"Tecavüze uğrayan bir kadının evlenme şansı azalır, evlenseydi eşinden alabileceği destekten de yoksun kalır. Bu nedenle ona tazminat verilmeli" yaklaşımının, "Tecavüz edilen kadın kirlenmiştir, artık onu kimse almaz. Bu nedenle tecavüzcüsüyle evlendirilmeli" şeklindeki yaklaşımla benzerliğine dikkat çeken Gülbahar, Yargıtay'ın kararını "bu açıdan" doğru buluyor.
Devletin sorumluluğu
Ancak Gülbahar, tecavüz gibi ağır bir cinsel şiddete maruz kalmış kadının farklı nedenlerle maddi ve manevi kayıplara uğrayacağını hatırlatıyor ve devletin sorumluluklarına dikkat çekiyor:
"Avrupa Konseyi'nin 1983'de onayladığı Şiddet Suçları Mağdurlarının Zararlarının Tazmini Hakkında Sözleşme çerçevesinde, mağdurun ve mağdur yakınlarının uğradığı bütün zararları failden tazmin etmek devletin sorumluluğudur. Failden tazmin etmek mümkün olmuyorsa, zararların devlet tarafından karşılanması gerekmektedir."
Gündemde olan Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nda da Yargıtay uygulamalarında da bu noktanın atlanmaması gerektiğini vurgulayan Gülbahar, sözlerini şöyle sürdürüyor:
"Tecavüze uğrayan bir kadının kesin bir mağduriyeti vardır ve bu mağduriyetin giderilmesi gerekir. Tecavüze uğrayan bir kadının sosyal ilişkilerinin ve iş bulma ihtimalinin kısıtlanması, yaşadığı şiddet ve travma nedeniyle kendisini işine verememesi, gündelik faaliyetlerini sürdüremez hale gelmesi, maddi tazminatın gerekçeleri olabilir. Yargıtay, bu gerekçelerle maddi tazminata karar verebilirdi."
Kadınları değil, saldırganları koruyan anlayış
"Kararı sadece basında çıkan haberler çerçevesinde değerlendirdiği" hatırlatmasını yapan Gülbahar'ın bianet'e açıklamaları şöyle:
* Basından öğrendiğimiz kadarıyla, Yargıtay bu kararı yorumlarken, "tecavüz nedeniyle evlenme şansının kalmadığı" gerekçesiyle verilen maddi tazminatı reddetmiş.
* "Tecavüz edilen kadının bir daha evlenemeyeceğini" ya da "evli ise, kocasının kendisini boşaması gerektiğini" düşünen anlayış, bu ağır saldırıya maruz kalan kadınları değil, saldırganları koruyan anlayıştır.
* Bu anlayış, "Tecavüzcüyle evlendiremiyorsak ya da kadın evlenmek istemiyorsa, tecavüzcüye maddi tazminat ödetelim" şeklindeki zihniyetin uzantısıdır. Yargıtay'ın, toplumun bir kesimindeki bu tür inanışlara prim vermemesi, doğru bir yaklaşımdır.
"Devletler, maddi ve manevi zararın tazmininden sorumludur"
* Ancak şunu da unutmamak gerekir ki, tecavüz bir insanın uğrayabileceği en ağır cinsel saldırılardan birisidir. İnsanlar üzerinde çok ağır bedensel ve psikolojik travmalara neden olur.
* Bu nedenle, mağdurların hak edecekleri tazminat sadece manevi değil, aynı zamanda maddi tazminattır; ancak bu tazminatın gerekçesi "evlenme kaybı" değil gerçek anlamda maddi olarak uğradığı zararların tazminidir.
* Avrupa Konseyi 1983 yılında Şiddet Suçları Mağdurlarının Zararlarının Tazmini Hakkında Sözleşme'yi kabul etmiştir. Bu sözleşme hükümlerine göre, özellikle faili bilinmeyen olaylarda veya ekonomik gücü yeterli olmayan faillerin yol açtıkları zararları gidermemesi halinde, devletler sorumluluk taşır.
* Saldırgan mağdurun zararlarını tamamen karşılamadığı taktirde, tecavüz gibi şiddet suçlarından kaynaklanan sağlık ya da bedene ilişkin zararlarda mağdura ya da mağdur öldüğü taktirde yakınlarına, onların kazanç kayıplarını, ilaç ve hastane masraflarını, uğradıkları geçim ve nafaka kayıplarını devlet karşılamakla yükümlüdür. (BB)