İstekten anlaşıldığına göre yazılı ve görsel yayın organlarında Basın Yasasının 30 uncu maddesine aykırı olarak "hazırlık tahkikatının selametini ihlal edici nitelikte yayınlar yapıldığının saptanması" üzerine yayın yasağı konulması istenmiş.
Yani öncelikle olaydan üç gün sonra yapılan saptamaya göre bazı yayınlar Basın Yasasına aykırı görülmüş. O halde bu yayınlar hangisi ise, bunlarla ilgili hazırlık soruşturması açılmalı ve Basın Yasasının 30 uncu maddesine göre işlem yapılmalıdır. Ancak bu soruşturma DGM Savcılığının görevi değildir.
Görev basın savcılarınındır. Soruşturma yazılı basın için geçerlidir. Çünkü Basın Savcılıkları Basın yasasına muhalefetten özel radyo ve televizyonlar için soruşturma açamaz ve iddianame düzenleyemez. 5680 sayılı Basın Yasası yazılı basını ilgilendirir. Ama 3984 sayılı yasa özel radyo ve televizyonların kuruluş ve yayınları hakkındaki yasadır.
Konumuza dönersek Başsavcılık yayın yasağı konulması istemini Anayasanın 28 inci maddesine ve 5680 sayılı Yasanın 30 uncu maddesine dayandırmıştır.
Mahkeme "yayın yapılmasının yasaklanmasına" karar vermiştir
İstanbul 1 Nolu DGM; Başsavcılığının bu istemini "yasal ve yerinde görmüş"tür. 2003/594 Müt.sayılı ve 18.11.2003 tarihli Müteferrik Kararı ile "yayın yapılmasının yasaklanmasına" karar vermiştir. , No'lu DGM başvuruyu yapan Savcılık talebini özetledikten sonra;
Anayasanın 28 ve 5680 sayılı yasanın Ek 1. maddeleri gereğince;
Yazılı, sesli ve görsel basın-yayın organlarında, yukarıda zikredilen olayla ilgili olarak yapılan hazırlık tahkikatı içeriğine ilişkin ve hazırlık tahkikatının selametini ihlal edecek nitelikte YAYIN YAPILMASININ YASAKLANMASINA,..." karar vermiştir.
Bu karar yazılı basın olarak gazetelere ve dergilere, görsel yayın organlarından televizyonlara ve işitsel yayın organları olan radyolara tebliğ edilmiştir. Karara itiraz edilerek kaldırılması istenilmiştir.
Yayın yasağı konulmasına itiraz gerekçeleri şu ana noktalarda toplanmıştır:
". Yayın yapılmasının yasaklanmasına " dair karar
Anayasanın 28. Maddesine aykırıdır
1982 Anayasasının 28. maddesinin birinci fıkrasına göre "Basın hürdür, sansür edilemez." Basın hürriyetinin sınırlandırılmasında 26 ve 27 inci madde hükümleri uygulanır. 28 inci maddenin 5 inci fıkrasında ise Devletin iç ve dış güvenliği, ülkesiyle milletiyle bölünmez bütünlüğünü tehdit eden veya suç işlemeye ya da ayaklanmaya veya isyana teşvik eder nitelikte bulunan haber veya yazıyı yazanlar veya bastıranlar veya aynı amaçla basanlar, başkasına verenler, bu suçlara ait yasa hükümleri uyarınca sorumlu olurlar. Tedbir yoluyla dağıtım yargıç kararıyla, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de yasanın açıkca yetkili kıldığı merciin emriyle önlenebilir. Sınırlandırmalar sayılanlarla sınırlıdır.
28.maddenin 6. fıkrasında ise; " Yargılama görevinin amacına uygun olarak yerine getirilmesi için, kanunla belirtilecek sınırlar içinde, hakim tarafından verilen kararlar saklı kalmak üzere, olaylar hakkında yayım yasağı konamaz" denilmiştir.
Anayasaya göre olaylar hakkında "yayım yasağı konamaz". Asıl olan ilke budur. Olaylar hakkında yayın yasağı koymak yasaktır. Sadece 28 inci maddenin 6 inci fıkrası bu ilkeye tek bir istisna getirmiştir. Bu istisna ise "yargılama görevinin etkiden uzak tutulması" amacına yöneliktir.
