1 Mayıs, bir mayıs olalı (1 Mayıs 1886) hiç böyle kutlanmamıştı, hatta kutlanamamıştı demek daha doğru! 1 Mayıs da karantinada bu yıl, yasaklı!
Fransa’da sendikalar karantinadan dolayı kutlamaları sosyal medyadan yapmaya karar verdi, örneğin en önemli (sayıca) sendika olan CGT cuma saat 12’den itibaren sosyal medyada video ve fotoğraflarla “le jour après je veux….” “Yarın ben istiyorum ki….” diye pankartların yapılmasını, kişilerin dileklerini ifade eden pankartlarla resimler çekip #1maicgt adresine göndermelerini isterken, CFDT’nin başkanı Laurent Berger “#contrusions demain ensemble” “#yarını birlikte inşa edelim” sloganı altında kriz sonrasında nasıl bir dünya düşünüyoruz temasının işlenmesini istedi…
Diğer sendikaların teklifleri de buna benzer söylemler taşıyordu, yarın için ne istiyoruz?
Bu arada çeşitli inisiyatifler de kendi sloganlarını taşıyorlardı…Birileri de pankartlarını pencerelerine asmışlardı.
İlginç pankartlar vardı; yarın asgari ücretin 1800 Euro olmasını isteyenler, küresel ısıtmanın geleceğin kavgası olmasını savunanlar, hayatın borsadan daha önemli olacağı günlerin özlemini taşıyanlar, sağlık çalışanlarını alkışladıklarını ama hükümeti alkışlamadıklarını ifade edenler, devlet hastanelerini ve kamu kurumlarının öncelikli olması gerektiğini vurgulayanların yanında, hastanelerin önünde beyaz önlükleri, maskeleri ve pankartlarıyla “SOS Hopital Public” kamu hastanelerinin korunmasını savunan sağlıkçılar da bu sanal kortejin bir parçasıydı.
Dikkatimi çeken başka bir pankartta “en çok korktuğum yarının düne benzemesi olacak” diyordu…
Rue #Belleville manif’ de fenêtre au saxo et slogan « le pire serait que l’après soit comme l’avant ».
— Frederic Guerrien (@FredGuerrien) May 1, 2020
Bonne #fetedestravailleurs -travailleuses internationale et solidaire ac celles et ceux qui partout sur la planète permettent au monde confiné de se soigner.#PourLeJourDapres pic.twitter.com/GdBm7NfY8S
Çoğunluk yarının düne benzemesini istemiyor ama herkes aynı noktada buluşmuyor. Ünlü Fransız filozofu, direnişçi Edgar Morin, Le Monde gazetesindeki söyleşisinde şöyle sorguluyor: ”Karantinadakiler kronometre hızıyla ölçülen, egoist, çılgınca harcama güdüsüyle yönlenen, hayatlarına mı dönecekler yoksa yeni, dostça, ortak değerleri olan, sevgi dolu, orda ‘ben’ kelimesinin ‘biz’ kelimesi içinde eridiği hayatın şiirleştiği bir insanlığa doğru mu yönelecekler?”
Diğer taraftan ekonomist ve yazar Nocolas Bouzou, “Küreselleşmeyi bitirmek değil yenilemek gerekir” diyor. Buna örnek olarak da Kara Veba dönemini örnek gösteriyor.
Ortaçağın sonundaki veba salgınının insanlığın üçte birini yok ettiğini ama yine de yenilikler getirdiğini kapitalizmin temellerini attığını hatırlatıyor…
1 Mayıs ve Müge çiçeği
Fransa’ya geldiğim ilk yıllarda 30 Nisan’da satılmaya başlayan ve 1 Mayıs’ta her köşe başında artan müge çiçeği satışlarına pek anlam veremezdim.
Bu 1 Mayıs’ta ise ortalıkta müge satıcılarını aradığımı ve yokluklarının bende bir boşluk yarattığını itiraf etmeliyim. Müge ve 1 Mayıs ayrılmaz bir kavram çoğu Fransız için.
Söylentilere göre müge çiçeği ikram etmek Rönesans dönemine uzanıyor, Kral İX Charles 1560 yılında kendisine bir şövalye tarafından bir dal mügenin sunulması üzerine kendisi de 1 Mayıs 1561’den itibaren saraydaki bütün kadınlara uğur sembolü olarak müge çiçeği sunmayı gelenek haline getirmiş.
Hatta 15. Yüzyılda 1 Mayıs Aşk Bayramı kabul ediliyor ve o gün ormana gidip müge toplayanlar evlerini bu çiçeklerle donatırlarmış ve ayrıca mügeden taçlar yapıp bunu sevgililerine sunarlarmış.
