Wernicke-Korshakoff hastaları, operasyonda sakatlananlar, tutuklu yakınlarının ve İnsan Hakları Vakfı gibi derneklerin ve gibi kurumların destek ve çabalarıyla yaşamlarını sürdürmeye çalışıyorlar.
Ölüm oruçlarının başladığı günden bu yana F Tipi Cezaevlerine karşı kampanya sürdüren TAYAD'ın (Tutuklu Aileleri Yardımlaşma Derneği) tutuklandığı 17 Şubat 2004'e dek Marmara şubesinin başkanı olan Tekin Tangün ile konuştuk.
Dernek şu sıralarda mahkeme kararıyla kapatılmış durumda. Üyelerinin çoğu da tutuklu ya da yargılanıyor.
Bianet'in sorularını yanıtlayan Tangün'e göre yeni Ceza İnfaz Yasası tutukluların haklarını korumaktan uzak. Kurşunlara kalkan yapılacak diye verilmeyen kitaplar, güvenlik gerekçesiyle zarflardan çıkarılan çiçekler, yasadaki sınırsız kitap hakkına "yaşam alanını daraltmamak" kaygısıyla getirilen sınırlamalar...
Bir buçuk yıl önce, TAYAD çıkışında gözaltına alındınız ve tutuklandınız? Tutuklanma gerekçeniz neydi ve neler yaşadınız cezaevine gidene dek?
17 Şubat günü, o dönem TAYAD'lı aileler olarak yürüttüğümüz "Hapishanelerde 107 İnsan Öldü Duydunuz mu?" kampanyası çerçevesinde çıkarttığımız özel sayılar ve afişleri yapıştırılırken on üyemiz gözaltına alınmıştı.
Bundan iki gün sonra polisin derneği basmasından sonra derneğe geldim ve çıkışta sivil polislerce ağzım kapatılarak karga tulumba sivil bir minibüse atıldım.
Götürüldüğüm Terörle Mücadele Şubesi'nde neden alındığım söylenmiyor, sadece tehdit ediyorlardı. Zorla üzerimi aramak için beni yere yatırdılar. Ayaklarıyla sırtıma, belime, elime, ayaklarıma bastılar.
Neden orada olduğum söylenmiyor, örgüt üyesi olduğumu söylememi istiyorlardı. Kabul etmedim, dört gün sonra savcılığa çıkartıldım ve tutuklanarak 24 Şubat günü Bayrampaşa Özel Hapishanesi'ne götürüldüm.
Girişte çırılçıplak soyularak aramaya çalıştılar. Buna karşı koyduğum için yine yere yatırdılar, zorla üzerimi çıkardılar. Bir hafta kadar orada kaldım. Çıkışta yine aynı işlemler yaşandı.
Tekirdağ 1 No'lu F Tipi'ne götürüldüm. Yine zorla soyularak üzerimi arandı. 17 ay sonra da sabah saat altıda işkenceli bir sevkle Tekirdağ 2 No'lu F Tipi Hapishanesi'ne götürüldüm.
TAYAD başkanı olarak F Tipine karşı mücadele ediyordunuz. Kafanızda oluşan Tipi ile karşılaştığınız F tipi birbirine benziyor muydu?
2001'de Tekirdağ F Tipinde üç buçuk ay kalmıştım ama bu kez biraz daha farklıydı politikaları. Mesela fiziki saldırılar filan ilk dönemler çok fazla yaşanmıyordu.
Özellikle 1 Haziran'da Ceza İnfaz Kanunu yürürlüğe girdikten sonra hiç nedensiz, istendiğinde saldırı zemini oluştu. Gerekçe, duvardaki bir fotoğraf da olabilir bir radyo da.
Dışarıdan radyo gelmesine izin vermedikleri için kantinden aldığımız küçük bir radyoya daha iyi çeksin diye küçük bir tel parçasından anten yapmıştık. Bir yıldır da öyle kullanılıyordu. Aramalarda sayımlarda da görülüyor o tel.
Yine bir arama sırasında "bu nedir?" diye sordular. Alırdınız alamazdınız derken birinci müdür geldi, sonra ikinci müdür filan. Bize saldırdılar. Arkalarından gardiyanlar geldi.
Yerlere yatırdılar bizi, havalandırmada sular döküldü ıslandık yerlerdeyiz filan. Aynı gün çıktık doktor raporu da aldık. İzler henüz tazeydi.
