Ana akım medya kanallarında haberleri izlerken genel olarak içimi afakanlar basar. Sunulan haberlerin ne kadarının haber değeri taşıdığını mı sorgulasam, haberlerin sunulmasındaki yanlı tutuma mı kızsam, haber programlarının parodiye dönüştürülmesine mi üzülsem, araya giren reklamlara mı sinir olsam bir türlü bilemem.
Bu nedenledir ki epeyce bir süredir ülke gündemini gazetelerin internet sitelerinden takip ediyorum. Hal böyle olunca da istediğim haberleri tıklayıp, istemediklerimi atlayarak kendi gündemimi oluşturuyorum.
Televizyon haberlerinden şikayetçiyim
Aslında bir vatandaş olarak, en kolay takip edilen ve internete rağmen hala en yaygın iletişim aracı olduğunu düşündüğüm televizyonda verilen haberlerden şikâyetçiyim.
İlgili kişilerin bu şikâyetimi duyacağını umut ediyorum.
11 Kasım 2010'da Star televizyonunun ana haber programında Uğur Dündar'ın yüzünde kâh bir gülümseme kâh bir dehşet ifadesi ile sunduğu, kişisel yargılarıyla süslemekten geri kalmadığı haberleri izlerken de benzer şekilde hissettim.
Çocukluğumun araştırmacı gazetecisi, Arena programı ile oturma odalarımıza konuk olan ve yakaladığı kaçak etlerle rahat nefes almamızı sağlayan Uğur Dündar'ın ana haber programını binbir mimikle sunuşunu anlamlandırmaya çalışırken, bir haberin veriliş tarzı özellikle dikkatimi çekti.
Haber şöyle: Ankara-Beypazarı'na bağlı Uruç beldesinde köyden kente göç sonucu hem yaş ortalaması ciddi düzeyde yükselmiş hem de belde azalan nüfusu sebebiyle belde olma statüsünü yitirmek üzereymiş.
Bu durum karşısında belediye, insanları çocuk yapmaya teşvik etmek için hoparlörlerden duyurduğu bir anonsla çocuk yapanlara bir ila iki seneye kadar bedava su verileceğini ilan etmiş.
Olay bundan ibaret. Bu olayın kendisi kadar sunuluşu da çok düşündürücü idi benim için. İkisi üzerinde de ayrı ayrı durmak istiyorum.
Mülki ve idari amirlerden "üreme" çağrısı
Beldenin mülki ve idari amirleri, tekrar köy olmaktan korktukları için insanları üremeye davet ediyor ve de üstüne rüşvet verir gibi suyu bedava veriyor. Bu durum karşısında çok şey sorulabilir:
İnsanların ne kadar sıklıkta ve ne kadar çok üremeleri gerektiğine bir beldenin veya ülkenin ileri gelenleri mi karar vermelidir?
Bu aslında çok da hassas olduğumuz özel alan-kamusal alan ayrımını da ilgilendiren bir durum değil midir; özel alanda ne yapılacağından devletin ileri gelenlerine ne ya da doğacak çocuğa iyi bir gelecek mi garanti ediliyor ki insanlara çocuk yapın deniyor?
Çocuk sahibi olmak diyerek yumuşattığınız durum, ülkemizde ağırlıklı olarak kadının omuzlarına bindirilen bir sorumluluk değil mi?
Kadının psikolojik ve fiziksel olarak erkeğin de psikolojik olarak geçireceği değişim belde/ülke menfaatleri söz konusu olunca hiç mi önemsenmez?
Bir çocuğun hayatı bir veya iki yıllık su faturası kadar mıdır? İnsanların kararlarını ve de üstelik cinsel alanı ilgilendiren kararlarını satın almayı düşünmek nasıl bir anlayışın ürünüdür?
Kadınların "namusunu" korumak söz konusu olunca hayatlarımıza büyüyen gölgesiyle giren ahlak canavarı bu gibi durumlarda uyumakta mıdır?
Ayrıca, madem suyu insanlara bedava verebilecek kadar sosyal devlet olabiliyorsunuz, bunun için neden nüfusun artmasını istiyorsunuz? Nihai amaç on yılda on beş milyon genç yaratmak mı?
Sorularıma cevap verileceğini umuyorum.
Olayın sunuluşuna gelince en dikkat çekici nokta Uğur Dündar'ın bu haberi yüzünde bir tebessümle vermiş olması idi. Hatta haber ülke gündemine dair birkaç rutin ve iç karartıcı haberden sonra içimiz açılsın diye, fonda neşeli bir müzikle taşındı ekranlara.
Beldede haberi yapan muhabirler ellerinde mikrofon yöre halkına soruyor: "Çocuk yapmak ister misiniz?" Muhabire ne! -Aslında bize ne de verilen cevaplar sosyal bir gerçekliği gözler önüne seriyor.
Kendisine mikrofon uzatılan bir amca "Yok kızım, bizden geçti" diye bıyık altından gülerken, bir teyze ise "Estağfurullah" diyerek yarı utanan yarı şaşıran bir gülücüğü bastırmaya çalışıyor.
Amcam cinselliğin bir iktidar aracı olduğunu, tekelinin de erkeklerde olduğunu biliyor ve cinsellik denince gülmeye programlanmış her yaştan erkek gibi bıyık altından gülüyor.
Teyzem ise "Allah affetsin" anlamında gelen bir cevapla soruyu geçiştirmeye çalışıyor, belki de anlamıyor beldeye gelen bir muhabirin bu soruyu böylesine rahat böylesine çabuk sormasını, utanılacak bir konuydu hani bu, öyle öğretilmişti?
Suyu bedava kullanacak olan kadınlar
Haberi anlatan dış ses ise kameraya beldenin kadınları yansıtılırken "Suyu bedava kullanacak olan kadınlar" diye bir ifade kullanıyor. Çamaşırı, bulaşığı yıkayan, tarlayı sulayan kadınlar, yani yazgıları bunu yapmak olan kadınlar... Kaderlerine bir de çocuk yapma zorunluluğu/sorumluluğu ekleniveren...
Haberi izlerken çok üzüldüm. Bu haber Uğur Dündar'ı gülümsetebilir ama fondaki neşeli müziğe rağmen haberin içeriği beni üzdü, sunuluşu dehşete düşürdü. Anlaşılan o ki ben bir süre daha ana akım medyanın ana haber programlarına mesafeli duracağım.
Belki de beldenin kanaat önderlerine kızmadan önce düşünmek lazım: biz bu söylemi uzunca bir süredir üst düzey yetkililerden duymuyor muyduk? (BB)