"Türkiye, Aile içi şiddete karşı mücadelede kadınlar" başlıklı raporda, kadınlara yönelik ayrımcılık ve şiddetin türleri, devlet kurumlarının sorumluluk ve yükümlülükleri, namus cinayetleri, yasal mevzuata ilişkin eleştiri ve öneriler, kadınların mücadeleleri ile hükümete, topluluk ve dini yetkililere tavsiyeler yer aldı.
Kadına yönelik şiddetin boyutları
"Türkiye'deki kadınların en az üçte biri ile yarısı kadarı, aile içi fiziksel şiddete maruz kalıyor; dövülüyor, tecavüze uğruyor, öldürülüyor ya da intihara zorlanıyorlar. Genç kızlar takas ediliyor ve küçük yaşta evlenmeye zorlanıyorlar."
Kadına yönelik şiddetin büyük kısmının sorumlusunu "kocalar, erkek kardeşler, babalar ve oğullar" olarak niteleyen raporda, namus cinayetlerine de değinildi:
"Bazen bu erkekler, geleneksel namus kurallarını ihlal etmiş sayılan kadınlara verilecek 'ceza'ya karar veren aile meclisinin emriyle hareket ederler. Gelenek, hemen her zaman, hayatlarını nasıl sürdüreceklerine karar verme cüretinde bulunan kadınlara yönelik vahşetin bir bahanesi haline gelir. Şiddetin önde gelen nedeni, kadınların hayatın her alanında erkeklerle eşit olmasını yadsıyan ayrımcılıktır."
Devletin sorumluluğu
Raporda, kadınların haklarını korumakta yetersiz kalan devletlerin, "şiddeti önlemede, uygun cezai yaptırımlar getirmede ve telafi sağlamakta yetersiz kalmalarından dolayı şiddetten sorumlu tutulabilecekleri" de vurgulandı:
* Kadınlara yönelik şiddeti, topluluk liderleri, hükümet ve yargı hoşgörmekte, hatta onaylanmaktadır. Kadınların şikayetleri; öldürülmeleri ya da intihar gibi görünen ölümleri hakkında yetkililer seyrek olarak ayrıntılı soruşturmalar yürütmektedir. Mahkemeler kurbanıyla evlenmeyi kabul eden tecavüzcülere ceza indirimine gitmektedir.
* Devlet, kamu görevlilerinin, özel kişilerin ve grupların uyguladığı şiddete karşı kadınları korumakla görevlidir. Uluslararası insan hakları hukukuna göre devletler, kadınların eşitlik, yaşam, özgürlük ve güvenlik haklarını, ayrımcılık, işkence ve zalimane, insanlık dışı ya da onur kırıcı muameleye maruz kalmama hakkını güvence altına almak için gereken önlemleri almak zorundadır.
Yasalar hayata geçirilemiyor
Kadınlara yasal koruma sağlanmasına ilişkin yasa tekliflerinin güç kazandığını hatırlatan raporda, Türk Ceza Yasası'nda yapılan düzenlemelere dikkat çekilirken, mevcut yasal mevzuatı uygulamadaki aksaklıklara da değinildi:
* Polis, kadınlara yönelik şiddetin faillerini kovuşturmakta yetersiz kalıyor. Kadınlar şikayette bulunmaya cesaretlendirilmiyorlar; öç almak isteyen kocalarına ya da akrabalarına karşı koruma alamıyorlar.
* Kadınlara yönelik şiddetin sorumluları, nadiren adalet önüne çıkarılıyor. Mahkemeler yasaları uygulamada yetersiz davranıyor; saldırıya uğrayan, tecavüz edilen ya da öldürülen kadınları sorumlu tutmaya, saldırganlara ise namus gerekçesiyle daha az sorumluluk bahşetmeye devam ediyor.
Hükümete tavsiyeler
Kadınlara yönelik şiddetin tüm dünyada aşk, kıskançlık, tutku, namus ya da gelenek bahaneleriyle mazur görüldüğüne değinen Af Örgütü, bunların şiddete gerekçe olamayacağını vurguladı; kadınlara yönelik şiddetin önlenebilmesi için hükümete tavsiyelerde bulundu:
* Kadınlara karşı şiddetin önlenmesinde yetersiz kalındığında, bu kayda geçirilsin ve izlensin.
* Polis, yargı ve öteki kamu görevlileri, kadınlara yönelik şiddet ya da tehdit iddialarına karşı derhal ve etkin bir şekilde harekete geçsin.
* Şiddet uygulayan eşlerinden ya da ailelerinden kaçan kadınlar için daha fazla sığınma evi açılsın. Bu kadınların hukuki mekanizmalara, uygun sağlık bakımına derhal ulaşabilmeleri sağlansın.
* Yetkililer, kadınların kendi yaşamları konusunda karar verme hakları -eş seçimleri, cinselliklerini nasıl ifade edecekleri, hareket serbestlikleri ile ekonomik ve sosyal haklara erişmeleri, siyasal yaşama katılımları, hatta evi terk etme hakları- üzerindeki kısıtlamaların sona erdirilmesi konusunda kadın gruplarıyla işbirliği yapsın. (BB/YS)