Aksi takdirde yazılı, görsel ve işitsel yayınlara "yayım yasağı" konursa ortaya basın yayın özgürlüğünü, ifade özgürlüğünü, halkın haber alma özgürlüğünü tıpkı "sansür" gibi ağır şekilde "tehdit" eden "sınırlayıcı/ önleyici" bir tedbir kabul edilmiş olur. Bu nedenle "yayım yasağı" açıklanan yargılama görevinin etkiden uzak tutulması için ve bu amaçla, sınırlı olarak çok dar biçimde uygulanabilir.
Anayasanın 26 ıncı maddesinin başlığı ise "Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti"dir. Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir.
Maddenin ikinci fıkrasında bu hürriyetin "sınırlandırma" halleri tek tek sayılmıştır. Maddenin son fıkrası ise, bu hürriyetin kullanılmasında uygulanacak şekil,şart ve usullerin "kanunla" düzenleneceğini ifade etmektedir. Anayasanın 27 inci maddesi ise bilim ve sanat hürriyetidir.
Yukarıda açıklandığı üzere Anayasanın 28 inci maddesinin üçüncü fıkrasındaki emredici hükme göre de; basın hürriyetinin sınırlandırılmasında Anayasanın 26 ve 27 inci madde hükümleri uygulanır.
Bu durumda, anılan 26 ıncı madde hükmüne göre; bu hürriyetlerin kullanılması, milli güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir. (Anayasa Madde 26 fıkra 2)
Sonuç olarak 26 ıncı maddede sayılan sınırlandırma nedeni de "yargılama görevinin gereğine uygun yerine getirilmesi" amacıdır. Ortada bir yargılama olacaktır. Yasayla belirtilecek sınırlar (Anayasa Madde 26 son fıkra -4) içinde ve yargıç kararı ile ancak olaylar hakkında yayın yasağı konabilir. Bu durum istisnai hallerde sınırlı olarak uygulanacaktır.
Bu durumda Anayasanın 28 inci maddesine aykırı düşen İstanbul 1 Nolu DGM'nin "yayın yapılmasının yasaklanmasına" dair kararı kaldırılmalıdır. Mahkemenin; Anayasada düzenlenmemiş olan bir "sınırlandırma" nedeni yaratarak yasada gösterilmeyen biçimde "yayın yasağı" koyması basın özgürlüğüne müdahale niteliğindedir. Karar kaldırılmalıdır.
2. Basın yasasının ek-1.maddesine göre "yayın yasağı" konamaz
İkinci uyum yasası olarak bilinen 4748 sayılı "Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun" (09.04.2002 gün ve 24721 sayılı R.G) ile hangi hallerde mevkute ve mevkute tanımına girmeyen basılmış eserlerin dağıtımının önlenebileceğini düzenleyen Basın Kanunu Ek Madde 1'in, birinci ve ikinci fıkraları değiştirilmiş ve tek bir fıkra olarak yeniden düzenlenmiştir. Üçüncü fıkra yürürlükten kaldırılmıştır.
Maddenin eski birinci fıkrasındaki mevkute/gayri mevkutelerde dağıtımın önlenmesi için sayılan suçlarla ilgili Türk Ceza Kanununun "Cürümler" başlıklı İkinci Kitabının "Devletin Şahsiyetine Karşı Cürümler" başlıklı Birinci Babının Birinci Faslında (Devletin Arsıulusal Şahsiyetine Karşı Cürümler Madde 125- 145 arası), İkinci Faslında (Devlet Kuvvetleri Aleyhine Cürümler Madde 146-163 arası) ve 4 üncü Faslında (Geçen Fasıllar Arasında Müşterek Hükümler Madde 168- 173 arası) yer alan suçların sayıldığı ibare ve "311 ve 312 inci maddelerinde yazılı suçları veya devlete ait gizli bilgileri ihtiva eden" ifadeleri madde metninden çıkarılmıştır.
Ek madde 1'in ikinci fıkrasında yer alan aynı ifade ve Türk Ceza Kanunu'nun 426 ıncı maddesindeki (müstehcen hareketler) ve müstehcen şarkı; haysiyete dokunacak şekilde matbua satışını düzenleyen 428 inci maddedeki suçlar ile "6187 sayılı "Vicdan ve Toplanma Hürriyetinin Korunması Hakkında Kanun"da yer alan suçları veya devlete ait gizli bilgileri ihtiva eyledikleri iddiasıyla aleyhlerine soruşturma ve kovuşturmaya geçilmiş" ibareleri de fıkradan çıkarılmıştır.
