“Turabdin’de ayağımı bastığım toprak, kanlı ahlı bir topraktı. Toprak suskundu. Haykırmak da yüreği ağzına gelmiş gibiydi. Toprağın yüreği çok derinlerde atıyordu. Hapisnas’ta Azizler sülalesinin katledildiği mağaranın ağzına oturup ocağı söndürülmüş insanların ahları üstünde bitmiş incir ağaçlarına baktığımda toprağın derinlerinden gelen o müthiş çığlığı duydum.”
Bu sözler araştırmacı yazar Kemal Yalçın’ın “Süryaniler ve Seyfo” kitabının önsözünden.
Yalçın’ın bu kitabı, Bir Zamanlar Yayıncılık'ın “Hayatla Ölüm Arasında”, “Yeniden Varoluş”, “Kalbim Turabdin’de Kaldı” kitaplarının birleştirmesiyle okurla buluştu.
Kitaplarda sırasıyla, 1914-1918 yılları arasında Süryani halkının uğradığı soykırımı, soykırım sonrasındaki dönemi ve soykırıma dair tanıklıkları okumak mümkün.
Süryaniler ve Seyfo'yu hazırlamak, yazmak, çevirtmek, bastırmak, yayınlamak ve okuyuculara sunmak hayatımın yaklaşık 20 yılını aldı" diyen yazar, kitabını "20 yıllık emek, bir kucak kitap, bir kucak umut" olarak tanımlıyor.
1914’te Turabdin’de yaşayan Süryanilerin sayısı 200-250 binken aradan yüz yıl geçtikten sonra bu sayı iki bine düştü. Yalçın, “Bu insanlar nereye gitti?” sorusunun peşinden okuyucu ile birlikte gidiyor.
Bir Zamanlar Yayıncılık'ın düzenlediği imza günü için Almanya’dan Türkiye’ye gelen yazar Kemal Yalçın ile söyleştik.
Kitabınızda sıkça söz ettiğiniz Turabdin Bölgesi ile nereyi kast ediyorsunuz?
Süryanice’de Turabdin, Allah’a inanan insanların vatanı, toprağı demektir. Şu an Türkiye Cumhuriyeti sınırlarında Mardin, Midyat, Nusaybin, Hasankeyf, Kerboran, Savur’u içine alan bir bölgedir.
Eni 250 km, boyu 150 km’lik bir toprak parçasıdır. Burası Süryanilerin ana yurdu olarak geçmektir.
Türklerin Anadolu’ya geldiği yıllarda Anadolu’da kimler vardı?
Süryani takviminin adı Akitu’dur. Bu takvime göre bu halk altı bin altıyüz 79 yıldan beri yaşamaktadır Süryaniler, özellikle Mezopotamya’nın en eski halklarındandır.
Türklerin Anadolu’ya geldikleri binli yıllarda Anadolu’da medeniyet kurmuş Hristiyanların sayısı beş milyon kadardır. Başta Ermeniler, Pontuslar, Cenevizliler, Yezidiler gibi halklar var. Fakat Anadolu’da tek bir Müslüman yoktu.
O dönem Anadolu bir Hristiyan devletidir. Osmanlı’nın politikası Hristiyanları müslümanlaştırmak ve müslümanlaştıramadıklarından da Hristiyan vergisi almaktı. Hristiyanları topyekün öldürmek Osmanlı’nın politikası değildi. O yüzden çok sayıda katliamlar oldu. Örneğin Yavuz döneminde Alevilere yönelik büyük soykırım oldu.
Halklar açısından bir nüfus sayısı verilebilir mi?
Osmanlı döneminin son nüfus ve sanayi sayımı 1914’te yapıldı. Bu sayımda bir hazırlıktı. Bilerek yapıldı. İnsanların evine malına el koyacaksan bunu bilmen gerekiyordu.
Buna göre Osmanlı'da 18 milyon buçuk milyon gayrimüslim vardı. Şu andaki Türkiye sınırları içinde bulunanların sayısı 16 buçuk milyondu. Yani o dönem her dört kişiden biri Hristiyan’dı, Ermeni’ydi İtalyan'dı, Süryani idi. Nüfusun beşte biri gayrimüslimdü.
Bugün, normal üremeye baktığınızda Anadolu insanının üreme kapasitesine baktığımızda 80 milyonluk Türkiye Cumhuriyeti’nde en azından 15-20 milyon gayrimüslim olması gerekiyordu. Bırakın milyonu ancak bu sayı 100 binin altına düşmüştür. Nereye gitti bu insanlar? Sorum budur ben kitaplarımda bu sorunun peşinden gittim.
