Ferhat Kentel ve Ömer Madra tarafından kaleme alınan yazının kısa bir bölümünü yayımlıyoruz.
1967 yılında Stockholm ve Kopenhag'da yapılan, girişimi başlatan filozof ve matematikçi Bertrand Russell’e ithafen “Russell Mahkemesi” olarak adlandırılan “Vicdan Mahkemesi” ulusal ya da uluslararası resmi yargı organlarının meşruiyetinin ötesinde alternatif bir hukuksal meşruiyet alanı kurmayı başarmıştır. 18 ülkeden temsilcilerin yer aldığı, aralarında Onursal Başkan Bertrand Russell’in yanısıra, Fransa’dan Jean-Paul Sartre, Simone de Beauvoir, ABD’den James Baldwin, Türkiye’den Mehmet Ali Aybar gibi isimlerin yer aldığı 25 üyesiyle birlikte “Vicdan mahkemesi” gerçek bir mahkemenin yöntemlerini izleyerek, tanıkları dinleyerek, delilleri ortaya koyarak, ABD’nin Vietnam’da işlediği savaş suçlarını araştırmış ve bu suçları, güç karşısında eli kolu bağlı olan alternatif dünyaya duyurmayı başarmıştır.
Mahkeme döneminde “Bizler yargıç değiliz. Bizler tanığız. Görevimiz insanoğlunun bu korkunç suçların tanıklığını üstlenmesini sağlamak ve insanlığı Vietnam'da adaletin safında birleştirmektir,” diyen Bertrand Russell ve mahkemenin dünyaya yansıttığı vicdanlardan çıkan hukuk, güçlülerin siyasetiyle şekillenen hukuk karşısında o günden bugüne meşruiyet kazanmaya devam etti.
Irak Dünya Mahkemesi
Russell Mahkemesi, son oturumu İstanbul'da yapılan “Irak Dünya Mahkemesi”ne de esaslı bir esin kaynağı oldu. ABD’nin, yanına Britanya’yı da alarak “Terörle Savaş” adı altında tamamen düzmece “kanıtlar”la Ortadoğu’da Irak’a karşı 21. Yüzyılın en vahim saldırılarını gerçekleştirerek büyük bir yıkım - ölüm – dehşet – vahşet saçtığı bu felaketin sonuçları aradan geçen yirmi küsur yıldan sonra bugün bile etkilerini bölgede kuvvetle hissetirmektedir demek yanlış olmaz.
Irak Dünya Mahkemesi'nin İddia Heyeti üyelerinden, Profesör Walden Bello’nun ifadesiyle “sivil toplumun başrolde olduğu” Irak Dünya Mahkemesi, küresel sivil toplumun, gerçeğin ve adaletin kaynağı olarak, evrensel düzeyde itibarını kaybetmiş olan hükümetlerin ve şirket medyasının yerini aldığının ve bu rolü ne kadar başarılı yürüttüğünün çarpıcı bir göstergesiydi.
İstanbul oturumu iki yıldır süren ve Londra, Mumbai, Kopenhag, Brüksel, New York, Japonya, Stockholm, Güney Kore, Roma, Frankfurt, İspanya, Tunus ve Cenevre'nin de aralarında bulunduğu 20 oturumun gerçekleştiği sürecin son noktasıydı.
7 Ekim
Türkiyeli barış aktivistleri tarafından düzenlenen, dünyanın dört bir yanından ve farklı kesimlerden yüzden fazla kişinin katıldığı, 10 farklı ülke yurttaşlarından oluşan bir Vicdan Jürisi ve 54 kişilik İddia Heyeti ile, bu oturum “neredeyse kusursuz bir üzüntü, öfke ve lanetleme senfonisi” idi.
Günümüze gelirsek, 7 Ekim’de Hamas’ın İsrail’i beklenmedik şekilde gafil avladığı anlaşılan saldırının ardından İsrail’in başlattığı olağanüstü kırım beşinci ayını doldurdu ve dünya devletlerinin büyük çoğunluğunun – sımsıkı kapalı – gözleri önünde tüm şiddet, vahşet ve dehşetiyle devam ediyor.
Devletlerin, büyük kurumların arasındaki güç ilişkilerinden ortaya çıkan adaletsiz ortamları ve tam da eşitsiz güç ilişkileri nedeniyle adaleti üretmesi zor görünüyor. Ve bugün İsrail’in Filistin karşısında uyguladığı soykırım, dünya üzerinde yaşayan ve adalet isteyen insanların vicdanlarında isyan yaratıyor ancak İsrail’den farklı olarak bu insanların elinde silah yok. Ancak dünyanın her köşesinde bu adaletsiz ortama ses çıkaracak, savaşanların gözlüklerinden bakmak zorunda olmayan vicdanlar, özgür bilinçler var. Ve bugün bir bakıma, reel siyaset karşısında bir vicdan inşası gerçekleşiyor.
Sözü ele geçirmek
Bu vicdan inşasında, bir devletin ve silahlı güçlerinin başka halklar ve topraklar üzerinde uyguladığı her türlü kırımı; insanlar, kültür, kadınlar, çocuklar, hafıza, akademi, tarih vb. karşısında yok etmek üzere yaptığı her türlü soykırımı tarih yazımının içine yerleştiriyor. Vicdan mahkemeleri bu vicdanı toplumların ve tarihin önüne koyuyor. Vicdan ve vicdanların yer bulabildiği mahkeme fikri bugün “sözü ele geçirmenin” çok güçlü bir aracı olarak önümüzde duruyor.
Bu perspektiften ve önceki deneyimlerden yola çıkarak 23 Mart tarihinde İstanbul’da bu kez de İsrail’in yargılanacağı bir Vicdan Mahkemesi gerçekleştiriliyor. Filistin’e Özgürlük Platformu’nun düzenleyeceği Vicdan Mahkemesi’nde Gazze’de yaşanan suçlara tanıklık edilecek ve Uluslararası Adalet Divanı tarafından yargılanmakta olan İsrail bir kez de vicdanlarda yargılanacak. Bu suça tanıklık edenler sessiz kalmayarak hem suçun durdurulması için elinden geldiğince ses çıkarak hem de tarihe önemli bir not daha düşülmüş olacak.
Yazının tamamını okumak için tıklayın.