Bundan dolayı bize dava açıldı, soruşturma açıldı. Savunmamızı bile almadan bize 10'ar günlük tek kişilik hücre cezası verdiler.
Radyo antenine el koydular. Ne yapabilirsin? Savcılığa suç duyurusunda bulunabilirsin, infaz hâkimine itiraz edebilirsin. Ama bunların pratikteki karşılığı yok.
Bizim engellenen mektuplarımız oluyordu örneğin. Dilekçe veriyorduk, suç duyurusunda bulunuyorduk.
İnfaz hâkimliğinin verdiği kararda konu bile yazmıyordu. Konu nedir belli değil. Sadece tarih ve işlem numarası değişmiş olarak geliyordu bize.
Dışarıda bir yoğunluk içerisindesin. İnsanlarla iç içesin. F Tipinde en fazla üç kişilik bir hücredesin. Onun dışında kimseyi göremiyorsun. Bu giderek insanı etkiliyor.
Mesela ilk tutuklanmam üç dört aydı, çok fazla tecridi hissedemedim. Ama bu defa on sekiz ay kalınca bunun etkisi daha ciddi oldu.
Mesela dışarıda benim başım hiç ağrımazdı. İlk kez içeride baş ağrıları çekmeye başladım. Unutkanlık başladı. Dişim çürümüştü. Doktora gittim. Diş hekimi bir şey yok dedi. Israr ettim, kabul etti.
Ama yapacak bir şey yok, dedi. Birkaç ay sonra çürük büyüdü, sıkıntısı arttı. Tekrar gittim. Tamam dedi bir şeyler yapıp yolladı beni.
Çıktıktan sonra dişçiye gittiğimde çürüğün üstüne dolgu yapıldığı ortaya çıktı. Diş içeride çürümeye devam etmiş.
Cezaevine ilk girdiğinizde nelerle karşılaşıyorsunuz?
Önce tecrit odası. Oradan psikologa, doktora götürüyorlar. Bir de öğretmenle görüşme oluyor. Bir öğretmen geldi, bize orada okula devam edebileceğimizi, öğrencilik yapabileceğimizi söyledi.
Biz de, "burada tecrit var, bu koşullarda eğitim öğretim olmaz, eğitim nasıl yapılacak?" dedik. Üç kitaptan fazlası verilmiyordu hücreye. 1 Haziran'da yürürlüğe giren ceza infaz kanununun güzel gösterilen yanlarından biri de kitap sınırlanmasının kalkmasıydı. Oysa, iki nolu F Tipinde sadece beş kitap verdiler..
F Tipinde üç ya da tek kişilik hücrelerde kalabiliyorsunuz. En çok neyi özlüyorsunuz?
Arkadaşları. Biz orada notlar filan yazarız. Mektuplar yazarız ya da dışarıya. İçeriden mektup alanlar da bilirler. Sonuç cümlesi hep, "özlemle ve sevgiyle kucaklıyorum," olur. Orası bunu söyletiyor. En çok sevdiğimiz insanları özlüyoruz. Tabii dışarıda olmayı da özlüyoruz ama en çok arkadaşlar özleniyor.
İçeride nasıl vakit geçiriyorsunuz? F tipi nasıl bir yer?
103 tane üç kişilik hücre, 64 tane de tek kişilik hücre var. Blokların koridorları ayrı ayrı. Tek kişilik hücreler yaklaşık sekiz on metrekarelik bir alan, banyo, tuvalet, yatak, masa ve plastik sandalye. Boş bir alan kalmıyor.
Hücrelerin açıldığı havalandırmada ise diğer iki tekli hücre var. Eğer onlar da doluysa onlardan çıkan arkadaşlarınla gündüz saatlerinde birarada bulunabiliyorsun.
Havalandırma sabah açılır akşam kapatılır. Mesela hastane ya da mahkemeye giderken biz sevinirdik eskiden. Çünkü, birbirimizi görme imkânımız olurdu. Şimdi öyle bir şans yok. Sevk araçlarını bile hücrelere böldüler ve oralarda bile kameralar var.
