Gazeteci Yıldız Tar'ın "Yoldaş Ben İbneyim: Solun LGBT ile İmtihanı" kitabı Ceylan Yayınları'ndan çıktı. bianet'in sorularını yanıtlayan Tar Gezi direnişinde LGBT ve sol örgütlerin ilk defa çok yakın temas ettiklerini bu durumun herkesi etkilediğini söyleyerek ekliyor:
Hakikat kendini o kadar ortaya çıkardı ki, LGBT hareketini kucaklayamayan, tarihin çöp tenekesine gidecek.
Tar'ın kitabı Türkiye'deki LGBT hareketin kısa bir tarihi ve Gezi direnişi ile ilişkilenmesini anlatan yazıların yanı sıra büyük ölçüde sosyalist örgütlerle yaptığı "Solun LGBT ile İmtihanı" başlıklı söyleşi dizisinden oluşuyor.
Tar, Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, Emek Partisi (EMEP) Genel Başkan Yardımcısı Ender İmrek, Halkevleri Genel Başkan Oya Ersoy, İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi Başkanı Ümit Efe, Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP) Eş Genel Başkanı Alper Taş, Emekçi Hareket Partisi (EHP) Genel Başkanı Sibel Uzun, Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP) Eş Genel Başkanı Tuncay Yılmaz, Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (YSGP) Eş Genel Başkanı Sevil Turan ile yaptığı söyleşilerde sosyalist örgütlerin LGBT hareketine bakışı, hareketle ilişkileniş biçimini merkezi düzeydeki yöneticilerin ağzıyla ortaya koyuyor
Söyleşilerde en önemli nokta ise Tar her örgütün yöneticisine şu soruyu soruyor:
LGBT meselesinde somut olarak ne yapıyorsunuz/ ne yapacaksınız?
Bu sorunun anlamı Tar'ın şu sözünde gizli: Artık elimizde belge var, belgelerle konuşacağız!
"Kurtarılmış alanlar iktidar ilişkilerinin dışında değil"
Kitabın fikri nasıl ortaya çıktı?
Gezi direnişinin en ateşli günlerinde aklıma gelen bir fikirdi. Çünkü belki de ilk defa LGBT hareketi ile sosyalist partiler bu kadar yakın temasta bulundu. Bu yakınlığın yaratacağı kırılmayı, etkileşimin sonuçlarını merak ediyordum.
Yaklaşık dokuz yıldır sosyalist şurasında, burasında yer alan bir LGBT aktivistiyim. LGBT meselesi sol hareketin ya sadece insan hakları meselesi olarak gördüğü ya da beylik laflarla geçiştirdiği bir mesele. Esas merakım bu konu hakkında bir örgütle uzunca bir röportaj yapıp yapamayacağımdı.
Diğer bir nedense kendi öznel deneyimim. Lisede sosyalist bir partide örgütlenirken Mehmet Tarhan vicdani reddini açıklamış ve cezaevine girmişti. Bu durum muhalif hareketin gündemindeydi. Bense çok heyecanlanmıştım çünkü Tarhan'ın cinsel yönelimi sebebiyle LGBT meselesini partime tartıştırabilirdim. Ancak benim karşılaştığım cevap "Mehmet şu şey olan değil miydi?" oldu. Bu benim için kırılma noktasıydı ki bir süre sonra partiden ayrılıp uzunca süre sadece LGBT hareketinde yer aldım.
Benzer bir durum hasta tutsaklar kampanyası sırasında Güler Zere toplantılarında LGBT örgütlerine gelen tepkiydi. Bilgisizliği, potları bekliyorduk ama hiç beklemediğimiz bir yerden homofobik şiddetle karşılaştık. Anladım ki kurtarılmış gördüğümüz bölgeler de iktidar ilişkilerinin dışında değil.
Ama daha sonra Halkların Demokratik Kongresi (HDK) içinde de yer aldın. Ne değişti?
HDK ile dengeler değişti. Oradaki yapılar kendilerine otosansür uygulamak zorunda kaldılar ama tabii bazı abuk şeyler de oldu. Mesela LGBT komisyonu kuracağız ama kimse komisyona bulaşmak istemiyor. En son genel mecliste kürsü işgal edip "Merak etmeyin, bu komisyona geldiniz diye kimse size ibne demez" dedik. Ama daha sonra pek çok eşik açıldı ve HDK mücadelesinin bir parçası haline geldik.
"Toplum LGBT harekete hazır, bazı örgütler değil"
Pek çok feminist ya da LGBT aktivist bu gibi "karma" yapılarda yer almamayı tercih ediyor. Sen neden tersini tercih ettin?
