FİZİKSEL ENGELLİ ANNE ANLATIYOR
'Yapamazsın' diyenlere bir çift söz: "Ben başardım"

Gülgün Yorgancılar. 1962, İzmir doğumlu. Kendi deyimiyle 1,5 yaşında geçirdiği çocuk felci nedeniyle hayata engelli olarak başlamış. 31 yaşında bir kızı 8 ve 6 yaşlarında ise iki torunu var.
Okuyamazsın, geziye gelemezsin, evlenemezsin, anne olamazsın, çalışamazsın, konuşamazsın… Bunlar, Yorgancılar’ın 63 yıllık yaşamında sık sık duymak zorunda kaldığı ayrımcılıklardan bazıları. İlkokuldan bugüne kadar ona sürekli olarak ‘yapamazsın’ diyenlere karşı hayatını, kendi istediği gibi yaşayan Yorgancılar, bugün gururla “Ben başardım” diyor.
Engelsiz Yaşam Derneği Başkanı Gülgün Yorgancılar ile yaşamını, annelik deneyimini ve ona ‘yapamazsın’ diyenlere verdiği cevabı konuştuk.
"Annen nasıl seni böyle yolluyor?"
Sizi tanıyabilir miyiz?
İsmim Gülgün Yorgancılar. İzmir’de yaşıyorum. 1,5 yaşında geçirdiğim çocuk felci rahatsızlığından dolayı hayata engelli olarak başladım. Uzun bir tedavi sürecim oldu. Sürekli ameliyatlar, alçıda beklemeler derken okul hayatım aksadı.
O dönemlerde engellilik ve eğitim kavramı ne öğretmenlerimizde ne de okul müdürlerimizde vardı. Okullar erişime kesinlikle uygun değildi. Annem ve babamın büyük ısrarları sonucunda ancak sekiz, sekiz buçuk yaşlarında ilkokula başlayabildim.
Babam bana demirden bir tekerlekli sandalye yaptırdı. Arkadaşlarım, "Biz Gülgün’ü götürüp getiririz, yeter ki okula başlasın," diyorlardı. Büyük sınıflarda okuyan abilerim de vardı, onların aracılığıyla gidip gelmeye başladım.
Okul döneminizle ilgili unutamadığınız bir anınız var mı?
Bir gün piknik yapacağımızı öğrendik. Çok seviyordum öğretmenimi, erkek bir öğretmendi. Bize, "Anneleriniz hazırlık yapsın, pikniğe gideceğiz," dedi. Ama bana, "Sen gelme," demedi. Ben de annemle hazırlık yaptım. Sabah okula gittik, öğretmenim beni görünce şaşkınlıkla, "Sen ne yapmaya geldin?" dedi. "Pikniğe geldim," dedim. "Orası çok zor bir bölge, seni nasıl götüreceğiz? Çamur, balçık..." dedi. O an çok üzüldüm. "Annen nasıl seni böyle yolluyor?" diye de çıkıştı.
Arkadaşlarım, "Biz götüreceğiz, biz götüreceğiz!" diye ısrar etti. Öğretmenim, "Geçerken seni eve bırakırız," dedi. Ama arkadaşlarım izin vermedi. Ben de gittim, çok eğlendim.
"Erişilebilirlik nedeniyle okula devam edemedim"
İlkokuldan sonra eğitim hayatınız nasıl devam etti?
Ortaokul sürecinde, başarılı bir öğrenci olmama rağmen eğitimime devam edemedim. Babam, "Kızımı ben okutacağım," dedi ama araştırdığımızda gördük ki ortaokulun dördüncü kat, lisenin beşinci katta olması gibi erişim engelleri vardı. Özel okula gitmem önerildi ama annem izin vermedi. Böylece ilkokul mezunu olarak kaldım.
"Engellilerin evlenmesi büyük bir tabuydu"
Meslek hayatınızı ve eşinizle tanışma hikayenizi anlatır mısınız?
