Avrupa Vicdani Ret Raporu bugün EBCO (Avrupa Vicdani Retçiler Merkezi) temsilcileri, HPD vekili Sebahat Tuncel, gazeteciler Pınar Öğünç ile İsmail Saymaz gibi isimlerin katılımıyla tanıtıldı.
Raporda Türkiye’de vicdani reddin bir hak olarak tanınmasına ilişkin bir ilerleme veya çalışma olmadığı söylenirken, Ortadoğu coğrafyasında çatışmalar şiddetlenirken vicdani retçilerin yeni sorularla karşı karşıya olduğu belirtildi:
“Savaşla mesafemizin değiştiği noktada biz nerede duracağız? Otonom savaş teknolojileri ilerlerken, biz hangi noktada duracağız? Öz savunma birliklerine karşı nasıl pozisyon alacağız? Ölüm bize geldiğinde ne yapacağız? Özsavunma militarizm midir?”
Vicdani ret Türkiye gündeminde yok
Raporda Türkiye’nin vicdani ret hakkını tanımak için profesyonel ordu kurulması gerektiğine dair resmi açıklamalarına dikkat çekildi. Türkiye’nin AİHM’in vicdani retle ilgili kararlarını uygulamadığı, BM İnsan Hakları Komitesi’ne 7-8 ay gecikmeli verdiği raporunda vicdani retle ilgili bir çalışma olmadığının belirtildiği, vicdani ret hakkına yönelik yasa tekliflerinin rafa kaldırıldığı belirtildi ve şu ifadelere yer verildi:
“Ulusal düzeyde yürütülen tartışmalarda, vicdani reddi kabul etmekle zorunlu askerliği kaldırmak (ki bu pratikte konunun aciliyetini azaltacaktır) arasında farkında olmadan ya da kasıtlı olarak yaratılmış bir kafa karışıklığı olduğu görülmektedir. En aşikar propoganda argümanı, vicdani reddi tanımanın ulusal güvenliği zedeleyecek olmasıdır.
“Politik ve askeri kurumlar toplumun ‘Her Türk asker doğar’ sloganıyla ilişkilenmeyeceğinden gerçekten mi korkuyor? Eğer vicdani ret hakkı tanınırsa, Türk gençlerinin bunu kullanarak asker sayısında ciddi bir azalmaya neden olacağını mı düşünüyor? Bununla beraber, askere hiçbir şekilde gitmeyecek olan vicdani retçileri arama ve bulmaya bu kadar kaynak ayrılmasının milli güvenliğe, zaten askerlik yapmayı istemeyen işgücünün yaratacağından daha fazla bir tehdit yaratacağı da savunulabilir.”
Vicdani retçiler için yeni sorular
Toplantıda Vicdani Ret Derneği (VR-DER) Eş Başkanı Merve Arkun ve EBCO Başkanı Friedhelm Schneider’ın açılış konuşmasının ardından, VR-DER’den avukat Davut Erkan, İHD İstanbul Başkanı Abdulbaki Boğa, ilk retçilerden Vedat Zencir, HDP vekili Sebahat Tuncel, gazeteciler Pınar Öğünç ile İsmail Saymaz ve vicdani retçi Mehmet Tarhan konuştu.
Konuşmacılar sınırda savaş sürerken, vicdani ret toplantısı yapılmasının ironisine değinirken, Kobanê toplantının ana gündemlerinden birine dönüştü.
Abdulbaki Boğa, “Herkesin gönüllü silahlanmaya başladığı bir ortamda vicdani ret konuşmak ironi gibi duruyor. Silah tamamen reddedilir mi? Ne zaman ele alınır? IŞİD gibi barbar çetelere karşı silahlanmak nasıl yorumlanır? Bunlar yeni sorular” dedi.
Vedat Zencir, şiddet karşısında radikal pasifizmin de bir alternatif olduğunu ama bunun herkese önerilebilecek bir yol olmadığını söyledi. “Kobanê bugün dünya için 2014 ispanyasıdır. Nasıl İspanya uluslararası direniş sırasında boğulduysa, Kobanê’deki direnişi de yok etmek istiyorlar. Kobanê acilen yok edilmesi gereken kötü bir örnek olarak görülüyor” diye konuştu.
Öğünç, militarizmin askerlikle sınırlı olmadığını belirtirken, “Vicdani ret hakkı tek başına yeterli mi? Gönüllü askerliği, tezkereyi, milli silahlarımızdan fotoğraf galerisi yapan medyayı, ‘vuracak mıyız’ manşetlerini ne yapacağız? Zorunlu askerliğin alternatifi profesyonel orduysa bu ordu kimlerden oluşacak ve ne yapacak?” sorularını irdeledi.
Asker ölümleriyle ilgili verileri paylaşan Saymaz ise, intihar ederek ya da araç ve silah kazalarında hayatını kaybeden asker sayısının, çatışmalarda hayatını kaybeden asker sayısından daha çok olduğunu vurguladı. Vicdani retçilerin Türkiye’de askeri mahkemeler ve hapishanelerdeki hak ihlallerinin ve koşulların görünür olmasını sağladığını belirtti.
Tuncel ise vicdani ret hakkı için verdikleri kanun teklifinin gündeme alınmadığı, militarizmin toplumun büyük kesimince doğal olması gereken gibi algılandığını söyledi. Kobanê direnişi için insanların silahlanması konusuna değinen Tuncel “Vicdani ret hakkıyla direnme, meşru savunma hakkını ayrı tutmak gerekiyor. Bir kişinin kendini savunması onun militarist olduğu anlamına gelmez” dedi. (ÇT)