Kendi Anlatımıyla Yıldız Tar: |
Alesinin ve toplumun ona verdiği isim ve cinsiyeti reddettiğini ilan ettiği 2010 senesinde Boğaziçi Üniversitesi'nde doğmuştur. Bir yandan Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü'nde 'öğrencilik taklidi' yaparken öte yandan Lambdaistanbul LGBT Derneği'nde aktivisttir. Bir süre Merkez Yürütme Kurulu üyesi olduğu HDK bünyesinde çalışmalar yürütmekte, aynı zamanda da Etkin Haber Ajansı (ETHA) bünyesinde 'gastecilik' yapmaktadır. Özgür Radyo'da "Gökkuşağı Sohbetleri" isimli bir LGBT tartışma programının da sunuculuğunu üstlenen Tar'ın yazı ve haberleri ETHA'nın yanısıra, Kaos GL dergi ve portalı, Atılım gazetesi ve bianet'te yayınlanmaktadır. Biyografi yazmaktan nefret eden Tar, kendisini cinsiyetsizliğin o güzel sularında akıntıda dans eden bir cisim olarak tanımlamakta; şahsına dönük erkek ya da kadın gibi tabirlere karşı ziyadesiyle şirret olabilmektedir. |
Ben de bana homofobik tutum sergileyen kadar eşit bir özneyim. O alanı terk etmem demek alanı ona teslim etmem demek. Tabii ki bu da tercih edilebilir, ben yıllarca bu alandan uzak durdum. Ancak ben LGBT aktivisti olarak bu alanda yer almak, didiklemek istiyorum. Çünkü en az homofobik bir sosyalist kadar ben de devrimciyim ve onlarla didişmek bana umut aşılıyor.
Gezi direnişinde LGBT hareketi ile solun ilk defa bu kadar yakın temas olduğunu söylüyorsun. Bu etkileşimin sonucu ne oldu?
Gezi sürecini en iyi kotaran ve en iyi anlayan hareket LGBT hareketi ile hepimizin bilip yakışıklılarına hayran olduğu çArşı'ydı. Herkes birden LGBT'leri tanıdır ve yüzleşmek zorunda kaldı. Gezi ile birlikte görünürlük politikası bir seviye atladı. Bu durumda sosyalistler de görmek zorunda kaldı ancak ne yazık ki toplumdan daha yavaş gördü.
Sosyalistler neden geride kaldı?
Hem Gezi'de hem de röportajlarda gördüğüm şu oldu:
Mesela direnişte çArşı'dan birisi "ibne"yi küfür olarak kullandığında birileri gelip "Burada ibnelerle birlikte mücadele ediyorsun" diye uyarıyor, o kişi de özür dileyerek kabul ediyordu. Ama sosyalist yapılar hala "Toplum buna hazır mı" diye soruyor.
Oysa toplumun nelere hazır olduğunu ve o "hazır değil" denilen şeylerle karşılaştığında nasıl radikal devrimci çıkışları olabileceğini gördük. Toplum hazır ama hala bazı örgütler hazır değil.
Ancak bu süreçte şunu da gördük ki heterojen bir sosyalist toplum yok. Bir kısım örgütler daha önce LGBT hareketi ile ilişkilendiği için bazı tartışmaları bitirmiş durumda bir kısmı ise bu meseleye hala tabularıyla bakıyor.
"Homofobiye karşı örgüt içi mekanizma oluşturulmalı"
Peki örgütler LGBT meselesini nasıl tartışıyor?
Değişiyor. Mesela SYKP LGBT hareketi devrim dinamiklerinden biri olarak görüyor. ESP Genel Başkanı Yüksekdağ ise devrimci olmanın ön koşulu olarak homofobiyle mücadele etmeyi koyuyor. Hatta Yüksekdağ cepheden radikal bir mücadele olarak tanımlıyor.
Bir kısım örgütse LGBT meselesini bir insan hakları meselesi olarak ele alıyor. Doğru bir insan hakları meselesi ama sosyalist bir örgüt olarak sınıf meselesi, Kürt meselesi, kısmi olarak kadın meselesi hakkında teorik bir akıl geliştiriyorsun ama konu LGBT meselesinde geldiğinde bu aklı hiç geliştirmeyip "İnsan hakları meselesi, onlara da yazık" diye geçiştiriyorsun. Bu benim başkalarında hoşgörebileceğim ama sosyalist bir örgütte kabul edemeyeceğim bir yaklaşım.
Yaptığın söyleşileri bakıldığında sosyalist hareketin LGBT konusunda neye ihtiyacı olduğunu düşünüyorsun?
Bence ilk yapılması gereken kendi içindeki homofobiyle yüzleşmek. Bunu da bireyler üzerinden değil, bir mekanizmayla yapmak ve örgütteki herkesin bu konuyu gündemine almasını sağlamak. (EA)