1983 yılında Ortopedik Engelliler Rehabilitasyon Spor Kulübü Derneği İzmir'de açıldı. Ben de burada aktif olarak çalışmaya başladım. Meslek eğitimi, sosyalleşme gibi faaliyetler vardı. Valiliğin destekleriyle trikotaj ve çorap atölyeleri kuruldu. Ben burada meslek öğrendim, trikotajcılığı öğrendim. İş ve İşçi Bulma Kurumu aracılığıyla sertifikalar aldım.
Bu sertifika benim için hayatımın dönüm noktası oldu. "Benim de bir mesleğim var!" diyerek gururlandım.
Eşimle de dernek aracılığıyla tanıştım. 90’lı yılların başıydı. Arkadaş olduk. 1992 yılında evlenmeye karar verdik.
O dönemlerde engellilerin evlenmesi, hele hele çocuk sahibi olması büyük bir tabu olarak görülüyordu. Ailemiz çok karşı çıktı. "Yapamazsınız, başaramazsınız," dediler. Babam, "Ya bir gün çocukla geri dönersen?" diye sordu. "Dönmem gerekirse dönerim baba,” dedim. Bu sözlerimden sonra zincirler kırıldı.
1992 yılında evlendik, 1993’te de kızımız oldu. Annem başta, "Nasıl bakacaksın?" diye karşı çıktı. "Hayat boyu kendini nasıl idame edeceksin?" diye düşündü.
“Ne yaşayacaksam ben yaşayacağım”
Çocuğunuz olacağını öğrendiğinizde neler hissettiniz?
Çok mutlu oldum. Çok duygulandım ve gerçekten anne olmayı çok istiyordum. Benim kızımdan üç yaş büyük bir yeğenim vardı. Onun bebekliği çok güzeldi. Onu gördükçe, “Allah’ım, bana da böyle güzel bir kız çocuğu nasip et” diye dua ederdim. O yüzden hamile olduğumu öğrendiğimde tarifsiz bir sevinç yaşadım.
Ama annem, "İnşallah başarısız olmazsın, zorlanmazsın," diye yine endişeliydi. Ben ise “Ne yaşayacaksam ben yaşayacağım,” diyordum.
“Bu halinle çocuk doğurman doğru değil”
Hamilelik süreciniz nasıl geçti? Çevrenizden bir tepki aldınız mı? Bu süreçte herhangi bir ayrımcılığa maruz kaldınız mı?
Çevremdeki insanlar benim için endişeleniyordu ama ben her şeyin üstesinden geleceğime inanıyordum.
Hamileliğimin sekizinci ayında evin boya-badana işleri yapılıyordu. Boya kokularından rahatsızlandım ve hastaneye kaldırıldım. Erken doğum riski vardı, beni tek kişilik bir odaya yatırdılar. Doktor, “Bu odaya kimse girmeyecek, stresten uzak kalacaksın,” dedi.
Hastanede, kızının tüm ihtiyaçlarını karşılayan yaşlı bir teyze vardı. Çok yorulmuştu. Ona, "Gel, benim odamda dinlen," dedim. Teyze çok sevindi ama birkaç gün sonra bana çıkışmaya başladı: “Senin bu halinle çocuk doğurman doğru değil.” Bu beni çok üzdü.
Bebeğim sağlıklı bir şekilde dünyaya geldi. Sezaryen doğum yaptım. Doğumdan sonra eşim ve annem bana çok yardımcı oldu.
"Kazandığım parayla araba bile aldık"
Doğumdan sonraki süreç sizin için nasıl geçti?
İlk üç yıl çok zordu. Çocuğumu kucağıma alıp odadan odaya götüremiyordum. Bunun için bir çözüm buldum: Ana kucağını kayışlarla bağlayıp, ittire ittire mutfağa, salona taşıyordum.
Ama tabii çocuk büyüdükçe hareketlenmeye başladı. Çekmeceleri açıyor, pirinçleri döküyor, her yere dağıtıyordu. Allah’tan annem yakındı, o bana çok destek oldu. Kızıma da onun adını koydum.