Daha sonraki yıllarda mutluluk çiçeği kabul edilen mügenin 13 çanlısını bulmak uğurlu sayılırmış, ayrıca müge baloları da düzenlenirmiş. Bu balolarda genç kızlar beyaz elbiseler giyerlermiş. Bu balolara ebeveynlerin gelmesi yasakmış ve böylece gençler kendi aralarında eğlenirlermiş.
Müge çiçeğinin Fransa’ya Japonya’dan Ortaçağ'da geldiği söyleniyor. Bu çiçek günümüzde her türlü bitkinin, her mevsimde yetiştirilmesi olanağına rağmen nisan sonu (son günler) ve mayıs başı dışında hiç yetiştirilemiyormuş.
Daha çok ormanda gölgelik yerlerde yetişen, baharın müjdecisi bu çiçek güzel görünümüne ve kokusuna rağmen yenilirse insanı zehirleyebiliyor.
Fransa’da 1936’dan beri kapitalizmin bütün satış kurallarına rağmen herkesin gidip ormandan müge toplayıp ve köşe başında satmasına izin veriliyor!
Daha önceki yıllarda mügeyi ailecek müge satanlardan, ya da Fransız Komünist Partisi’ne yardım için satanlardan alırdım. Kafamda 1 Mayıs'ı ve mügeyi böylece birleştirebilmiştim.
Sekiz saatin hikayesi
20 Haziran 1889’da, Şikago’daki ayaklanmadan 3 yıl sonra Paris’te toplanan 2. Sosyalist Enternasyonal çalışma süresinin haftada 48 saate indirilmesi ve pazarın tatil olmasını savunuyor ve bunu takip eden 1 Mayıs 1890’da işçiler grev yapıp yaka düğmelerine kırmızı üçgen takıyorlar.
Bu üçgen bir günde üç tane sekiz saat anlamına geliyor: 8’i çalışmaya, 8’i yaşamaya ve eğlenmeye, 8’i ise uyumaya ayrılmalı.
Fakat çeşitli çatışmalara ve gösterilere rağmen etkili olamıyorlar ve istediklerini kabul ettiremiyorlar.
1891’de Fransa’nın kuzeyinde Fourmies’deki 1 Mayıs gösterileri kanla bastırılıyor; 9 kişi ölüyor ve 35 kişi yaralanıyor, bu kırmızı üçgenin yerini dökülen kanları da sembolize eden bu bölgede yetişen kırmızı yaban gülü alıyor.
Ve bu 1940’lara kadar sürüyor. Ve ne gariptir ki 1941’de Nazi işbirlikçisi Vichy hükümetinin başı Mareşal Philippe Pétain 1 Mayıs'ı İş Bayramı olarak kabul ediyor ve kırmızı yabangülü solu ve komünizmi çağrıştığı için onun yerine mügeyi koyuyor.
Bu tarihten beri 1 Mayıs bayramı ve müge ortak sembol olarak sürüyor solcuların gözünde bile, sanırım mügenin eski bir gelenek olması bu kabullenmede rol alıyor….
Covid-19 ve yeni veriler
Sigara içenlerde daha az Covid vakası olduğu bütün çalışmalarda kendini gösteriyor, ama bilinen diğer bir veriyi de unutmamalıyız, reanimasyonda Covidli hastaların ölüm oranı daha fazla.
Covid-19’da koronavirüsün tutunduğu reseptörler ile nikotin reseptörlerinin aynı olduğu düşünülüyor, dolayısıyla “sigara içenlerde bu reseptörler dolu olduğu için virüsün yerleşmesine izin vermiyor” deniliyor, araştırmalar sürüyor.
Yine de sigara bıraktırmada yardımcı olan kurumlar sigara içenlere kendilerine nikotin bandı takıp sigarayı bırakmalarını önermeye devam ediyor.
Bu arada Afrika’daki Ebola hastalığında kullanılması için bulunan ve kullanılamayan Remdeşivir adlı ilaçla ilgili ABD’de reanimasyon servislerindeki çalışmalarda ilginç bulunduğu için Koronavirüs de kullanılması için Amerikan İlaç Komitesi’nden (FDA) izin alabildi.
Fakat bilim çevreleri bu kararı kınıyor ve bu araştırmanın önemli bir sonuç vermediğini ve çalışmanın sonuçlarının tam olarak hiçbir yerde yayınlanmamış olmasına rağmen FDA’nın karar almasını kınıyor ve bunun önemli bir Amerikan laboratuvarı olan Gilead’i kurtarma operasyonu olduğunu iddia ediyor.