Eski Ek Madde 1'in ikinci fıkrasında yer alan Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanun (5816 Sayılı Yasa) yeni düzenlemede korunmuştur. Anayasanın 174 üncü maddesi kapsamında yer alan inkılap kanunları aleyhine işlenen suçlar birinci fıkraya dahil edilmiştir.
Çıkarılan ibareler yerine dağıtımın önlenmesi ve toplatılması ile ilgili olarak "devletin ülkesi, ve milletiyle bölünmez bütünlüğünün, milli güvenliğin, kamu düzeninin ve genel ahlakın korunması, suç işlemenin önlenmesi ..." kriterleri getirilmiştir.
Ek Madde 1'in birinci fıkrasındaki yeni düzenlemeye göre sayılan bu kriterler ile 5816 sayılı Yasa veya Anayasanın 174 üncü maddesindeki inkilap kanunları aleyhine işlenen suçlar için "tedbir yoluyla soruşturma safhasında" Cumhuriyet Savcılığının talebi üzerine sulh ceza hakimi tarafından, kovuşturma safhasında ise görevli mahkemece her türlü basılmış eserin dağıtımının önlenmesine ve toplatılmasına karar verilebilir.
Gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet Savcılığınca yazılı olarak karar verilebilecektir. Bu halde C.Savcısı kararını en geç 24 saat içinde Sulh Ceza Yargıcının onayına sunacaktır. Sulh Ceza Yargıcı 48 saat içinde kararını açıklar, aksi halde C. Savcılığının kararı kendiliğinden hükümsüz kalacağı kabul edilmiştir.
Ek Madde 1'in üçüncü fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır. Ek Madde 1'deki üçüncü fıkra yerine yapılan yeni düzenlemeyle "Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü, Cumhuriyetin temel ilkeleri ve milli güvenlik aleyhinde işlenmiş bir suçtan" mahkumiyet halinde Ek Madde 1'in ikinci fıkrasına göre "faillerden bir veya birkaçına ait olmaları şartıyla suçu ihtiva eden mevkute veya mevkute sayılmayan basılmış eserlerin basımında kullanılan makineler ile diğer basım aletlerinin müsaderesine de karar verilir"
Bu durumda "dağıtımın önlenmesi" ve "toplatma" gibi sonuçları birbirine yakın iki sınırlandırma halinin ne zaman ve hangi koşullarda uygulanacağı sınırlı olarak yukarıda gösterilmiştir. Yani bu haller Ek Madde 1'e göre devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü, milli güvenlik, kamu düzeni, genel ahlak, suç işlenmesinin önlenmesi, 5816sayılı yasaya aykırılık, Anayasanın 174 üncü maddesinde yer alan inkılap kanunları aleyhine suçlardır.
Kaynağı 1982 Anayasasının 28.maddesi ile Anayasanın 30.maddesi olarak gösterilen Ek Madde 1'deki toplatma veya dağıtımın önlenmesi halleri tartışmalıdır. Çünkü Ek 1'de sayılan haller Anayasa Madde 28'de gösterilen hallerden daha geniş düzenlenmiş ve takdire dayalı karar verilmesine olanak sağlayacak biçimde düzenlenmiştir.
Maddenin bu düzenleniş biçimiyle Anayasaya aykırı olduğu çok açıktır. O nedenle EK Madde 1 uygulamasıyla, basın özgürlüğüne aykırı uygulamalara neden olmamak için istisnai hallerde başvurulan bir hukuki önlem olarak kabul edilmelidir. Aksi takdirde Ek Madde 1 Anayasanın 28 ve 30 uncu maddelerine aykırı olduğundan aykırılık ciddi görülmeli ve maddenin iptali için konu Anayasa mahkemesine götürülmelidir.
Anayasanın 28 maddesinin beşinci fıkrasındaki yayın dağıtımının önlenmesi veya sekizinci fıkrasındaki yayınların toplatılması düzenlemesine paralel düzenleme EK Madde 1'de yer almaktadır. Ancak hukuken öngörülen ve yapılan yasal düzenleme sadece "dağıtımın önlenmesi" veya dağıtılmış yayının "toplatılması" için vardır. Yayın yasağı konulması için öngörülmüş yasal bir prosedür, (Yukarıda değinilen 28 / 5. fıkra dışında) ne Anayasanın 28. maddesinde ne de Basın Yasası Ek Madde 1'de yoktur.