Nelerle karşılaştınız?
Bir ülkenin içinde ne kadar dil varsa o kadar iyidir. Onun ezintisini, dillere yapılan ezintiyi ben bilirim. Almanya’da içinde bulunduğum okulda, biliyorsunuz ben Türkçe dersi veriyordum. Çocuklarla konuştuğumda müdür gelip bana “Almanca konuş” diyor. İşte budur benim isyanım. Türkiye’deki dillere, kültürlere yapılan baskıya beni isyan ettiren bu oldu.
Seyfo ne anlama geliyor? Seyfo, 1915'te meydana gelen Süryani soykırımı anlamındadır. Seyfo sırasında Osmanlı İmparatorluğu sınırları içindeki Süryanilerin 250.000 kadarı katledilmişti. Metropolit Afram Basavm'ın verdiği resmi bilgilere göre, sadece Turabdin Bölgesi'nde, 1914-1918 yıllarında meydana gelen Seyfo sırasında; 346 Süryani köyü Müslümanların ve askerlerin saldırısına maruz kalmıştı. 156 kilise ve manastır yakılmış, yıkılmıştı. Toplam 13.350 Süryani ailesi, 90.313 Süryani katledilmişti. Ayrıca 154 Ruhani de öldürülmüştü. 1915'te 90 Süryani köyünde 6.463 aile yaşıyordu. 1992'de ise sadece 457 aile kalmıştır. 2017 yılında ise tüm Turabdin'de yaşayan Süryanilerin sayısı 2.500-3.000 kadardır. Seyfo'dan kurtulan Süryanilere huzurlu ve güvenli bir hayat verilmiş olsaydı bugün Turabdin'de 250 bin kadar Süryaninin yaşaması gerekirdi. Günümüzde Türkiye'de yaşayan Süryanilerin toplam sayısı 15 bin kadardır. |
"Türkiye'ye katkım mikro tarih yazarlığı"
Kaç kitap yazdınız bu konuda? Bu kitapları yazmak ne kadar zamanızı aldı?
Süryaniler ve Seyfo yaklaşık 12 yılın sonunda ortaya çıkan, "Hayatla Ölüm Arasında", "Yeniden Varoluş" ve "Kalbim Turabdin’de Kaldı" kitaplarından oluşuyor.
Bu kitapları yazmak için önce fizibilite çalışması yaptım. Önce hazırlık yapıyorsunuz. 12 yılda, 27 bin yıllık Mezopotamya tarihini inceledim, genelden özele doğru gitmeye başladım.
Bir sistem içinde tek tek mikro tarihleri öğrenmeye başladım, halkların mikro tarihini. Amacım soykırıma uğramış canlı tanıklarla konuşmaktı. Mikro tarih yazarlığını getirdim ben, Türkiye edebiyatına katkım budur.
“Bana sırlarını açtılar"
İnsanların soykırım tanıklıklarını dinlemek sizde asıl etki bıraktı?
Ben şartlanmalarla aldığım yalan eğitimden kurtulup beynimi özgürleştirmek için 20 yılımı harcadım bu kitapları yazarken.
Benim en çok şaşırdığım dönem bu kitapları yazdığım dönemdi. Siz Müslüman bir aileden geliyorsunuz Kuran okumuşsunuz, dedeniz din âlimi ve bu yaşananları görüyorsunuz. Çok etkilendim, insan kendi kendiyle hesaplaşıyor.
Dünya benim vatanımdır Türkiye anavatanımdır. Yazdıklarımı daha çok yazmak istiyorum. Yazdıklarım yazacaklarımın önsözüdür. Kafamda daha çok yeni kitapların sayfaları dolaşıyor.
Benim konuştuğum Yahudi olsun Rum olsun Ermeni olsun bir kere karanlıkta konuşuyor. Işığı söndürtüyor, baş başa konuşuyoruz. Teybi kapattırıyor. Anlatıyor, anlatıyor. Sonra benim konuştuklarımı yazma diyor.
Bu anlamda benim anlatabildiklerim çok azdır, yazamadığım çok şey var. Bir kere Seyfo döneminde, kaçırılan kız çocuklarının, gelinlerin Osmanlı’da genelevlerde çalıştırıldığı gerçeği var. Bunu nasıl yazacaksınız? Zaten yaşananlar o kadar kötü ve insanlık dışı ki ben bunları nasıl yazayım?
