Dönemin TGS İstanbul Şubesi Sekreteri Merdan Yanardağ ile Doğan'ın iddialarını ve Türkiye'de basının "sendikasızlaşması" sürecini konuştuk.
1991 yılında toplu sözleşme imzalandıktan sonra Milliyet gazetesinde 128 kişinin işten çıkartıldığını belirten Yanardağ, Milliyet'te " sendikasızlaşmaya karşı hiçbir ciddi direniş yaşanmamasından" yakındı.
Aydın Doğan, Cumhuriyet gazetesinde kendisiyle yapılan söyleşide, TGS'nin Güneş ve Tercüman gazetelerini batırdığını iddia ediyor. Bu iddia doğru mu?
Sendika yönetiminde bulunduğumuz dönem, sendikanın Babıali'de etkinliğini sürdürdüğü son dönem. Aydın Doğan, sendikanın Güneş ve Tercüman gazetelerini batırdığını iddia ediyor.
O dönemde Güneş gazetesinde yöneticiydim. Gazetenin sahibi Asil Nadir'e ait Politek firmasının batmasından sonra Güneş gazetesi de zora girdi. Gazetenin batmasının asıl nedeni, Asil Nadir'in tutuklanması ve gazeteye el konmasıdır. Tercüman gazetesi de, Kemal Ilıcak'ın gazetecilik dışındaki faaliyetleri nedeniyle girdiği kriz sonucu battı. Yani, iki gazetede sendikanın dayattığı ağır toplu sözleşme hükümleri nedeniyle batmadı.
Doğan ayrıca, "Hürriyet gazetesini sendika mahvetmişti" diyor. Oysa, dönemin bilançolarına baktığımızda, Hürriyet gazetesinin son derece karlı bir gazete olduğunu görüyoruz.
O dönemde sendika hangi gazetelerde örgütlüydü?
Hürriyet, Milliyet, Tercüman ve Güneş gazetelerinin yanı sıra Anadolu Ajansı'nda ve daha küçük ajanslarda örgütlüydük. Sabah grubunda ve Günaydın gazetesinde ise örgütlü değildi. O dönemde yüzde 130'a varan ücret artışı talebiyle toplu sözleşme görüşmelerine başladık.
Sabah gazetesi ile Milliyet grubu arasındaki ağır rekabet sırasında, Sabah gazetesinde sendikanın bulunmaması Sabah'a avantaj sağlıyordu. Ancak bunun çözümü, sendikanın tasfiyesi değil, Sabah'ta sendikanın örgütlenmesini sağlamaktı.
Gazetecinin değil, haberin güvenliği tehlikede
Bugün gazeteciler örgütsüz, gazete sahiplerinin kayıtsız şartsız hakimiyeti var. Ancak aslında gazeteciden çok haber alma özgürlüğü tehlike altında. Örgütsüz gazeteci, gazete sahipleri karşısındaki bağımsızlığını kaybediyor. İşini sürdürmesi yöneticinin iki dudağı arasındaki karara bağlı. Sendikanın tasfiyesi aslında her şeyden çok haber alma özgürlüğünün engellenmesi anlamına geliyor.
Aydın Doğan, haberlere müdahale etmediğini söylüyor...
Haklı da olabilir. Ancak gazetecilik, kişilerin niyetine, kişisel konumuna, gazetecilik anlayışına bağlı, tamamen sübjektif bir güvence altında tutulamaz. Aydın Doğan yerine başka patronlar gelebilir... Doğan iyi bir patron diye, işyerinde sendikanın bulunmaması gerektiğini iddia etmek yanlış bir tutum.
Gazeteciler ve örgütlenme bilinci
Aynı söyleşide, Doğan, sendikadan istifa etmesi için kimseyi zorlamadığını, gazetecilerin kendi iradeleriyle sendikadan istifa ettiğini de anlatmış. Bu doğru mu?
Türkiye'de gazeteciler örgütlenme bilincine sahip değil, dayanışma ruhundan yoksun. Milliyet gazetesinin sendikasızlaşması sürecinde, ellerine para verilip sendikadan istifa etmeleri istendiğinde sesini çıkaran gazeteci olmadı. Örgütlü bir karşı duruş olmadı.