Diğer bir çalışmada Fransa’dan, Tocilizumab (anti İL6), daha çok romatoid artrid tedavisinde kullanılan bir ilacın reanimasyondaki Covid-19’lu ağır hastalarda kullanılması durumunda sitokin fırtınasını önlediğini ve böylece ölümlerin önüne geçtiğine kanıtlayan rastgele seçilmiş örneklerde yürütülen bir çalışmanın sonuçları başına ve tıp çevrelerine sızdı. Fakat araştırma henüz bir yerde yayınlanmadı.
The Lancet Gastroenterology & Hepatology dergisinde nisan başında yayınlanan bir yazı da ilgimi çekti. Hollanda’daki enfeksiyon hastalıklarını kontrol etme merkezindeki araştırmacılar Amsterdam'ın Schipol havaalanındaki kullanmış suların analizinde ilk Covidli hastadan dört gün sonra Covid-19 izleri buldular. Aynı şekilde Tilburg şehrinde de ilk vakaların görünmesinden bir kaç gün sonra kullanılmış sularda virüs izlerine rastladılar.
Paris Belediyesi’nin Sorbonne Üniversitesi ve Biomedikal Araştırma Enstitüsü’nün de katkılarıyla yaptığı çalışmada Paris’teki kullanılmış suları 5 Mart -7 Nisan tarihlerinde bir arındırma tesisinde inceledi, sonuç çok ilginç: kullanılmış sularda Hollanda’daki gibi virüs bulunması bir yana, ilk defa virüs miktarı (virüsün yaşayan genomu yada parçacıkları) Covidli hasta sayısıyla korelasyon içindeydi.
Aynı Enstitütü’den Prof. Vincent Marechal ayrıca son günlerde kullanılmış sulardaki virüs sayısında, Covidli hasta sayısında olduğu gibi azalma göründüğünü söyledi.
Bu araştırma kullanılmış sularda (tuvalet suları) virüs oranını saptayarak epidemiyi takip de bir rol oynayabileceğini iddia etti.
Ayrıca Hollanda’daki çalışma kullanılmış sulardaki analizlerle dünya çapında antibiyotiklere dirençli bakterilerin takibinin yapılabileceğini söylüyor.
Mayıs ve karantinanın sonu
Bu sene 1 Mayısın karantinanın sonunun habercisi olarak da bir rolü var. f Karantina 11 Mayıs’ta kalkacak. Bunun için Fransa’yı Covid-19 riski ile ilgili olarak renkli bölgelere ayırdılar.
- Kırmızı: Riskin yüksek olduğu bölgeler,
- Kavuniçi: Orta riskli bölgeler
- Yeşil: Düşük renkli bölgeleri gösteriyor.
7 Mayıs’tan sonra sadece yeşil ve kırmızı renkler kalacak.
Kriterler şöyle:
1. Covid-19 şüphesiyle acile başvuran kişi sayısının toplam acile gelen hasta sayısına oranı: Yüzde 0-6 arası ise yeşil bölge, yüzde 6-10 arasında ise kavuniçi, yüzde 10 üzerinde ise kırmızı bölge oluyor
2. Reanimasyondaki hasta sayısının reanimasyon yatak sayısına oranı ikinci kriter: Hasta sayısı mevcut reanimasyon yatakların yüzde 60'ının altında ise yeşil bölge, yüzde 60-80 arasında ise kavuniçi, yüzde 80'nin üzerinde ise kırmızı bölge sayılıyor.
Paris ve çevresi bu kriterlere göre kırmızı bölge kabul ediliyor ve 7 Mayıs'tan sonrada kırmızı kalacağa benziyor.
İlk kez kırmızıyı sevmiyorum!
Paris'in Olimpiyat şansı
Yeni kurallara göre kırmızı yerlerde parklar ve bahçeler açılmayacak, başka bölgelere gidemiyeceğiz, sadece evimizin 100 km yakınıdaki yerlere gidebileceğiz. Bir arkadaş demişti: “yaz tatilini Paris'in hangi banliyösünde geçireceğimi seçmekte zorluk çekiyorum!”
Öyle ya 100 kilometrede sadece banliyöler var! Kolej öğrencileri ve liseliler okula gidemiyor, sadece ilkokul öğrencileri gidebiliyor okula, onlarda sınıfta 15 kişiyi geçmeyecek şekilde. Bu durumda her çocuk yarım gün okula gidebilecek, yani iki haftadan birinde.
