Özgürlükçü Anayasa Platformu, ""Özgürlükçü, Demokratik ve Katılımcı Anayasa" çağrısı yaptı. Aralarında sivil toplum kuruluşu temsilcileri, sendikacılar, oda temsilcileri, akademisyenler ve sanatçıların bulunduğu 211 kişi özgürlükçü, katılımcı ve demokratik bir Anayasa için seçim barajının kaldırılması ve siyasi reformların gerçekleştirilmesi taleplerini dile getirdiler.
Aralarında Prof. Dr. Turgut Tarhanlı, yazar Ayşegül Devecioğlu, Milliyet yazarı Nuray Mert, eski Ka.Der başkanı Hülya Gülbahar, Yard. Doç. Dr. Ayşen Candaş, Prof. Dr. Ayşe Buğra, Prof. Dr. Yasemin İnceoğlu, Prof. Dr. Ayşe Erzan, Prof. Dr. Burhan Şenatalar, Prof. Dr. Ayşe Öncü, , Prof. Dr. Şahika Yüksel, Prof. Dr. Sibel İnceoğlu, Prof. Dr. Binnaz Toprak, Osman Kavala ve Tayfun Mater'in de aralarında bulunduğu imzacılar, yüzde 10'luk seçim barajın kaldırılmasını da talep ettiler.
"Özgürlükleri engelleyen yasaklar var"
12 Eylül darbesinden 30 yıl sonra yeni bir anayasa hazırlıklarının yapılmasının umut verici olduğu belirtildi. Ancak siyasi katılımı engelleyen kısıtlamalar ve yasakların varlığının hala sürdüğü ve bu engeller kalkmadan, toplumsal aktörlerin anayasa hazırlık sürecine özgürce katılmalarının mümkün olmayacağının altı çizildi.
İlk şart, yüzde on barajının kalkması
Metinde, yeni anayasanın hazırlanmasını sağlayacak ve onay verecek meclisin temsil oranının olağan meclislere göre çok daha kapsayıcı olması gerektiği belirtilirken, ancak böyle bir temsil gücünün, kapsamlı bir müzakere, toplumsal mutabakat ve barışın sağlanmasına imkân sağlayacağı vurgulandı.
12 Eylül'ün en çarpıcı ürünlerinden olan yüzde onluk seçim barajının, demokrasilerde bulunmayan bir uygulama olduğunun belirtildiği bildiride barajın kaldırılmasının yeni anayasanın sivil ve demokratik niteliklere sahip olabilmesi için ilk şart olduğu ifade edildi.
"1982 Anayasası devletçi"
1982 Anayasası'nın, yürütme organını devletin diğer organları karşısında daha güçlü hale getirdiğinin vurgulandığı metinde, şu ifadelere yer veriliyor:
"Bu durum, bir demokraside, devletin organları arasında olması gereken denge ve denetim mekanizmalarının etkisini zayıflattığı kadar hukukun üstünlüğü ilkesinin de içini boşaltmıştır. Bugün Türkiye'de, hâlâ etkisini koruyan bu Anayasa tasarımı sayesinde, yürütme ve idare, Cumhurbaşkanlığı'nın çok geniş görev ve yetki alanlarıyla birlikte, diğer devlet organları karşısında ölçüsüz bir güce sahiptir. Bu üstün güç, Milli Güvenlik Kurulu gibi askeri vesayet araçlarıyla daha da pekiştirilmiştir. 12 Eylül yönetiminin hukuken sona ermesi sonrasında da varlığını sürdüren bu zihniyetin yeni anayasa çalışmaları üzerinde etkili olması önlenmelidir. Başkanlık sisteminin de bu zihniyetin uzantısı olduğuna kuşku yoktur."
STK'lara eşit söz hakkı
Yeni anayasanın gerçekten sivil, demokratik niteliklere ve güçlü bir meşruiyete sahip olması için, anayasa hazırlık sürecine örgütlü sivil toplumun aktif katılımının şart olduğunun ifade edildiği bildiride bu süreçte yer alacak sivil toplum temsilcilerinin Komisyon toplantılarında eşit söz hakkına sahip olmalarının sağlanması gerektiği vurgulandı.
"Herkesin, farklı kimlikleri, inançları/inançsızlıkları, fikirleri ve yaşam tercihiyle, eşit olarak katılabileceği bir toplumda yaşamak istiyoruz" denilen bildiride insanların devletten ve devlet dışı kesimlerden gelecek baskılara maruz kalmadan ve başkalarının hoşgörüsüne muhtaç olmadan, özgürce yaşadığı bir ülkede yaşama özlemi vurgulandı. (EKN)
* Metnin tamamı için tıklayınız