Kaçırılan bütün Ermeni, Süryani kızların yüzüne haç yapılıyordu, onları aşağılamak için. Amaç sadece damgalamak değildi onu aşağılamaktı. Bunların çoğu yazıldı ben yazmadım zaten olayın kendisi bu. Trajik yapmak istemedim anlayan anlasın istedim. İnsanlar bana sırlarını açtı.
Mark Wolynn “Seninle Başlamadı” kitabından kalıtsal aile travmalarından özellikle soykırıma uğrayan kişilerde kuşaktan kuşağa aktarılan “soykırım hastalığı”ndan söz eder sizin böyle bir gözleminiz oldu mu?
Soykırımdan kurtulmuş olan bir halk ilk yaptığı şey soyunun devamını sağlamaktır. Bütün soykırım sırasında kimi kimsesi kalmamış kişiler saygın insanlar tarafından evlendirilmiştir. Bu dönemde hiç kimse bunun aşkını sevdasını düşünmemiştir. Önemli olan o dönem birbirine sahip çıkmak soyun devamını sağlamaktı.
Bir de şöyle durum yaşandı. Anne ve babaları çocukların ruhları bozulmasın diye bunları anlatmazdı. Bir aile diyelim on kişiden oluşuyor. Aileden biri sorumluluğu yüklenir ve anlatır.
Birçok insan ne Süryani ne Ermeni, Türklerin - Müslümanların yaptıklarını korku olmasın ya da ağzından kaçmasın diye anlatmamıştır. Zamanla çocuklar kendisinin Ermeni, Rum, Süryani olduğunu öğrenir. Bunların da çok büyük psikolojik hastalıkları olduğu açıktır.
Son olarak sizin eklemek istedikleriniz nelerdir?
Süryaniler ve Seyfo’nun devamı, dördüncü kitap “Süryani Halk Kahramanı Şemun Hanne Haydo” da okuyucularını bekliyor.
Toplam 2.500 sayfada anlattıklarım Süryanilerin acılarının sadece bir kaç damlasıdır. Seyfo’nun acısı o kadar derin ve büyüktür.
Dilerim bu kitaplar Süryanilerin tanınmasına, Seyfo’nun anlaşılmasına ve kabul edilmesine, Seyfo’nun derin ve büyük acılarının dinmesine yardımcı olur.
Kitabın künyesi Kitap Adı: Süryaniler ve Seyfo-3 Kitap Bir Arada |
Kitaptan Babamın anlattığına göre, ilk katliamlar Birinci Dünya Savaşı öncesinde olmuş. Babam o zamanlar 16-17 yaşlarındaymış. Yani bu ilk katliam 1895-1896'larda yaşanmış. Üç gün kadar bir köprünün altında saklanmışlar. Dedem çocuklarını kucağına almış, damdan dama kaçarak kurtulmuştur. Bu ilk katliam sırasında Adıyaman ve Malatya'da çok insan ölmüştür. Annem babam Süryanice konuşuyorlardı. Ben de öğrenmiştim. Fakat sokakta, evin dışında Süryanice konuşmaktan korkardık. Korkumuzdan Kürtçe konuşurduk. |
Kemal Yalçın hakkında İstanbul Çapa Yüksek Öğretmen Okulu ve İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü'nü bitirdi. Kırşehir-Kaman, İstanbul-Kabataş ve Bakırköy Liselerinde felsefe öğretmenliği yaptı. 1978'de öğretmenlikten ayrılarak gazetecilik ve yayıncılık yaşamına girdi. Ocak 1982'de Almanya'ya geldi. Bremen Üniversitesi Felsefe Bölümü'nde "Bilgi teorisi, Türkiye'de felsefi düşüncenin gelişimi ve Şeyh Bedreddin" konusu üzerinde çalıştı. Essen Üniversitesi Türkçe Öğretmenliği Bölümü'nde, "Türkçe Anadili Derslerinde şiir ve öykünün işleniş yöntemleri" konulu didaktik dersleri verdi. 1989 yılından beri Bochum şehrinde Türkçe Anadili Dersi öğretmenliği yapıyor. Yazarlık hayatına şiirle başlayan Kemal Yalçın, roman, öykü, şiir ve çocuklar için öyküler yazmaya devam ediyor. Bugüne kadar 20 kitap yayınlandı. Kitapları Almanca, İngilizce, İtalyanca, İspanyolca, Yunanca, Fransızca, Farsça, Flamanca, Batı ve Doğu Ermenice dillerine çevrildi. |
(EMK)