"Demokrasi yerelden yükselir" sloganıyla 11 Şubat’ta İstanbul’da gerçekleştirilen “Yerel Demokrasi Konferansı”nın sonuç bildirgesi açıklandı.
Bildirgede; Kobanî Davası’ndan tutuklu olan belediye başkanları, milletvekilleri, siyasetçiler, Gezi Parkı Davası’ndan tutuklu olan ve Anayasa Mahkemesi kararlarına rağmen tahliye edilmeyen TİP Milletvekili Can Atalay ile dava kapsamında tutuklu olan hak savunucuları selamlandı, mücadelenin devam edeceği vurgusu yapıldı.
Yerel Demokrasi Konferansı toplanıyor
Kayyım atamalarının eleştirildiği bildirgede; iktidarın rant politikaları eleştirildi.
"Demokratik bir yerel yönetimin inşa edilmesi gerektiği" ifade edilen bildirgede, "Yerel demokrasi mücadelesinin aynı zamanda faşizme karşı mücadele olduğu" belirtildi.
KAYYIM ATAMALARININ YIL DÖNÜMÜ
Yerel demokrasiyi yok etmenin sembolü: Kayyım
Bildirgede özetle şöyle denildi:
"Kayyımlar hukuksuzluğun en büyük göstergesi"
“İktidar, bütün toplumsal itirazları bastırarak, arta kalan hukuki ve anayasal engelleri de yok ederek talan, yağma, rant ve savaş ekonomisini sürdürmek, kentleri, doğayı, tarım alanlarını yok etmek ihalkın kendi yaşam alanları ve geleceği hakkında söz ve karar sahibi olmadığı bir sistemi zorla dayatmak istiyor. Elliye yakın kayyım atanmış yerel yönetim bunun en açık göstergesi.
Yaşam alanlarımız kamu hizmetlerinin piyasalaştırıldığı, kimsenin kendini ait ve güvende hissetmediği, bir arada yaşamayı değil gettolaşmayı yaratan, kimsenin eşit hizmet alamadığı, her gün yeni bir kent hakkı ihlali ve kent suçuyla yıkıma uğrayan, dev tüketim ve atık yaratım merkezlerine, deprem ve diğer afetlerin kader haline geldiği plansız, denetimsiz yerleşimlere dönüştü. Her alanda seçilmişlerin yerine atanmışları geçiren aşırı merkeziyetçi yönetim tarzı bu tablonun ayrılmaz bir parçası.
"Yerel demokrasi mücadelesi faşizme karşı mücadeledir"
Demokratik bir yerel yönetim sistemini inşa edebilmek için, yasalarda köklü bir reforma ihtiyaç var. Bu reform yeni bir anayasa gerektirmekle birlikte içinde bulunduğumuz koşullarda bir anayasa tartışması yapmayı reddediyoruz.
Yaşam alanlarımızın, sermayenin saldırısı kadar, onunla eşgüdümlü çalışan tarikat-mafya-çete, uyuşturucu kıskacında, metalaşmış, parçalanmış, güvensiz yerlere dönüşmesi, faşizmin kurumsallaşması ve toplumsallaşmasına da zemin yaratıyor. Yerel demokrasi mücadelesinin aynı zamanda faşizme karşı mücadele olduğunu vurguluyoruz.
Kısa vadede, bir 'Kent Sözleşmesi’nin' oluşturulmasını, OHAL’i olağanlaştıran, tahakkümcü yönetim tarzını tahkim eden yasal düzenlemelerin ilgası için çalışma yapılmasını, yerel seçimlerden sonra Konferans sonuçlarını hayata geçirecek bir modelleme çalışmasının yapılmasını öngörüyoruz.”
Bildirgede sıralanan öneriler şöyle:
*Kayyım uygulamasına son verilmeli, yerel yönetimlerin idari ve mali yetkileri merkezle yetki paylaşımı yapılarak genişletilmeli, kamu yönetimi ademimerkeziyet esasına göre yeniden yapılandırılmalı, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’na konulan çekinceler kaldırılmalı ve katılım hakkını düzenleyen ek protokole taraf olunmalıdır.
*Yerel yönetimlerin idari ve mali yetkilerini sınırlayan valilik bünyesindeki Yatırım izleme Koordinasyonları, halkı mülksüzleştirme amacını taşıyan Kentsel Dönüşüm Yasası, Rezerv Alan Yasası ve TOKİ derhal iptal edimelidir.
*Belediyelerde Kadın-Erkek Eşitliği ya da Toplumsal Cinsiyet Eşitliği birimleri kurmayı engelleyen, bu alanda ancak ‘’Aile, Kadın vb.’’ birimleri kurulmasını öngören İç İşleri Bakanlığı genelgesi iptal edilmelidir.