Uyuşmazlık ücrette değil, İş Güvencesi Kurulu'ndaydı
Toplu sözleşmede, ücret artışlarıyla ilgili bir sorun yaşamadık. Ancak, iki işveren temsilcisi, iki sendika temsilcisi bir de tarafsız hukukçudan oluşan "İş Güvencesi Kurulu" çıkarmak istedik. Bu, işverenle aramızda anlaşmazlık yarattı. Uzlaşmaya varamayınca, Tercüman, Milliyet ve Cumhuriyet gazetelerinde grev kararı aldık. Amacımız, sektöre belli kriterler getirmekti. Gazetecilerin işe kabulu gibi, işten çıkarılmaları da belli kriterlere bağlansın istiyorduk.
"Sendikaya sahip çıkan kimse olmadı"
İstanbul Şube yönetimi olarak bu maddede ısrar ettik ve sendika genel merkezi tarafından görevden alındık. İki buçuk ay sonra mahkeme kararıyla görevimize döndüğümüzde, toplu sözleşme imzalanmış, Milliyet gazetesinde sendikal faaliyete destek veren 128 arkadaşımız işten atılmıştı. Cumhuriyet ve Hürriyet gazetesinde de işten atılanlar oldu. Arkasından, sendikayı tasfiye ettiler. Sendikaya sahip çıkan kimse de olmadı.
Sendikadan istifası istenen arkadaşlar "hayır" demediler, örgütlü bir tutum takınmadılar ve tepki göstermediler. Zannettiler ki, o güne kadar alınmış bütün haklar devam edecek. Ama,o hakların hiçbirisi bugün yok.
Sendikanın tasfiyesinde gazetecilerin sorumluluğu nedir?
Sendikanın tasfiye süreci iki farklı açıdan değerlendirilebilir. Bu süreçte sadece Aydın Doğan suçlanamaz. Doğan, "Kendi istekleriyle gittiler" diyor. Arkadaşlarımız kendi istekleriyle olmasa da direnmeden istifa etti.
Burada esas olarak "gazeteci tavrı, gazeteci duruşu" önemli. Bu, sadece Aydın Doğan'a bağlanabilecek bir süreç değil. Bireysel hareket etme eğilimi, örgütlü hareket etmekten kaçınmak, dayanışma duygusundan uzaklık önemli... Basın, dayanışma duygusunun bulunmadığı bir sektördür.
Gazeteciliğin kolektif bir iş olduğunu anlamadık
Gazetecilik bireysel, yaptığınız işe yabancılaşmadığınız ender işlerden birisi. Haberde, fotoğrafta, televizyonda kendi imzanızla yer alırsınız. Kişisel yetenekleriniz öne çıkar ve belirleyici olur. Dolayısıyla, arkadaşlarımız daha çok bireysel pazarlıklar ve ilişkilerle meslekte kalmayı seçti. Bu, büyük bir yanılgıydı...
Mesleğin kolektif bir iş olduğunu, ortak sorunlarımız bulunduğunu, bizi birbirimize bağlayacak ortak bir etiğin bulunması gerektiğini birçok arkadaşımız anlamadı. Hala da farkında olduklarını sanmıyorum.
O dönemde 128 kişi işten çıkartıldı ama, işlerinde kalan yüzlerce kişi vardı.
Bugün, gazetecilerin koşullarının iyileştirilmesi için yapılması gerekenler neler?
1991 ve 1992 yıllarında, basında işverenin gücünü denetleyecek örgütün tasfiyesi, bir dönemin tasfiye edilmesi anlamına da geliyordu. Bugün, gazetecilerin iş güvencesi yok, işverene karşı özerkliğini kaybetti. Haberini özgürce savunamıyor. Dolayısıyla, halkın haber alma özgürlüğü de engelleniyor.
Gazetecilik çok baştan çıkarıcı bir meslek. Bu da, olumsuz çalışma koşullarına rağmen mesleğe ilgiyi artırıyor. Talebin çokluğu ve sektörün darlığı çalışanların aleyhine kullanılıyor. Bu durumun önüne geçmek için, gazetecilik anlayışı ve çalışma ahlakı basın sektöründe yeniden sorgulanmalı. Sendikal örgütlenme yeniden gerçekleştirilmeli. Başka türden örgütlenmelerin önemsiz olduğunu söylemiyorum ama, yeterli değil. Örneğin Türkiye Gazeteciler Cemiyeti bugün gayet iyi yönetiliyor ama yasal olarak sürece müdahale şartları fazla yok. (BB)