Basın yoluyla işlenen suçların "yayım ile vücut bulacağı" genel kuralına getirilen istisna sadece Anayasanın 28.maddesinin 5 inci ve 7 inci fıkralarında yer almaktadır.
Yayım (neşir) ise fikir ürünü olan gazete veya derginin kamuya sunulması, açıklık kazanması demektir. Basın suçları veya basın yoluyla işlenen suçlarda ise ancak "yayım" unsuru ile suç tamamlanmış sayılmaktadır.
Anayasa madde 28 de yer alan 5. ve 7. ve 8. fıkralardaki düzenlemelere katılmamakla birlikte, bu maddede yer alan düzenlemenin dahi " YAYIN YASAĞI" konması için yasayla öngörülen bir "sınırlandırma" olmadığını tekrarlıyoruz.
Bu durum karşısında hukuken öngörülmeyen ve yasalarda düzenlemesi bulunmayan YAYIN YASAĞI KOYMA kararının "sansür" niteliğinde olduğu açıktır. Çünkü basın yoluyla işlenen suç için neşir unsurunun gerçekleşmesi gerekir.
Aksi takdirde basın yoluyla işlenen suç ortaya çıkmaz. Bu suçun işlenmeden önce "yasaklanması" amacına yönelik her türlü sınırlandırma veya önleme kararı ise yayın yapılmadan konan yasak anlamındaki "sansür" kararı olarak kabul edilecektir.
EK MADDE 1'de sadece "dağıtımın önlenmesi" ile dağıtılmış yayının "toplatılmasına" ilişkin düzenleme bulunduğundan ve "YAYIN YASAĞI" konulabilmesi için EK MADDE 1'DE hiçbir düzenleme bulunmadığından ve hukuken öngörülmediğinden İstanbul 1 Nolu DGM kararının kaldırılması gerekmektedir.
3. Basın yasası 30 uncu maddesi yayın yasağının gerekçesini
Oluşturmaz
5680 sayılı Basın Yasasının 30 uncu maddesi ceza kovuşturmalarına ait talep ve iddianamelerle, kararların ve diğer her türlü vesika ve evrakın aleni duruşmada okunmasından, hazırlık soruşturmalarının da takipsizlik kararı verilmesinden önce yayını yasaktır. Ceza kovuşturmasının başlamasıyla hüküm kesinleşinceye kadar geçen süreç içinde hakim karar ve mahkemenin hüküm, karar ve işlemleri hakkında lehte veya aleyhte mütalaa yayınlanması yasaktır.
Bu yasağa aykırı hareketin cezası da ağır para cezası olarak üçüncü fıkrada yazılıdır. 2003 yılı için ağır para cezası 31.800.000.000.-TL'sıdır.
Basın Yasasının 30 uncu maddesinde yasa koyucu tarafından "yayın yasakları" konulmuştur ve halleri açıkça sayılmıştır. O nedenle Basın Yasasının 30 uncu maddesini gerekçe sayarak ve bu maddeye dayanılarak "yayın yapılmasının yasaklanmasına" ayrıca karar verilemez.
Eğer İstanbul 1 Nolu DGM'nin yayın yapılmasının yasaklanmasına dair kararına rağmen yine de yayın yapılacak olursa, "yayın yasağına aykırı davranılarak yayın yapıldığına" dair bur suç olmadığı gibi, yayın yasağına aykırı yayın yapıldığından dolayı bir müeyyide veya cezalandırma da söz konusu olmayacaktır.
Ancak yazılı basında, yani 5680 sayılı Yasaya bağlı mevkute veya gayri mevkutede yayın fiili gerçekleşir ve bu yayın da Basın yasası 30 uncu maddede gösterilen yasaklara aykırı ise dava açılabilir ve ceza verilebilir. Ancak yayın yapılmadan 30 uncu maddeye dayanarak yayın yasağı konulamaz.
