan Ulysses S. Grant, Rutherford Hayes ve James Garfield'dan sonra 27. başkanı da çıkarmayı başarmıştır. 1903'te yaptığı bir konuşmada partideki arkadaşlarına kendisini başkan adayı olarak düşünmemelerini öğütleyen, kendisini aday gösteren herhangi bir partinin büyük bir yanlışa imza atacağını söyleyen William Howard Taft, bu sözlerinden beş yıl sonra Beyaz Saray'ın yeni ev sahibi olarak koltuğu Theodore Roosevelt'ten devralmıştır. Gerek tekellere karşı verdiği mücadele, gerek senatörlerin halk tarafından seçilmesini sağlayan ünlü 17. madde değişikliği, gerekse ülke içinde devam ettirdiği reformlarla iyi bir başkanlık dönemi geçirmiştir. Kendisini aday gösteren Cumhuriyetçi Parti, Taft'ın daha önceki sözlerinin aksine onu aday göstererek hata yapmamıştır.
Öte yandan 1908 seçimi William J. Bryan'ın da başkan adaylığı serüveninin sonu olmuştur. Bryan, 1896'da 36 yaşındayken Demokratların başkan adayı olarak McKinley'nin karşısına çıktığında Amerikan tarihinin en genç başkan adayıydı. 1896 ve 1900'de iki defa McKinley'e kaybedilen seçimler sonrası şansını 1908'de Taft'a karşı deneyen Bryan buradan da yenilgiyle ayrıldı ve bu bir anlamda onun için son oldu. Bryan'ın 1908'de sağladığı tek başarı, Demokratlara 1904 seçimine oranla yaklaşık 1,5 milyon daha fazla oy kazandırması olmuştur. Demokratik Parti içinde 1908 sonrası süreçte siyasete devam eden Bryan'ın bu dönemde Amerikan siyasetine en büyük katkısı, 1912 seçimleri için Demokratların dönemin New Jersey Valisi Woodrow Wilson'ı başkan adayı olarak göstermesi sürecinde oynadığı kilit rol olmuştur.
Wilson 1912 seçimlerini Taft'a karşı kazanacak, Bryan'ı 1913te dışişleri bakanı yapacaktı. Daha sonra da dünya tarihinde önemli bir yere sahip olacak olan ünlü "Wilson Prensipleri'ni yayımlayarak ülkesinin tarihsel içe kapanma dönemini bitirecek, Amerika'nın bugün ucu Irak'a uzanan dünya siyasetine müdahale etme sürecini başlatacaktı.(AB/EÜ)
* Dokuz Eylül Üniversitesi Tarih Bölümü öğretim üyesi Ali Bilgenoğlu'unun Toplumsal Tarih dergisinin Kasım 2008 sayısında yayınlanan yazısını aktardık. Ara başlıklar bianet'e ait.