Dört yaşına geldiğinde artık yürümek, dışarı çıkmak istiyordu. Ama ben onu tek başıma dışarı çıkaramıyordum. Babası çalışıyordu, annem günde iki defa gezdiriyordu ama bu ona yetmiyordu. O yüzden evin kapısını kilitliyorduk. O içeride, ben içeride. Birlikte bir çeşit "hapis hayatı" yaşıyorduk.
Sonra eşim, “Bu böyle olmaz, çocuğu bu şekilde büyütemeyiz,” dedi ve kreş araştırmaya başladı. Eşi çalışan ebeveynlerin çocuklarını kabul eden bir kreş bulduk. Kızımı oraya yazdırdık. Sabah babasıyla gidiyor, akşam dönüyordu.
Ben de evde ne yapacağımı düşündüm. Çalışamayacağıma göre bir şey üretmeliyim dedim. Daha önce trikotaj kursu almıştım. Babama, “Bana kefil olur musun? Trikotaj makinesi alacağım,” dedim. Babam, “Olmazsam kime olacağım?” diyerek kabul etti. 100 bin lira kredi çekip makineyi aldık. Evde trikotaj yaparak çalışmaya başladım.
Eşim Telekom’da çalıştığı için, postanedeki memurlar trikotaj siparişi vermeye başladı. Beş yıl boyunca ciddi gelir elde ettim. Komşulara da iş öğrettim, hatta bazılarına iş verdim. Kazandığım parayla araba bile aldık.
"Kızımı engelli bir annenin çocuğu gibi büyütmedim"
Peki kızınızın için annesinin engelli olması onu etkiledi mi?
Kızımı hiçbir zaman “engelli bir annenin çocuğu” gibi büyütmedim. Onu hep hazırladım. Küçükken doktora gittiğimizde, "Annem iyileşecek mi?" diye soruyordu. Ben de net bir şekilde, "Hayır kızım, başım ağrırsa başım iyileşir, karnım ağrırsa karnım iyileşir, ama ayaklarım iyileşmeyecek," diyordum.
Kucağıma gelmek istediğinde, onu divana oturtup, kendimi destekleyerek kucağıma alıyordum. "Bak, kucağıma aldım ama yürüyemem, düşeriz," diyordum. Onunla çok sağlıklı bir iletişim kurduk.
“Kızın seni hiç sorgulamıyor mu?"
Kızınızın okul hayatı nasıl geçti?
Yakınımızda bir okul vardı ama erişim problemi olduğu için oraya göndermedik. İzmir merkezdeki bir okula gönderdik.
Sosyal gelişimi için her şeye katılmasını sağladım. Dans kursu, bale kursu, okul etkinlikleri… Hep onun yanındaydım. Komşularım, "Gülgün, kızın seni hiç sorgulamıyor mu?" diye sorardı. Hayır, çünkü ben onu doğal büyüttüm.
Ama okulda bir öğretmen beni çok üzdü. Kızım birinci sınıftayken toplantıya gittim. Sınıf üst kattaydı, zorlanarak çıktım. Öğretmen beni sınıftan kovdu. “Çıkar mısınız dışarı?” dedi. Müdüre gidip şikâyet ettim. O gün benim doğum günümdü. Akşam kızım elinde kocaman bir buketle geldi. “Öğretmenim sana yolladı, bugün doğum gününmüş,” dedi. O gün yaşadığım üzüntüyü unutamam ama sonunda o öğretmenle de dost olduk.
"Kızım beni yerde sürüklemek zorunda kaldı"
Ebeveynlik sürecinizde erişilebilirlik eksiklikleri sizi nasıl etkiledi?
Mesela, kızımla bir yere gitmek istediğimde, toplu taşıma kullanamıyordum. O dönem yaklaşık 15-20 yıl boyunca toplu taşımaya binemedim. Ama kızımla dışarı çıkarken en büyük sıkıntım, merdivenlerdi. Örneğin, hastaneye gittiğimizde, tutamakları olmayan merdivenlerden çıkmam gerekiyordu. Ben o merdivenleri emekleyerek çıkıyordum. Bu beni inanılmaz üzüyordu.