Fakat havalarında güzelleşmesiyle Parisliler karantinadan çıktılar bile. Bugün bir saatlik yürüyüşümde gördüğüm kadarıyla kanalların etrafı, yerlere oyurup, birasını içinlerle ve gezenlerle doluydu, saat 19'dan sonra bir de koşucular ekleniyor bu gruba, geçenlerde bir gazeteci mizah yapıyordu: “Gelecek olimpiyatlarda bütün koşu madalyaları Parise“ diye
Geçen hafta 18. Paris'te Montmartre bölgesinde her akşam saat 20'de balkonundan sağlık çalışanları için müzik yapan amatör DJ Nathan Sebbagh alkışların arkasından aşağıdakilere sesleniyor: Devam etmemi ister misiniz?
Aldığı olumlu cevap üzerine Nathan, Dalida'nın şarkılarıyla devam ediyor, bir anda kaldırım dans pistine dönüyor. Polisler yarım saat sonra geldiklerinde onlarca kişiyi kaldırımda dans ederken buluyor.
Bugünkü kurallara göre 10 kişiden fazla insanın bir arada guruplaşması ve aralarında 1 metre aralık olmadan durmaları yasak. İşin komik tarafı dans edenlerin polise birer metre arayla dans ettiklerini işbat etmeye çalışıyor olmaları. Bildiğim kadarıyla Polis kimseye ceza yazmadan herkesi dağıtarak çıkıp gitmiş.
Başkan Macron’un 13 Nisan'da 11 mayısta karantinanın biteceğini söylemesinin ardından Fransızların kafasında karantina olayı bitti gibi. Herkes 11 mayıs sonrasını düşünmekten biraz da orda olduğumuzu sanıyorlar gibi temelsiz bir savunma geliyor aklıma …
Çocuklar
Bu ara bizde bu haftaki toplantılarımızda karantinadan nasıl çıkacağımızı tartıştık. Çocuklardaki düşük Covidli hasta sayısı göz ününe alındığında ve iki çocuk dışında ölüm olayı olmadığını ve son çalışmaların sanılanın tersine çocukların taşıyıcı olmadıklarını ortaya çıkmasıyla şimdiye kadar yasakladığımız haftasonu izinlerini serbest bırakmaya karar verdik.
Fransa'da da Avrupa'nın diğer ülkelerinde görülen ve çocukları reanimasyona götüren, yüksek ateş ve kalp enfeksiyonu (miyokardi) bulguları gösteren Kawasaki sendromuna da benzeyen ve Covid'le teması olan çocuklarda görünen hastalık tablosu bile kimseyi endişelendirmiyor gibi. Çünkü çocukların hepsi reanimasyondan çıktı şu ana kadar.
İlk Cluster kabul edilen l’Oise bölgesinde mart başında bir lise öğretmeninin Covid-19'dan ölmesi üzerine öğrencileri ve onların kardeşleri üzerinde yapılan çalışmalar bu çocuklarda hiçbir bulgu olmadan positif olma oranı 15-17 yaş arasında yüzde 32, 10-14 yasında bu oran yüzde 27, 5-9 yaş arasında yüzde 15 , 0-5 yaş grubunda ise yüzde 11.
Yani çocuklarda Covid-19 bulaşıcılığı gribe ve diğer virüslere göre daha düşük. Bunun sebepleri üzerine çeşitli hipotezler var.
Karantinada yaşamak zor iş, aklıma Pablo Neruda'nın şiiri geliyor:
“Yavaş yavaş ölmek”
Nerudanın gönderdiği mesaj şu: doyasıya yaşayın, rüyalarınızı yaşayın umutlarınızı da, mutlu olun, çünkü diyor Neruda:
Yavaş yavaş ölürler
Seyahat etmeyenler.
yavaş yavaş ölürler
okumayanlar, müzik dinlemeyenler,
vicdanlarında hoşgörüyü barındırmıyanlar.
Yavaş yavaş ölürler
alışkanlıklarına esir olanlar,
hergün aynı yolları yürüyenler,
ufuklarını genişletmeyen ve değiştirmeyenler,
elbiselerinin rengini değiştirme riskine bile
girmeyenler
bir yabancı ile konuşmayanlar.
Yavaş yavaş ölürler
heyecandan kaçınanlar,
tamir edilen kırık kalplerin gözlerindeki pırıltıyı
görmek istemekten kaçınanlar.
Yavaş yavaş ölürler,
Aşkta veya işte bedbah olup yön değiştirmeyenler,
Rüyalarını gerçekleştirmek için risk almayanlar,
Hayatlarında bir kez dahi mantıklı tavsiyelerin dışına
çıkmamış olanlar
Doyasıya yaşayacağımız, umutlarımızı ve rüyalarımızı yaşayacağımız günlerin uzak olmadığı umuduyla hoşçakalın! (ÇCŞ/APA/DB)