Bianet'in sorularını yanıtlayan Narlı'ya göre insanlar afet durumlarını fırsat olarak görebiliyor, bunun için de 1999'daki Gölcük depreminde yaşananları hatırlatıyor.
Narlı, Irak'ta yaşanan yağmalamanın Irak toplumunun son 15 yıldır yaşadıklarından bağımsız düşünülemeyeceğini vurguluyor ve yaşanan bu gelişmelerin ABD'nin sorumluluğunda olduğuna dikkat çekiyor:
Yağmalama geçmişle bağlantılı
Irak yönetiminin çökmesiyle birlikte başta Bağdat olmak üzere birçok kentte yağmalamalar başladı. Bu yağmanın arka planında ne var, yaşananları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bağdat ve Kerkük'teki yağmalar arasında fark var. Irak'ın farklı dönemlerinde de bu tür yağmalar oldu. Yağma, talan savaş ortamlarında tarihin her döneminde görülmüştür. Fakat biz Irak'taki bu yağmayı değerlendirirken son on beş yıldır Irak'ın içinde yaşadığı siyasi, ekonomik, sosyal koşullara bakmamız gerekiyor.
80'li yıllardaki Irak-İran savaşı var, bu savaş bittikten sonra Kuveyt'in işgali ve bunu takiben Körfez savaşı yaşandı. Bundan sonra ülkenin yaşadığı uzun süren bir ambargo var. Iraklılardan da aldığımızı bilgilere göre bu ambargo döneminde toplumun sosyal dokusu bozuldu, büyük bir ahlaki çöküntü oldu. Ve burada en çok dikkati çekenlerden bir unsun da Irak'ta bir "paralel ekonominin" geliştiği söyleniyor.
Paralel ekonomi, ambargo döneminde Birleşmiş Milletler'in (BM) Petrol Karşılığı Yiyecek Programı sırasında hem gelen ilaçların hem de yiyeceklerin halka doğrudan iletilmediğini ve bunların bir şekilde kara borsadan satıldığını, oluşan bu kayıt dışı ekonomiden yararlanarak normal resmi ekonomiye paralel bir ekonomi oluşuyor. Birçok insan da evine ekmek götürebilmek için bu kara ekonomiden beslenen insanlarla ilişkiler kuruyorlar. Bu durum Irak'ın sosyal dokusunun bozulmasına yol açıyor. Bu nedenle para edinmek için hiçbir ahlaki normun kalmadığını söylüyor Iraklılar.
Kerkük'teki yağmanın farklı olduğunu söylediniz... Aralarındaki fark ne?
Kerkük'te yapılan yağmalamalarda özellikle tapu ve nüfus dairesinin yağmalandığı iddia ediliyor. 1959 yılında da Kerkük'te böyle bir yağmalama var. 1959 yılında da "Türkmenler isyan ediyor" diye bir haber çıkartılıyor ve Kerkük'teki Kürtler tapu dairesindeki nüfusu yakıyorlar ve genellikle Türkmenlerin kitaplarının bulunduğu milli kütüphane yağmalanıyor. Olayların durulması ancak devlet görevlilerinin müdahalesiyle mümkün olabiliyor. Şimdiki yağmalarda da buna benzer vakaların olduğuna dair iddialar var.
Yeni kan davaları olabilir
Bağdat'ta veya diğer Irak kentlerindeki yağma, Irak toplumunda nasıl sonuçlar yaratabilir, toplumsal yapıya etkileri ne olabilir?
Şu anda halk komiteler kurmuş durumda. Daha fazla insan birbiriyle çatışacak. Savaşlardan sonra yapılacak en önemli şey herkesin elindeki silahların toplanması, ulusal bir askeri gücün kurulması. Bence bunun kurulması çok kolay olmayacak.
Ayrıca bu yağma sırasında insanların birbirini öldürdüğü haberleri var. Kan davası hala Arap toplumunda çok önemli. O zaman bir yakını öldürülen insanlar bunu kan davası haline getirebilir. Daha fazla intikamla dolacak insanlar. Bir düzenin kolay kolay kurulması da zor görünüyor.
İnsanlar afeti fırsat biliyor
Doğal afette veya savaşta insanların bu tür reaksiyonlar gösterdiği gibi bir genelleme yapmak mümkün mü? Yoksa şu an yaşananlar Irak halkının içinden geçtiği sürecin de yarattığı bir özgün durumun sonuçları mı?
Kısmen bir genelleme yapmak mümkün. Türkiye'de deprem döneminde yaşananları hatırlamak lazım. İnsanlar afetlerde çok farklı davranabiliyorlar. Afetleri bir fırsat olarak biliyorlar. Türkiye'de insanlar eşyaları yağmalanmasın diye evlerinin başında silahla nöbet tuttular. Otorite boşluğundan da yararlanarak insanlar herkes bundan istifade etmek istiyor.
Doğu'daki dayanışma aşiretlerle sınırlı
Bu durum, Doğu toplumlarında toplumsal dayanışmanın -özellikle de afetlerde- yüksek olduğu fikriyle tezat oluşturmuyor mu?
Toplumsal dayanışma üç-dört gün sonra kendini gösterir. İnsanlar komiteler kurup birbirlerine destek oluyorlar. Böyle bir genelleme yapılamaz. Doğu toplumlarında dayanışma var ama dayanışma öyle geniş bir toplumsal dayanışma olmuyor.
Dayanışma daha çok aynı kabileden, aşiretten veya dinden olanlar arasında ilksel bağlar (primordial) dayanışmalar oluyor. Doğu toplumlarında eğer ben sizi "bizden" diye tanımlamıyorsam o zaman sizin başınıza ne geldiği benim için o kadar önemli değil. Çünkü bu tür toplumlarda insanların aidiyet duygusu kendi aşireti veya dini grubuyla sınırlı oluyor.
Sorumluluk ABD'nin
Peki savaş gibi olağanüstü durumlarda yağmalamaların engellenmesi mümkün mü? Veya bu nasıl düzenlenebilir?
Irak'taki bu yağmada sorumluluk tabii ki; ABD'nin. ABD'nin de çatışma sonrasında çıkabilecek olayları göz önüne alarak orada hemen düzen oluşturması lazımdı. Düzeni korumak üzere bir grup askeri görevlendirmeliydi. Bankaların, müzelerin önünde silahlı asker koymalıydı.
Bununla bağlantılı olarak ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld, "yağma özgürlüktür" şeklinde bir açıklaması vardı...
Bunu şaşkınlıkla karşıladım. Rumsfeld hem ahlaki açıdan insanları şaşkınlığa uğrattı hem de diplomatik açıdan da aynı şaşkınlığı yarattı. Ortadoğu de stabilize oluyor, diğer ülkelere de örnek olmaması için ABD'nin muhakkak çatışma sonrasında düzeni sağlamasında gerekiyordu.(HA/NK)