Lice'de kaybolan hayvanlarını aramaya çıkan 25 yaşındaki Menderes Kirhan, bindiği eşeğin mayına basması sonucu yaralandı (29 Nisan 2003).
Kenger toplarken patlayan mayın nedeniyle yaşamını yitiren Zehra Barın'ın, biri 2 aylık 3 çocuğu öksüz kaldı"(27 Nisan 2003).*
Bunlar son bir ayda gazetelere yansıyan bilgiler yalnızca.
İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi'nin verilerine göre de mayın nedeniyle bu yılın Şubat ayında bir kişi öldü, bir kişi yaralandı, Mart ayında bir kişi öldü, Nisan ayında da bir kişi öldü, bir kişi yaralandı.
Türkiye, 12 Mart'ta Mayın üretimi ve kullanımını yasaklayan Ottowa Sözleşmesini imzaladı, ancak buna yönelik pratik bir adım atmadı. Türkiye'nin bundan sonra dört yıl içinde stoklarında tuttuğu mayınları imha etmesi, on yıl içerisinde de mayın temizleme çalışmalarına başlaması gerekiyor. Fakat, Türkiye'de bu konuyla ilgilenenlerin bile elinde yeterli bilgi yok.
Bir yılı aşkın süredir karamayını sorunu hakkında çalışmalar yürüten Mayınsız Bir Türkiye Girişimi'nden Muteber Öğreten bunu şöyle anlatıyor:
"Devlete göre mayın güvenlik sorunu değil"
"Biz bu işe ilk giriştiğimizde Türkiye kamuoyunun bu konuda bir bilgisi ve sorunun büyüklüğü hakkında fikri olmadığını gördük, ama onun üzerine biz de bilgilenmek için yola çıktığımızda gördük ki bilgilenilecek yerler de yok."
Ottowa sözleşmesini imzalayan 142 ülkeden biri de Türkiye, ancak imzaladıkları sözleşme için pratik adım atmayan 10 ülkeden biri de yine Türkiye.
Muteber Öğreten, bunun nedenini de devletin mayın problemine "güvenlik" sorunu olarak yaklaşmasında görüyor:
"Çünkü bu iş "güvenlik" sorunu olarak lanse edildiği için "terör olayları devam ettiği için mayın temizleme çalışmalarının başlamadığı" savunuluyor."
Türkiye'nin Ottowa sözleşmesini imzalamasını olumlu bir gelişme olarak gören Öğreten, sorun hakkındaki belirsizliği de ortaya koyan şu soruları yöneltiyor:
1- Devlet bu konudaki bütün bilgileri açıklamalı, Türkiye'de ne kadar mayın var, nerelerde var, türleri nedir?
2- Mayın stokları var mı, ne kadar stokları var?
3- Varsa bu stokları ne zaman imha etmeyi düşünüyor?
4- Bundan sonrası için yasal düzenlemeleri yerine getirmeyi düşünüyor mu?
5- Mayın mağduru insanların rehabilitasyonu sorunu için çözüm projesi olacak mı? Bunun için bir bütçenin ayrıldığı söyleniyor, bu bütçe ne kadar?
Muteber Öğreten sorularımızı yanıtladı:
"Mayın haritasının olup olmadığını bilen yok"
Türkiye'de bir mayın haritası tartışması var. Bu harita var mı, yok mu bilinmiyor...
Resmi olarak 1956-1959 yıllarında Suriye-Türkiye sınırı arasında mayınların döşendiği söyleniyor. Bundan birkaç yıl önce medya yine olaya el atmış ve mayın haritası gündeme gelmişti. O zaman da mayın haritasının olmadığı söylemi söz konusuydu. Daha sonra 1996-97 yıllarında da yapılan araştırmalarda mayın haritasının olmadığı ve yaklaşık 50 yıl önce de bu mayınlar döşendiği için en azından çeşitli doğal nedenlerle bunların yerlerinin değiştiğine ilişkin iddialar vardı.
Ama bu iddiaları biz 26 Nisan'da konferans yapana kadar hiçbir yetkili "mayın haritası var" diye bir açıklama yapmadı. Bu açıklamayı ilk kez bizim "mayın haritası kayıptır" söylemimize karşılık olarak AKP Mardin Milletvekili Nihat Eri yaptı ve mayın haritasının olduğunu söyledi. Ama halen en azından ben, böyle bir haritanın olup olmadığından şüpheliyim.
Nedenleri ne bunun?
Birincisi Güneydoğu'da -adı ne olursa olsun- sürdürülen çatışmalar esnasında döşenen mayınlar sadece devlet tarafından döşenmiş değil, aynı zamanda silahlı muhalif grupların da döşediği mayınlar söz konusu. Eğer bir mayın haritasından söz ediyorsak bütün bunları içermesi gerekir.
Örneğin devlet sınır bölgeleri dışında mayınlı bölgelerin olduğunu kabul etmiyor ama biz biliyoruz ki boşaltılmış köylerin etrafında da mayınlar var. dolayısıyla bu konu bir an önce açık ve şeffaf hale getirilip bu bölgelerin haritasının ortaya çıkartılması ve yalnızca ortaya çıkartılması değil, mayınların bulunduğu bölgelerin siviller için koruyucu önlemlerle çevrilmesi gerekiyor. Ama bugün bakıldığında bu yapılmıyor.