*Büyükşehirlerde köy muhtarlıklarının kaldırılması, köylerin mahalle olarak kabul edilmesi, köy tüzel kişiliklerinin kısıtlı da ekonomik ve idari konulardaki yerel karar alma yetkilerini tamamen yok etti. 6360 sayılı Bütünşehir -Büyükşehir yasası iptal edilmeli, kırsal kesimin temsili yeniden düzenlenmeli, belde ve köylerin gaspedilen ortak malları ve alanları iade edilmelidir.
*Kentlerin ve kırın, planlamadan alt yapı donanımlarına, elektrik, su, enerji üretim ve dağıtım sistemlerine, kentsel mekanların oluşumundan, ulaşım politikalarına, bilişim ve iletişim sistemlerine kadar bütün faaliyetlerinde sermayenin ihtiyaçları, neoliberal dönüşümünün gerekleri değil kamusal yarar gözetilmelidir. Harcamalar, ihaleler, kadro ve istihdam konusunda şeffaflık, saydamlık, hesap verebilirlik ve geri çağrılma ilkeleri devreye sokulmalıdır.
*Kent çoğuldur. Gençler, yaş almış olanlar,LGBTİ+’lar, farklı etnik kökene ya da inanca sahip topluluklar, Aleviler, Kürtler Romanlar, Pomaklar, Çerkezler Lazlar, Ermeniler Rumlar, Yahudiler, mülteciler, kadınlar, engelliler, emekliler, işçiler, çocuklar ve sokak hayvanlarıdır. Kentin her bir bileşenini o yerelin eşit birer parçası olarak gören, bu zenginliği ve çoğulluğu, hemşerilik bilinci yaratmak için koruyan ve geliştiren, hak odaklı bir perspektif geliştirilmelidir. Yerel yönetimler eşitlikçi anlayış gereği her türlü ayrımcılıkla, ötelkileştirmeyle, ırkçılıkla, türcülükle ve nefret suçlarıyla mücadele etmelidir.
*Yerel yönetimler tüm inançlara eşit olanaklar sunmalı, Cemevleri Alevilerin ibadethanesi olarak tüm yerel yönetimler tarafından tanınmalı, Alevilerin yönetim kadrolarında ayrımcılığa uğramadan yer almasını sağlayarak Alevi örgütleriyle işbirliği yapmalı.
*Kentin planması engelsiz kentler anlayışıyla yapılmalı, sağlamcılık anlayışına karşı mücadele edilmeli, engellilerin bütün kent hizmetlerine eşit biçimde şiddet ve ayrımcılığa uğramadan erişimi sağlanmalı, engelli istihdamı konusunda belediyeler sorumluluk almalı, engellilerin evlerinde kapanması yerine açık ve kapalı kamusal mekânlarda, sokakta, kent yönetimine etkin bir biçimde katılarak yaşaması sağlanmalıdır.
*Mültecilik Türkiye'nin de imzacısı olduğu tüm sözleşmelerde hak olarak kabul edilmiştir. Mültecilere yönelik ırkçı, nefret söylemlerine karşı mücadele edilmeli, yerel yönetimler karşılıklı entegrasyon anlayışıyla birlikte yaşamın koşullarını sağlamalıdır.
*Toplumsal cinsiyet eşitliği sağlanmalı ve kimseye cinsiyeti, cinsel yönelimi ya da cinsiyet kimliği nedeniyle ayrımcılık yapılmamalıdır. Yerel yönetimler kadına ve LGBTİ+lara yönelik şiddetin engellenmesinde aktif sorumluluk almalıdır.
*Tüm karar organlarında eşit temsil ve eşitlikçi yerel eşitlik mekanizmaları oluşturulmalıdır. Kadınların seçilme hakkının önündeki engellerin(bakım yükümlülüğü, siyasal şiddet, ekonomik, toplumsal ve kültürel) kaldırılmalıdır.
*Türkiye Cumhuriyetinin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler ve ulusal mevzuat gereği merkezi ve yerel yönetimler toplumsal cinsiyet perspektifi ile kurumsal yapılarını değiştirmeli ve dönüştürmelidir. İstanbul Sözleşmesine geri dönülmelidir.
*Yaş almış bireylere yönelik kent politikaları yalnızca bakım ve rehabilitasyonla sınırlanmamalı, kent yönetiminde temsilini ve katılımını sağlayacak mekanizmalar inşa edilmeli, hareketliliğini artıran sosyalleşmeyi güçlendiren hizmetler yaşama geçirilmelidir.
*Çocuklar kentin aktif birer öznesi olarak görülmelidir.
*Eğitim ve sağlık hizmetlerinde, yerel yönetimlerin rolü artırılmalı, bu hizmetler ücretsiz, nitelikli ve anadilinde verilmelidir.
*Kentler ve tüm yaşam alanları afetlere karşı dirençli hale getirilmelidir. Kentlerde afet birimleri kurulmalı ve toplumsal cinsiyete ve ekosisteme duyarlı afet acil eylem planı hazırlanmalıdır. Afetlere karşı acil toplanma merkezleri, müdahale birimleri, acil müdahale ekipleri ve ekipmanları oluşturmalıdır.