Her tutsağı alıp farklı hücreye koyuyorlar, aynı mahkeme ya da aynı hastane olsa bile kimseyi göremiyorsun. İnsanlarla biraraya gelebileceğin, konuşabileceğin, kucaklaşabileceğin hiçbir fırsatın yok. Görmene, merhaba demene bile tahammül edemiyorlar. Şu andaki uygulama bu.
Mesela her koridora açılan üç hücre vardır. O hücrelerin önünden geçerek revire ya da başka bir yere gidersin. Geçerken de hücrenin önünde bakar o arkadaş, sen de mazgaldan el sallarsın, ne bileyim bir merhaba dersin.
Ama artık o geçişlerde bile gardiyan önden gelip mazgala sırtını dayayıp senin dışarıyı görmeni engeller. Kimseyi aynı saatte revire ya da avukata çıkarmıyorlar.
Dışarıdan gelen şeyleri de engellemeye çalışıyorlar. Ya da dışarıya yollamak istediğin şeyleri. Eskiden beş mektup hakkımız vardı. Sonra tek mektuba indirdiler. Bunlar keyfi ve geçici uygulamalar, değişebiliyor da...
Mesela dışarıda satılan Express dergisi ya da Leman. Ama iki hafta önce Leman'da bir röportaj yayınlandı. O sayıyı almamışlar cezaevine.
Mesela havalandırmayı 11.00'de kapatıyor, gelip 15.00'da açıyor. Oysa bütün gün açık kalması lazım.
Mektuba koyduğun kurutulmuş çiçeği alıyor, güvenlik gerekçesiyle diyor. Alınan o çiçeğe bir de tutanak getirirler.
F Tiplerinde dergi çıkartıldığını duymuştuk.
Sekiz tane dergi çıkarılıyor cezaevinde. Tekirdağ F Tipinde mizah dergisi Gomedi, kültür sanat dergisi Nail İbo, şiir dergisi Berdan'dan Berkan'a, ailelere dönük Aile Postası ve Yürek Çağrısı, güncel politikİleri, İdeolojik tartışma dergisi Şafaktan Önce, gençler için Genç Düşünce çıkıyor.
Nasıl çıkıyor bu dergiler?
Plastik ve gazete kâğıtlarından yaptığımız topları havalandırmadan havalandırmaya atarak bir iletişim kuruyoruz. Yazı kurulunun belirlediği konular topun içinde dolanıyor. Kimileri eleniyor bu arada. Top dolaşıp duruyor. Son turda kimin ne yazacağı belirleniyor. Editörü düzenlemeleri yapıyor. Ve matbaaya çoğaltıcılarımıza gönderiliyor.
Nasıl yani?
Bu akşam matbaaya giriyorum diyor biri mesela. Olan şu, yazısı güzel olanlar oturup yazıyorlar. En fazla 25 adet basabiliyoruz. Resimli dergilerimiz var. Resim çizebilenler çiziyor, sayfayı yazı yazılabilecek şekilde hazırlıyor. O çoğaltmacı arkadaşa gidiyor topla. Ondan sonra mücellite gidiyor. Cildi de yapılıyor.
Dışarı çıkınca ne hissettiniz?
Çok sevindim tabii. Bir yanı sevinç. Dışarıda hareket kabiliyetin daha yüksek. İçeriden bir gazeteciye mektup yazmak bile çok güç. Arkadaşlarımız hücrede. O bir burukluk yaratıyor.
F tipleri insanların susturulmasında başarılı oldu mu peki?
Mesela 19 Aralık öncesi hapishaneler konusunda daha duyarlı olan oradaki sorunları dile getiren kesimler 19 Aralık operasyonu ve onun sonrasında F Tiplerinin hayata geçmesiyle geri çekildiler. Aslında bir yanıyla F Tipleri konusundaki duyarsızlık devletin başarılı olduğunu gösteriyor.
F Tipi Cezaevlerinde tecride karşı sürdürülen ölüm oruçları devam ediyor mu?
Evet, çünkü devlet bu konudaki kararlılığımızı engelleyemedi. Gebze Cezaevinde TKEP/L tutsağı Fatma Koyupınar ve Sincan 1 No'lu F Tipi Cezaevi'nde DHKP-C tutsağı Serdar Demirel 12. ekip olarak ölüm orucunu sürdürüyorlar. Süren ölüm oruçları devletin F Tipleri konusundaki başarısızlığının ve devrimci mücadeleyi engelleyemediğinin kanıtıdır. (BD/BA)