Ottowa sözleşmesinin imzalanmasından sonra talepleriniz ne oldu?
Türkiye sözleşmeyi imzaladı ama şimdiye kadar bir sürü sözleşmeyi imzaladığı gibi bunun da uygulanırlığı söz konusu olmuyor. Çünkü iç hukuku uluslararası yasalara uygun hale getirmesi gerekiyor.
Hükümetin şimdi yapması gereken; Bir; Türkiye henüz taraf ülke değil, sözleşmeyi imzalamış gözüküyor ama Ottowa Sözleşmesi açık olarak duruyor ve Türkiye'nin yapması gereken BM Genel Sekreterliğine başvuru yapıp taraf ülke olmak istediğini söylemesi. Türkiye'nin taraf ülke olması demek, sözleşmenin maddelerini Türkiye'nin de yerine getirmesi doğrultusunda taahhütte bulunması demektir. Bu açıdan biz de bunun sözde kalmaması için BM'ye başvuruyu zorunlu görüyoruz.
İkincisi; ulusal yasaların bu sözleşmeye uygun hale getirilmesi.
Üçüncüsü; bölgede bulunan halkın, özellikle de çocukların eğitilmesi. Çocukların özellikle yabancı maddelere karşı uyarılması, halkın bilinçlendirilmesi lazım. Ki bunların sıraya konarak değil, eşzamanlı yapılması lazım.
Dördüncüsü; bize göre hemen yarın da yapılabilecek bir şey olan stokların imha edilmesi. Ottowa Sözleşmesi gereği bunun maksimum süresi dört yıl. Bugün Türkiye'nin karamayın stokunun sayısı hakkında da herhangi tahmini bir bilgi dahi söz konusu değil. Ne kadar mayın var bilinmese de bunların 4 yıl stoklarda bekletilmesine gerek yok.
Bir başka talebimiz de; Türkiye, özellikle ABD ile yaptığı antlaşmalarda mayın üretimini, transferini durdurduğu ve buna herhangi bir açık kapı bırakmayacağını açıklamalı.
Ayrıca Türkiye'deki mayın türleri hakkında da elimizde bilgi yok, bu türler hakkında da bilgi verilmeli.
Devletin bu yönde şimdiye kadar bir çabası oldu mu?
Şu ana kadar bu yönde bir girişim görmedik... Milletvekili Nihat Eri stokları hemen imha edeceklerini söylüyordu. Burada STK'ların bunları tekrar tekrar hatırlatması gerekiyor.
Bu konuda sivil toplum kuruluşlarının duyarlılığını yeterli görüyor musunuz?
Bizim konferans için görüştüğümüz sivil toplum kuruluşlarının duyarlılığı oldukça yüksek oldu ve gerçekten ilgi de gösterdiler. Ama bizim amacımız şöyle; Uluslararası kampanya bugün nasıl 1400 sivil toplum örgütünden oluşuyorsa bizim de dileğimiz hemen hemen bütün STK'ların mayın karşıtı faaliyetleri destekleme yönünde açıklama yapmaları.
"Yerleştirmesi 1 saat temizlenmesi aylar alıyor"
Peki mayınların temizlenmesine yönelik sorunlar neler? Teknik olarak o kadar kolay olmuyor herhalde...
Özellikle iç çatışmaların yaşandığı bölgelerde mayınlı bölgelerin bulunması çok zor. Çünkü 340 çeşit mayın var ve 1960'lara kadar bu mayınların tespitine yönelik bir harita var. Ama ondan sonra teknolojinin de gelişmesiyle beraber bu mayınlar uçaklardan, helikopterlerden, kamyonlardan da savrulabiliyor.
Özellikle çocuklara yönelik mayınlar var. Kelebek tipi denen mayınlar oyuncak görüntüsünde ve rengarenk oluyor. Bunlar savrularak da atılabildiği için artık dünyada bir mayın haritası da yapılamıyor. Diyelim ki bir bölgede 5 kişi mayın nedeniyle yaşamını yitirmişse orada mayın olduğu kabul ediliyor. O zaman da söz konusu bölge karış karış incelenerek mayınlar imha edilmeye çalışılıyor. Zaten bir mayının maliyetinin 3 dolar, temizliğinin 1000 dolar olmasının nedeni de bu. Bir mayını yerleştirmek bir saat kadar zaman alıyor ama bir mayının temizlenmesi ayları, yılları alıyor.
Sizin mayınlı bölgelerdeki insanlara yönelik eğitim çalışmanız var mı veya olacak mı?
En azından pilot iller seçilip buralarda başta çocuklar olmak üzere, bütün halka yönelik her türlü eğitim aracının kullanılması lazım. Bunlar, film gösterimleri, broşürlerle, el ilanlarıyla yapılabilir. Biz de bu yönde çalışmalar yapmayı planlıyoruz.
Devletin şimdiye kadar tatmin edici bir adım atmamasının nedeni olarak neyi görüyorsunuz?
Bütün dünyada bu konuda bir kamuoyu duyarlılığı var. Türkiye bunlara karşı izleyebildiğimiz kadarıyla karşı olmadığını ama "terör olayları nedeniyle, şimdilik sözleşmeyi uygulamak konusunda kendilerince sakınca gördükleri" yönde açıklamalarda bulunuyor.(NK/BB)
* Alıntılar; Yeniden Özgür Gündem Gazetesi