Bu suç Devlet Güvenlik Mahkemesinin görevine de girmemektedir. Kaldı ki İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi yazılı, görsel ve işitsel kitle iletişim araçları olan yayın organlarının tümünü kapsayan ve tüm Türkiye genelinde uygulanacak biçimde yayın yasağı kararı alması Ceza Muhakemeleri ve 2845 sayılı Yasa hükümlerine aykırıdır. DGM kendi yasasıyla sayılan görev ve yetkilerini aşarak tüm yayın organlarını ve tüm Türkiye'deki yayın organlarını kapsayan karar veremez.
Özel Radyo ve televizyonlar 756 sayılı yasa ile değişik 3984 sayılı yasa hükümlerine tabidir. Basın yasası hükümleriyle yayınlarının yasaklanmasına karar verilemez. 3984 sayılı yasanın 25 inci maddesinin başlığı "yayınların men edilmesi"dir. Dolayısıyla bu maddeye göre yargı kararları saklı kalmak koşuluyla yayınlar önceden denetlenemez ve durdurulamaz.
Milli güvenliğin gerekli kıldığı, kamu düzeninin ciddi şekilde bozulması kuvvetli bir olasılık olarak görüldüğü hallerde Başbakan veya görevlendireceği Bakan yayını durdurabilir. Her ne kadar yasanın 25 inci maddesinde yer alan düzenleme "siyasi" bir niteliği bulunan ve yürütmeye bağlı karar alınmasına neden olabilecek nitelik taşısa da idari nitelikteki böyle bir karar için Danıştay'da iptal davası açılabilir.
Yayın durdurma kararına rağmen yayın yapılırsa da yasanın 34 üncü maddesinde müeyyidesi gösterilmektedir. Bir başka yönüyle, İstanbul DGM tarafından verilen kararda görülen nitelikte bir televizyon veya radyo yayını söz konusu olursa RTÜK tarafından uygulanabilecek olan müeyyideler 33 üncü madde ile düzenlenmiş bulunmaktadır. Bu müeyyideler de ihlalin niteliği veya ağırlığına göre değişmekte uyarı, durdurma veya iptal gibi cezalar olabilmektedir.
Bu sayılan düzenlemelerde göstermektedir ki; 3984 sayılı yasaya tabi olan özel radyo ve televizyonlar için Basın yasası hükümlerine göre "yayın yapılmasının yasaklanmasına" karar verilemez.
Önceki bazı olaylarda, örneğin F tipi cezaevleriyle ilgili haberlerde ve ölüm oruçları eylemlerinde de "yayın yasağı" konulmuştu. Yapılan itiraz üzerine İstanbul 4 No'lu DGM 20.12.2000 gün ve 2000/ 720-2511 sayılı kararında aşağıdaki gerekçeye karar verdi. Kararda denildi ki:
" Ülkemizde Basının hür olup sansür edilemeyeceği, yayınların önceden hiçbir kurum veya kişi tarafından denetlenemeyeceği ve olaylar hakkında yayım yasağının konamayacağı, Mahkememizin Yedek Hakimliğince verilen kararın suç olan bazı eylemlerin yasaklanmasına ilişkin olup, zaten bu durumun yasalarımızca yasak olduğundan yasanın tekrarı mahiyetinde görülmekle, bu hususta karar verilmesine YER OLMADIĞINA"..(1)
O halde bu kararın gerekçesine göre; Basın yasasının 30 uncu maddesinde gösterilen yayın fiilleri yasak olduğundan ve yasa maddesinde açıkça bu yasaklar gösterildiğinden ve bunlar suç sayıldığından ve ülkemizde basın hür olup sansür edilemeyeceğinden, yayınlar önceden hiçbir kurum veya kuruluş tarafından da denetlenemeyeceğinden "yayın yapılmasının yasaklanmasına" dair İstanbul 1 Nolu DGM kararı kaldırılmalıdır.
Yayın yasağı bilgi edinme hak ve özgürlüğüne aykırıdır
Demokrasilerde halkın bilgi edinme hakkının sınırlandırılamayacağı sürekli tekrarlanır. Ancak yargıdan da sürekli her olaya özgü apayrı yayın yasakları üretilmektedir. Oysa halkın doğru bilgi edinmesi gerekirken haber alma hakkının "sınırlandırılması" kabul edilemez bir anlayıştır.
