Böyle başladı
Cumartesi oturmaları, Emine Ocak'ın oğlu Hasan Ocak'ın 21 Mart 1995'te gözaltına alınması ve 55 gün sonra işkenceyle öldürülmüş bedeninin Kimsesizler Mezarlığı'nda bulunmasıyla başladı.
Hasan Ocak’ın yeğeni Dilcan Acer “Annem hızlıca ‘Hasan dayını bulamıyorlarmış’ diyerek çıkmıştı evden” diye anlattı o günü.
İlk oturma
27 Mayıs 1995 Cumartesi günü saat 12.00'de kayıp yakınları ve insan hakları savunucuları "Gözaltındaki kayıplar son bulsun, kayıpların akıbeti açıklansın, sorumlular bulunsun ve yargılansın" talebiyle ilk kez oturma eylemi yaptı.
1995-1999 yıllarında her Cumartesi aynı saatte aynı taleple talebiyle Galatasaray Lisesi önünde oturdular.
Çocuklar meydanın tanıklarıydı
Gözaltında kaybedilen Fehmi Tosun’un ile Cumartesi Anneleri’nden Hanım Tosun’un kızı Besna Tosun meydanda büyüyen çocukları anlatırken “Cumartesi Anneleri'nin arkasında Cumartesi Çocukları var ve onlar çok daha zor şeyler yaşadılar diye düşünüyorum” dedi.
Saldırı ve gözaltılar
Cumartesi Anneleri/İnsanları 170. haftadan 200. haftaya kadar her Cumartesi güvenlik güçlerinin engellemeleri ve saldırılarıyla karşılaştı ve genellikle en az Cumartesi gecelerini gözaltında geçirmek zorunda kaldı.
Jülide Kural “1998 yılıydı sanırım” diyerek saldırıların arttığı dönemde şahit olduklarını anlattı:
“İlk aşamalarından beri zaman zaman orada bulundum. İnsan Hakları Derneği’nde aktivist olarak çalışıyordum, yoğun saldırıya kendim de uğradım.
“O dönem ağır bir saldırı dönemiydi. Her hafta gitmiyordum ama saldırıların, baskının çok yoğun olduğu dönemde orada olmaya çalışan bir grup insandık.
“O gün de oradaydık. Katılım bu kadar yoğun olmuyordu, kayıp yakınlarının sayısı da bu kadar fazla değildi. Oraya varamadan ağır saldırı oldu, her sokaktan çıktılar.
“Hasan Ocak’ın annesini korumaya almaya çalıştık. Zeki Demirkubuz’u hatırlıyorum anne, babaları korumak için o da mücadele etti. Bizi baya hırpaladılar.
“Aileleri İHD’ye sokamaya çalıştık fakat girmemize izin vermediler. ‘Kapıdan içeri adım atamazsınız, atarsanız gözaltına alacağız’ dediler. Gerekçe açıklamalarını söylediğimde neden olmadığını, üstten bir karar olduğunu söylediler. Herkesi dipçiklediler.
“Her zaman olduğu gibi mücadele edersen kazanırsın, girdik ve gözaltına alınmadık. Bir hafta sonra yine gittik yine aynı şekildeydi, bu kez Taksim’e giremeden durdurmuşlardı.”
Aileleri saldırıya uğrayıp gözaltına alınırken çocuklar ne düşünüyordu?
Besna Tosun: Annem her hafta giderdi ve biz biliyorduk ki dayak yiyecek, biber gazına maruz kalacak, gözaltına alınacak. O dönem annem gelmek istesek de bizi getirmedi. Ben sizi koruyamam diyordu.
Dilcan Acer: Birden Galatasaray’ın önünde toz kalktı, her polis birini alıyordu. Ben arada kalmıştım, beni elden ele meydandan çıkarmışlar, teyzem de beni bir dükkana getirmişti. Teyzem hariç herkes gözaltına alınmış, geceyi nezarethanede geçirmişlerdi.
İkinci başlangıç
10 yıllık aradan sonra 31 Ocak 2009'da Cumartesi oturmaları yeniden başladı. Annelerin yanında artık çocukları ve torunları da vardı.
500 hafta öncenin çocukları kayıplarının nerede olduğu sorusunu şimdi kendi çocuklarından duyar oldu.
Besna Tosun onlardan biri: “Babamı aramak için çocuk olarak oradaydım. Şimdi bir anneyim, hem babamı arıyorum hem oğlumun dedesini arıyorum. Onun sorularına da cevap arıyorum. Onun için daha da ağırlaştı”
Mücadeleye devam
Galatasaray Meydanı ve Cumartesi Anneleri/Cumartesi İnsanları bir direniş simgesi haline geldi.
Jülide Kural, bunun çok önemli olduğunu belirtirken bunun yanında hakikatleri araştırma komisyonunun kurulmasının gerekliliğine işaret ediyor.
Mücadele kuşaktan kuşağa aktarılıyor. Her Cumartesi saat 12.00’de toplanan insanlar tüm kayıpların akıbeti açıklanıp, failler yargılanana dek burada olacaklarını yineliyor. Besna Tosun anlatıyor:
"Yarın Cumartesi Anneleri yorulduğunda onların çocukları devam edecek, olmadı onların da çocukları var arkalarında. Annem eşini, ben babamı, benim oğlum dedesini arayacak. Zannetmesinler ki Cumartesi Anneleri oturup yorulunca bu iş bitecek. Bu kadar kolay değil, bunu bilsinler. Arkalarındaki çocukları çok daha ağır şeyler yaşadı, o çocuklar soracaktır hesabını." (BK)