*İklim değişikliğine karşı mücadelenin bir aracı olarak, toplumsal cinsiyet duyarlı, uzmanlar ve ekoloji örgütleri ile birlikte “İklim acil eylem planı” hazırlanmalı, planın uygulanmasını ve belediyenin imar planlarının hazırlanması, altyapı, ulaşım hizmetleri gibi tüm faaliyetlerini iklim değişikliği açısından izlemesini yapan “iklim izleme birimi” kurulmalıdır.
* Metalaştırmanın yarattığı ekosistem tahribi ve kirlenme insan ve insan olmayan var oluş için büyük bir tehdit unsurudur. Kent ve onun çeperindeki kırsal ve doğal varlıklar aynı ekosistemin farklı parçalarıdır. Kentler, kırı, tarımsal ve yerel ekonomiyi tahrip eden tüketim merkezleri olmaktan çıkarılmalı, yerel yönetimlerin bütün faaliyetlerinde ekolojiyi, tarihi ve kültürel mirası, doğal dokuyu korumak esas alınmalıdır.
*Köyü kente katarak yok etmek yerine, kırsal yerleşimlerde özyönetimi doğrudan demokrasiyi esas alan politikalarla güncellenmeli, özgür belediyecilik ve diyalektik doğa anlayışı buluşturulmalı. Doğayla koparılmış ilişkiler yeniden kurulmalıdır. Kent çeperlerinin, kırsalın ve yaban hayatın madencilik, enerji projeleri, yapılaşma ile yıkıma uğratılması olgusu karşısında kırsal yaşamı, üretici köylülere gelir sağlayan, kaynakların israf edilmediği, toprakların zehirlenmediği küçük ölçekli, geleneksel, doğayla uyumlu tarımsal üretim teşvik edilmelidir.
*Tarım arazilerini ve su havzalarını tahrip etmek yerine koruyacak, yağmur suyu hasadı, suyun geri dönüştürülmesini sağlayacak yasal düzenlemeler ve birlikte çözüm üretebilme mekanizmaları yaratılmalıdır. Dayanışma ağları, üretim ve tüketim kooperatifleri yoluyla yerel ekonomi canlandırılmalı,
*Spor pahalı bir hobi değil, erişilebilir mesafede ücretsiz olarak sunulması gereken bir toplumsal ihtiyaçtır. Açık ve kapalı alanlarda düzenli ve kamusal spor altyapısı kurulmalıdır.
*Sanatçıların bağımsız, devlet ve kamu baskısından korunarak özgür üretim yapmaları için olanaklar sağlanmalı, belediye, sanatçıların yaşamlarını ve üretim süreçlerini, özerk sanat kurumu gibi sanatçı örgütlenmelerini desteklemeli. Sanat, ücretsiz etkinliklerle kentin açık- kapalı bütün kamusal alan ve mekânlarında yaşama dahil olmalıdır.
*Dışarıya kapalı, cemaat eksenli, barınmadan sosyal etkinliklere kadar parçalanmış mekânlar yerine kentin, ortak alanları, meydanları ortak ve birlikte yaşamı güçlendirecek, gettolaşmayı engelleyecek biçimde planlanlanmalı, kentli olmak, hemşeri olmak bilincini geliştirecek, kentin çeperlerinde yaşayanları tarikat eksenli sosyalleşmeye mahkûm etmeyecek seküler, sokağı canlandıracak açık ve kapalı kamusal mekânlar oluşturulmalıdır.
*İfade ve örgütlenme, toplantı ve gösterme yapma özgürlüğü önündeki anayasaya aykırı engeller kaldırılmalıdır. Kentin manzarası özgürlük, mutluluk huzur ve güvendir. Kentte güvenlik sorunu haline gelen TOMA, zırhlı araç, ve diğer şiddet biçimlerine meydan kapatmalara, ablukalara son verilmelidir.
*Yerel yönetimler sınırlar çizmekten, kenttte ve kırda yaşanları sabitlenmiş kültürel ve siyasal anlamlara hapsetmekten çok yaşamın içinde özneleşen insanların çözüm üretmesine olanak sağlamalıdır. Yaşam alanlarıyla ilgili bütün politikalarda kentlilerin ve kırda yaşayanların yeni yollar bularak geleneksel yöntemleri devreye sokarak, dayanışma kültürleri yaratarak kentle birlikte kendilerini de dönüştürmesinin yolunu açacak bir politika izlenmelidir.
*Yerelde halkın kendisiyle ilgili kararları alacağı kanalların açılmasını, halkın kendi önceliklerini saptamasını, kendi bütçesini yapma hakkına sahip olmasını, aktif siyasi özneler olarak bütün yönetim ve denetim mekanizmalarına katılmasını öneriyoruz.
(RT)