Demokrasilerde yönetenlerin halktan gizleyeceği herhangi bir şey yoktur ve olmamalıdır. Bilgi edinme hak olduğuna göre, bu hakka işlerlik sağlayan ve onu yaşama geçirerek insanlara bilgi aktarmakla görevli gazetecilerin yazıları ve haberleri, radyo ve televizyon görüntüleri veya haberleri potansiyel suçlu sayılıp sansüre uğratılamaz.
Doğru ve yaygın haber verme, bilgilendirme hakkı özgürlüğün bir parçası ve temelidir. Halkın gerçek ve doğru bilgileri öğrenme hakkı engellenemeyeceğinden ; yasalarda yer alan hukuki önermeler temel insan hak ve özgürlüklerine aykırı düzenlemeleri yaratmaya yönelik yorumlanamaz.
"Herkes, bilgi edinme, haber alma, özgür düşünce, ifade ve serbest eleştiri hakkına sahiptir. Düşünce ve ifade özgürlüğünün kullanılmasının başlıca yolu olan basın ve yayın özgürlüğü temel insan haklarındandır.Bu hakların demokratik hukuk devletinde anayasal güvence altında olması esastır" kuralı Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesinde "İnsan ve yurttaş hakkı" başlığı altında düzenlenmiştir.
Gerçekten Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10. maddesinde yer alan temel hak olarak sayılan 10.maddedeki "İfade özgürlüğü" sadece gazetecinin özgürlüğü değildir. Aksine herkesin ifade özgürlüğüdür.
Bu hak kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ulusal sınırlara bakılmaksızın, bir görüşe sahip olma, haber ve düşünceleri elde etme ve bunları ulaştırma özgürlüğünü de içerir. Bu nedenledir ki, ifade özgürlüğü ayrıca halkın haber alma ve gerçekleri öğrenme hakkıdır.
Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesinin "Gazetecinin sorumluluğu" başlığı altında düzenlenen maddesine göre; "Gazeteci, basın özgürlüğünü, halkın doğru haber alma, bilgi edinme hakkı adına dürüst biçimde kullanır. Bu amaçla her türlü sansür ve oto sansürle mücadele etmeli, halkı da bu yönde bilgilendirmelidir".
Dolayısıyla Türkiye Gazeteciler Cemiyeti tarafından tüm kamuoyunun imzasına açılan bu bildirgenin örneğin "Gazetecinin temel görevleri ve ilkeleri" başlığı altında halkın gerçekleri öğrenmesi ve bilgi alması konusundaki temel sorumluluğu şu şekilde gösterilmiştir:
"Halkın bilgi edinme hakkı uyarınca, gazeteci, kendi açısından sonuçları ne olursa olsun, gerçeklere ve doğrulara saygı duymak ve uymak zorundadır.
Gazeteci; bilgi ve haber alma, yorum yapma ve eleştirme özgürlüklerini ne bahasına olursa olsun savunur.
Gazeteci; başta barış, demokrasi ve insan hakları olmak üzere, insanlığın evrensel değerlerini, çok sesliliği, farklılıklara saygıyı savunur.(...) Gazeteci; her türden şiddeti haklı gösteren, özendiren, kışkırtan yayın yapamaz"
Görüldüğü gibi; gazeteciler "olaylar" hakkındaki yayınlarda kendi sorumluluklarına bağlı kalarak halkın bilgi alma ve gerçekleri öğrenme hakkı için "haber" yazmaktadır. Amaçları herhangi bir soruşturmanın selametini bozmak değildir.
Bu amaçla haber yazılmaz. Gazeteci haberini bu amaçla yazmaz. Meydana gelen toplumsal olaylardan sonra haber vermekten ve haber yazmaktan ibaret olan eyleminden dolayı gazeteciyi "sorumlu" saymak, yapılan haberleri "hazırlık tahkikatının selametini ihlal edecek nitelikte" değerlendirmeye tabi tutmak ve daha da ilerisi daha yazılmadan veya yayınlanmadan "yayın yasaklamak" Anayasaya, yasalara ve Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesine aykırıdır. Sansürdür.
Sinagoglara bomba atılması eylemi terördür. Terör eylemlerinin yol açtığı tedirginlik karşısında halkın haber alma özgürlüğü sağlanmalıdır. Bilgi ile donatılmış olan insanlar terörle mücadelede daha başarılı olurlar.
