Herkesin Anayasası'nı Hepimiz Yapıyoruz İnisiyatifi'nin düzenlediği ve Taksim Hill Oteli'nde gerçekleşen sempozyumun ikinci gününde katılımcılar, bir yurttaş olarak veya bir siyasi parti ve girişim adına güncel sorunlara yeni Anayasa ile çözüm bulunması için önerilerde bulundular.
Sosyalist Demokrasi Partisi (SDP) olarak Sultan Seçik Kubilay, Cephe Hareketi'nden Tevfik Usluoğlu, Mihail Vasiliadis, Diyarbakır Baro Başkanı Mehmet Emin Aktar, Ertuğrul Kürkçü, Özgür Demokratik Alevi Derneği Başkan Yardımcısı İbrahim Erdoğan, Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) İstanbul İl Kadın Meclisi üyesi Ayşe Berktay, Abdülkadir Küçükbayrak, Kürt Demokrasi Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı Ahmet Aday ve Yakup Karabacak'ın da aralarında bulunduğu çok sayıda kişi oturumda söz aldı.
İlk konuşmacı olarak mikrofonu alan Sultan Seçik Kubilay, SDP adına tartışmalarda yer aldığını belirtti ve tartışmaları bir ilk adım olarak değerlendirirken ileriye nasıl taşımalıyız sorusuna yanıt aramanın gerekliliği üzerinde durdu.
AKP'nin yeni anayasa ile ilgili attığı adımları 12 Eylül'den sonra ikinci bir deli gömleği giydirme çabası ve rötuş çalışması olarak niteleyen Kubilay "Bu bir anayasa tartışması olmanın ötesinde birlikte nasıl yaşayacağımıza dair ortak yaşam kuralları belirleme tartışması" dedi.
Mihail Vasiliadis ise özgürlük getiren anayasanın ancak herkesin mücadele etmesiyle elde edilebileceğini söyledi; "Anadilde eğitim ana dilde ders yapmak, Tevhid-i Tedrisat'ın muhteva ettiklerini çocuklara ezberletmek, tekrar ettirmek demek değildir. Anadilde eğitimin amacı herkesin kimliğini, kültürünü çocuklarına miras bırakabileceği şekilde özünü koruyarak aktarabilmesi, öğretebilmesidir" dedi.
Konuşmasına dinleyicileri sırasıyla Kürtçe ve Türkçe selamlayarak Diyarbakır Baro Başkanı Mehmet Emin Aktar ise "Öncelikli olarak egemenlik kullanım biçimini değiştirmeliyiz" dedi ve bu zamana kadar hep tanımlanan olan Kürtlerin bu defa devleti tanımlaması önerisinde bulundu. "Kürt meselesinin siyasetini yapan siyasi partiler mecliste olmadığı sürece anayasanın meşruluğu her zaman tartışılır" olacak diyen Aktar: Önemli olan anayasal dönüşüm uzunluk kısalık tartışmaları yetmez.
Ertuğrul Kürkçü de, bir anayasa uzmanı ya da mühendisi olarak değil bir yurttaş olarak sözlerine başladığını ifade etti ve "Anayasayı 'hiç devlet' varsayımı ile tasarlamalıyız çünkü devlet ve özgürlük birbirlerine karşıt iki kavram. Bizi ilgilendiren devlet olmadığında yurttaşların yaşam ve faaliyetleri nasıl ilerler sorusu olmalı, anayasa tasavvurunu ancak bu yaklaşım özgürlükçü kılabilir" dedi.
Yüzde 10'luk baraj usulü devam ettiği müddetçe vatandaşların abartısız üçte birlik bir oranının iradesinin mecliste yer alacak hiçbir süreçte temsil edilemeyeceğinin altını çizen Kürkçü hapishanelerde bulunan 5 bin "sol terör" tutuklusunun varlığının da en az baraj engeli kadar eşit temsilin önünü tıkadığını ifade etti.
Anayasa tartışmaları başlamadan "sol terör" tutuklusu yurttaşlara genel af çıkarılmasının ve haklarının kendilerine iadesinin önceki anayasanın yarattığı baskıların ortadan kaldırılma iradesini göstermesi bakımından önemli olduğu üzerinde duran Ertuğrul Kürkçü Latin Amerika siyasi ve anayasal coğrafyasından Şili, Arjantin, Brezilya'nın askeri diktatörlüklerden kopuş iradelerini hatırlattı ve ekledi: "Bu modeller bizlere örnek olmalı çünkü çok daha radikal, çok daha demokratik adımlar bu ülkelerin attıkları. Anayasa yapıcılar bu deneyimleri bizlere aktarmalı." Kürkçü konuşmasına ise "Kısa ya da uzun olsun. Mühimi bizim olsun!" diyerek son verdi.
