Son günlerde televizyonlarda, bilboardlarda gözümüze gözümüze sokulan bir reklam var. Sabah gazetesini (Turkuvaz Yayıncılık) hazırladığı bir reklam... "Hangi tarafımızdan vazgeçelim?" diye soruyor." Madem sormuşlar söyleyelim: Sabah-atv binasının önünde asılı "Bu işyerinde grev var" pankartına istinaden işçi düşmanlığı tarafınızdan vazgeçmeye ne dersiniz?
Onlar kabul etmese de bizim kahramanlarımız
Sabah-atv binasının önüne "Bu işyerinde grev var" pankartı 13 Şubat’ta asıldı. Hepi topu 10 kişiydi pankartı asanlar. O günden bu yana her gün Sabah-atv çalışanları o pankartın önünden, bir ay öncesine kadar birlikte çalıştıkları o on kişinin, arkadaşlarının yanından geçip işe gitmeye devam ediyor. O on kişi ise 29 yıl sonra basın sektöründe yapılan ilk grevin deyim yerindeyse kahramanları...
Onlar kabul etmiyor "kahraman"lık sözcüğünü. Express dergisinin Şubat sayısına konuşmuşlar. Bu sürecin nasıl yaşandığını anlatmışlar. Grev kararı alınana dek yaşananları sıralamışlar. Merak edenler Express dergisine bakabilirler. Onlar; "Biz doğru olanı yaptık, kahraman değiliz," diyorlar. Grevden bu yana, önce krize karşı yapılan mitingde, ardından Üniversitelerden "kışkışlanmaya" çalışılan akademisyenlerin yanında, dün de (kadın olanlarını) 8 Mart alanında gördük. Kahraman değiliz diyorlar ama biz gurur duyduk onlarla yanyana olmaktan.
Reklama dönersek
Sabah gazetesinin, kapısındaki grev pankartını unutturmak, görünmez kılmak için tasarladığını düşündüğüm reklamlarına dönmek istiyorum.
Hangi tarafınızdan mı vazgeçmenizi istiyoruz:
İşçi düşmanlığı yapmayın, çooook eskiden sendikacılık ve örgütlenme üzerine kitap yazan "Sayın" Şerif Çalık, yazdıklarınızı hatırlayın. İşçilerin taleplerini dinleyin. Hazırlattığınız onca reklamın parasında başka çalışanların alınteri var. Kimilerini kapıya koyup, kimilerine bu reklamları hazırlatmayın. İşçileri birbirlerine kırdırdığınızı düşünüyor olabilirsiniz ama, kendinizi düşünün, nereden nereye geldiğinize bir daha bakın, belli mi olur, gün olur devran yine döner, bu defa eskiden yazdığınız kitaplar hatırlanmaz da bugün binanızın önünde direnen on kişinin anlattıkları dolanır dillerde...
İktidar "sözcülüğü" yapmayın. Bizim haber alma özgürlüğümüzü başbakanın akraba ilişkilerine, seçim planlarına kurban etmeyin...
Haberlerinizde cinsiyetçi olmayın, homofobik davranmayın. Kadınları, işçileri, eşcinselleri, kürtleri, ermenileri, cezaevlerinde işkence görenleri, her Cumartesi Galatasaray meydanında toplanıp kayıplarını arayanları ve daha nice görünmeyeni görmezden gelmeyin, okurlarınızı eksik/yanlış bilgilendirmeyin...
Gazetenin reklamlarında sivil-asker, Çerkez-Kürt, sağcı-solcu, örtülü-mini etekli, genç-yaşlı, sünni-alevi, eğitimli-alaylı, kentli-rençber, doğulu-batılı gibi çeşitli özellikler saymışlar. Aramızda fark yok ve biz bildiğiniz gibi değil, acayip kapsayıcıyız minvalinde. Bu ikilemelerin her birine yorum yapılabilir tabii. Ama elinize bir Sabah gazetesi alıp bir bakın bakalım, kimleri nasıl yansıtmışlar gazetelerinde. Ve tabii bir kez daha gazete binasının önünü düşünün. "Bu işyerinde grev pankartı var" diyen o on kişi bu yanyana yaşadığı iddia edilen ikilemelerin içinde nereye denk düşüyor?
O kadar da rahat uyumayın...
2009 Oscarlarında Sean Penn’e en iyi erkek oyuncu ödülünü kazandıran "Milk"te belediye meclisi üyesi seçilen eşcinsel hakları savunucusu Harvey Milk, filmin bir yerinde "umut her şey değildir ama umutsuz da yaşanmaz" diyor... İlk başlarda çok azlar çünkü... Ama sonra seçim kazanacak bir noktaya geliyorlar. İnsana umut veriyorlar. Sabah-atv binası önünde direnen, en temel hakları olan sendikaya üye olma hakkını kullanan, yaptıkları haberlere karşı sansüre itiraz eden, meslek ahlakı gibi, örgütlenme gibi konuları konuşan ve tüm bunlardan dolayı da belki de ana akım medyada bir daha çalışmamayı göze alan sendikalaşma mücadelesi veren on kişi gibi...
Bugün bu işçilerin taleplerini reklamlarıyla boğmaya çalışanlar ihtimal ki yataklarında gayet rahat uyuyorlar... Tıpkı dün 8 Mart alanında kadınların senede bir gün kadın kadına yapmaya çalıştıkları mitinge inatla girmeye çalışan, başka hiçbir eyleme katılmak için sarfetmeyecekleri emeği kadınların mitingine katılmak için harcayan erkekler gibi bir süre daha rahat uyuyacaklar belki...
Ama sonra... Diyeceğim odur ki, sonrasından o kadar emin olmasınlar... Bizim umudumuz var. Sabah-atv binasının önünde o pankart durduğu sürece, biz kadınlar alanlarda onbinleri bulduğumuz sürece, seçtiğimiz milletvekillerimizle miting alanlarında konuşabildiğimiz sürece umudumuz var...
Kalan 364 günün de peşindeyiz dedik dün. Tüm bir hayatı özgürce yaşamak için umudumuz var dedik... Biz tarihimizi biliyor, yaptıklarımıza sahip çıkıyoruz. Hangi tarafımızdan vazgeçelim diyenler de dönüp bir tarihe baksalar fena olmaz yani... Örnekleri çok... Saltanatları ne kadar sürer belli olmaz. Bizden söylemesi... (BD/BÇ)