Yöneticiler ve terörün önlenmesi konusunda çaba gösterenlerden hiç kimse teröristlerin yakalanmasının önlenmesi gibi bir eylemin yanında değildirler. Gazetecilerin asıl görevi terör eylemlerinin kınanmasında kamuoyunu bilinçlendirmektir.
Teröre karşı toplumsal bilinç oluşturmak ve karşı çıkış ile terörü önleme eylemlerinin benimsenmesi gazetecilerin yorum, eleştiri ve haberleriyle gerçekleşir. Durup dururken toplumsal bilinç oluşmaz. Veya herhangi bir olay nedeniyle konulan "yasak" sorunu çözmez, sorunları çoğaltır.
Haber alma ve gerçekleri öğrenme hakkı neden önemlidir?
Kimler ve hangi amaçla, neden terör yaratmaktadırlar? Tüm dünya ve Türkiye terörle etkin mücadelede bu soruların yanıtlarını aramaktadır. Yanıtların aranmasında gazeteciler yaptıkları haberlerle kamuoyunu aydınlatacak ve bilgilendireceklerdir. Bu görev bilinçle ve sorumlulukla yerine getirilecektir.
Gazeteciler herhangi bir soruşturmanın önlenmesi veya engellenmesi amacıyla haber yapmayacak ve soruşturmanın yönünü ihlal edecek biçimde yorumda bulunmayacaktır. Bu onun meslek ilkesi ve doğru davranış kuralıdır.
Gazeteciler mesleklerinde sorumluluk bilinciyle hareket eden kişilerdir. Kendi meslek ilkelerinde gösterdikleri ve gösterecekleri bu titizliği; kuşkusuz tüm ulusu ve insanlığı yakından ilgilendiren terör soruşturmasında da göstereceklerdir.
BİA / İPS İletişim Vakfı yayınları arasında çıkan "Habercinin El Kitabı" Sayın Sevda Alankuş tarafından derlendi ve yayınlandı. Bu el kitabının 127 inci sayfasından itibaren Türkiye'de sansür niteliğinde uygulamaya konulan bir başka yayın yasağı daha eleştiri konusu olmuştur.
Kitapta yer alan "Türkiye'de Sansür, Hukuk ve Haber" başlıklı bu yazıda F tipi cezaevleri ve ölüm oruçları ile ilgili olarak verilen "yayın yapılmasının yasaklanması" kararının serüveni anlatılmıştı. Burada yeniden aynı konunun anımsatılmasında yarar yok.
Önceki yayın yasağının özü, F tipi cezaevleri ve ölüm oruçlarının "gereğinden fazla basında yer alması" idi. Buradaki argüman ise "hazırlık tahkikatının selametini ihlal edici nitelikte yayın" yapıldığı görüşüdür.
Ama ortaya çıkan en önemli sonuç; "yayın yapılmasının yasaklanması" kararları artık alışılan ve hemen kabul edilen kararlar olarak algılanmaya başladı. Olaydan sonra, o olaya özgü yayın yasağı konulunca, kimse yadırgamıyor.
Bu kararlar yadırganmayan olağan kararlar haline dönüşüyor. Olaylardan kararlara gidiliyor. Kararların hukuka aykırılıkları "olay" olmuyor. Olağan karşılanan kararlar herhangi bir olağanüstü tepki görmüyor.
Her olayda farklı kararlar veriliyor ve farklı gerekçeler bulunuyor. İtiraz ediliyor ama değişmeyen bir gerçek daha var ki; itirazlar sürekli reddediliyor. Daha sonra yayın yapılmasının yasaklanmasına dair kararlar, bir gün kendiliğinden kaldırılıyor.
Asıl önemli olan hukuka uygun davranmaktır. Herkesin lanetlediği terörün önlenebilmesi için halkın bilinçlenmesi ve aydınlatılması gerekir. Artık terörü önlemenin yolları çoğaltılmalıdır. Terörü önlemek bilgiyle olur. Gazetecilerin haberleri ile halkın gerçeklere ulaşması sağlanarak terör önlenir. Asıl olan "yayın yapılmasının yasaklanması" değil, yayın yasaklarının yasaklanmasıdır.
* BİA / IPS iletişim vakfı yayınları. Habercinin El Kitabı. Derleyen Sevda Alankuş. İstanbul 2003. Fikret İlkiz. "Türkiye'de Sansür, Hukuk ve Haber" Sayfa 127-162 arası"