Bir Alevi dedesi de olan İbrahim Erdoğan konuşmasına artık salonların terk edilme zamanı geldiğini ve tartışmalar ile bir yere varılamayacağı fikrini belirterek başladı. Aleviliğin bağımsız bir inanç olarak tanındığını görmek istediklerini belirten Erdoğan, Diyanet İşleri Başkanlığının kaldırılması taleplerinin olduğunu hatırlattı ancak boşluğunun sağlıklı ve adil bir şekilde nasıl doldurulacağının iyi düşünülmesi gerektiğinin de altını çizdi.
Abdülkadir Küçükbayrak ise hakim olan sistemin kendisini egemen bir dil üzerinden örneğin Türklük, Sünnilik, laiklik ve erkeklik gibi kavramlar aracılığı ile tanımladığını belirtti. Alevi, Kürt ve anti-laik gibi tanımlamalara sahip yurttaşların ise düşman olarak gösterildiğinden bahsetti. Bugünkü tartışmaların ve oluşacak yeni anayasa metninin beklenen tüm özgürlükleri ve demokratik atmosferi sağlayamayacağını söyleyen Küçükbayrak "Öncelikli olarak uzlaşı kültürü yaratılmalı bu yolla süreç ancak önümüzdeki 15-20 yılda tamamlanabilir" dedi.
Ahmet Aday sözüne Leyla Zana'yı Kürtçe selamlayarak, sempozyuma başarılar dilyerek ve demokratik, eşitlikçi ve özgürlükçü bir anayasa talebi içinde olduğunu söyleyerek başladı.
Cephe Hareketini temsilen Arap ve Alevi kimliği ile burada olduğunu söyleyen Tevfik Usluoğlu Araplara karşı bir asimilasyon politikası güdüldüğünden bahsetti ve "Tüm kimlikleri eşitlik ilkesi temelinde kucaklayan bir anayasa talebi içindeyiz. Tekçi zihniyeti de bu zihniyeti içeren anayasayı da reddediyoruz. Hala Suriye casusluğu ile suçlanıyoruz biz de bu ülkenin vatandaşlarıyız" dedi.
"Ayrıca Türkiye'de sadece iki dil, Kürtçe ve Türkçe yok çok dil var ve biz çok dillilik öneriyoruz" diyen Tevfik Usluoğlu'na Gülten Kışanak'ın cevabı ''İki dilden kastımız sadece Kürtçe ve Türkçe değil. Herkesin kendi ana dili. Bir de bunun yanında ikinci bir ortak iletişim dilidir. Yoksa coğrafyadaki tüm dillerin en az Kürtçe kadar kendilerini geliştirme hakları vardır.'' oldu.
BDP İstanbul İl Kadın Meclisi üyesi Ayşe Berktay ise yeni anayasanın hiçbir cinsiyet, dil, din, etnik köken, kimlik gibi değeri birbirinden üstün tutmaması gerektiği üzerinde durdu ve "Bu anayasanın merkezi insan ile toplum olmalı" dedi. Önemli başka bir hususun ise devleti küçülten ve özgürlük, eşitlik ile öz iradeyi tanıyan bir anayasa olduğuna dikkat çeken Berktay ''Yeni metni yazacakların içinde kadınlar olmalı ve bu kadınlar arasında da kadın bakış açısına sahip olanlar bulunmalı.'' dedi.
Yakup Karabacak ise 2011 yılının bir anayasa yılı olacağı öngörüsü paylaşarak başladığı konuşmasına iki gündür yapılan tartışmaların diyalektik bir sonuca vardığını ifade etti.
Katılımın önündeki engel ne kadar kaldırılacak ve tartışmalarda konuşulanlar ne kadar elde edilecek sorularının cevabının, ne derece muhalif bir demokratik kamuoyuna sahip olunduğu ile yakından ilgili olduğundan bahseden Karabacak, muhalefeti yaratmanın en önemli aracı içinse birinci dereceden mağdurların, örneğin Kürtlerin, Alevilerin, kadınların sesinin daha yüksek çıkması gereği üzerinde durdu. (EK/EÖ)