Bir gün, kızımla birlikte MR çektirmek için hastaneye gittik. O dönem kızım 14-15 yaşındaydı. MR çekileceğim alana gitmem gerekiyordu ama cihazın bulunduğu oda, tekerlekli sandalyenin girebileceği bir yer değildi. Görevlilere, “Yanımda sadece kızım var, nasıl geçeceğim içeri?” dedim. Görevli, “Benim belim sakat, size yardımcı olamam,” dedi. “O zaman personel çağırın,” dedim. Ama o sırada kapanış saati yaklaşıyordu ve personeli beklemek istemediler.
Sonunda kızım ve oradaki bir başka görevli beni sürükleyerek MR cihazına götürdü. Ayaklarım yerde sürükleniyordu. O an, en çok kızım için üzüldüm. Onun gözünün önünde, kendisini her şeyin üstesinden gelen bir anne olarak gören kızıma, o aciz hâlimi göstermek zorunda kaldım. O gün yaşadığım çaresizlik duygusunu tarif edemem.
"Engelli anneler desteklenmeli"
Bugün sizin ilk başladığınız yerde olan bir engelliye neler söylemek istersiniz?
Benim zamanımda engelli bir kadının evlenmesi, hele hele çocuk sahibi olması büyük bir olaydı. “Sen bu çocuğa nasıl bakacaksın?” dediler. Ama ben başardım. O dönem herkes bana şüpheyle bakıyordu. Ama şimdi engelliler daha özgür hareket edebiliyor.
Evet, bazı şeyler değişmedi. Farkındayım. Örneğin, evliliklerde, engelli taraf her zaman daha fazla mücadele etmek zorunda kalıyor. Engelli biri, engeli olmayan biriyle evlendiğinde, karşı tarafın ailesi sürekli üstünlük kurmaya çalışıyor. Birçok arkadaşım bu nedenle ailelerinden kopmak zorunda kaldı.
Ben bu noktada özellikle engelli anneler için özel destek mekanizmalarının oluşturulmasını istiyorum. Anneler, çocuklarını büyütürken desteklenmeli. Çalışmak isteyen engelli kadınlara, uygun çalışma alanları sunulmalı. Engelliler hem ebeveynlik yapabilir hem de kariyer sahibi olabilir. Ama bunun için devletin ve toplumun da daha bilinçli olması gerekiyor.
"Ben başardım!"
Son olarak, size “Bu çocuğa nasıl bakacaksın?” diyenlere ne söylemek istersiniz?
O zamanlar bana bunu soranlar, şimdi torunlarımı gördüğünde hayranlıkla bakıyorlar. Özellikle o hastanedeki teyze var ya, bazen hâlâ düşünüyorum. Keşke o teyze karşıma çıksa! Ona, “Teyze, ben başardım!” derdim.
Kızım çok başarılı, çok güçlü bir kadın oldu. Torunlarım bana inanılmaz düşkün. Bu yüzden, bana o gün “Nasıl bakacaksın?” diyen herkese şunu söylemek istiyorum: Ben başardım! Çocuğumu büyüttüm, eğittim, hayata hazırladım. Ve bugün çok gururluyum!
(AD)
ÖĞRENCİLERİN MÜCADELESİ SONUÇ VERDİ
Marmara Üniversitesi, İsrail'in Hayfa Üniversitesi ile işbirliğini sonlandırdı

DÜNYA NADİR HASTALIKLAR GÜNÜ
Fenilketonüri: Bir tabak yemek, bir ömür planlama

Boğaziçi Üniversitesi'nde 'İşgal Kafe' cezası: "Sopalardan korkmuyoruz"

İşitme engelliler okulunda öğretmenlerin işaret dili bilmesi zorunlu değil

KÖPEKLERİ İÇİN DİRENEN KADININ EVİNDE YANGIN
“Necla teyzeyi hayvan düşmanlığı öldürdü”
