15 Temmuz darbe girişimi sırasında İstanbul’daki Tuzla Orhanlı Gişeleri’nde bulunan Hava Harp Okulu öğrencileri, yargılandıkları davada karar öncesi son savunmalarını yaptı.
Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi karşısındaki binada kurulan İstanbul 28. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 2 ve 3 Nisan’da görülen duruşmalara, 65 sanık ve avukatları katıldı. Duruşmalarda, 15 Şubat’ta Savcı Orhan Uzun’un esas hakkında mütalaasına karşı savunmalar yapıldı.
Savunmada öne çıkan başlıklar, “öğrencilerin emirleri uygulamakla yükümlü oldukları için eylemlerinden sorumlu tutulamayacağı, savcılığın mütalaasındaki ifadelerin somut delillere dayanmaması, delillerin eksikliği, talep edilen balistik incelemenin yapılmaması ve kamera kayıtlarının incelenmemesi” oldu.
Tutuklu 65 sanık ve avukatları beraat talep etti.
Davanın görülmesine bugün devam ediliyor.
Mahkeme heyetinde şu isimler yer alıyor: Başkan: Ersin Özaslan, Üye: Serkan Yoğurtçu, Muhsin Onay.
Ne olmuştu? |
15 Temmuz 2016’da darbe girişiminin olduğu gün Yalova’da kampta olan öğrenciler, Binbaşı Ferhat Günay’ın emriyle iki ayrı otobüse bindirilip Sabiha Gökçen Havaalanına doğru yola çıktıklarında Orhanlı gişelerinde trafiğe takılıp araçtan inmek zorunda kalmışlardı. Polisin ve sivillerin bulunduğu bölgede çıkan çatışmada dört kişi öldü, 33 kişi yaralandı. Olay sırasında polise teslim olan Hava Harp Okulu öğrencileri 21 aydır tutuklu yargılanıyor. Savcı Uzun mütalaasında, 65 sanıktan 63’ünün “Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırılmasını talep etmiş, araç kullanan iki sözleşmeli erin ise beraatını istemişti. |
“Emre uymak zorundaydılar”
2 Nisan’da saat 10:00’da başlayan duruşmada söz alan Avukat Miktat Baysal mütalaada yer alan suçlamaların somut delillere dayanmadığını belirtti. Askeri öğrencilerin o gün komutanlarının emrine uymaktan başka bir seçenekleri olmadığını, öğrencilerin ise o gün tek uydukları emirin “otobüse bin” ve “otobüsten in” emirleri olduğunu söyledi.
“Mantığın bittiği yerde askerlik başlar” sözüyle savunmasına devam eden Baysal, Anayasa’nın 137. Maddesini ve TCK 24. maddesini öne sürerek sanıkların beraatını talep etti.
Anayasa 137. madde ve TCK 24. maddede ne var? |
Anayasa 137. Madde- Kamu hizmetlerinde herhangi bir sıfat ve suretle çalışmakta olan kimse, üstünden aldığı emri, yönetmelik, tüzük, kanun veya Anayasa hükümlerine aykırı görürse, yerine getirmez ve bu aykırılığı o emri verene bildirir. Ancak, üstü emrinde ısrar eder ve bu emrini yazı ile yenilerse, emir yerine getirilir; bu halde, emri yerine getiren sorumlu olmaz. Konusu suç teşkil eden emir, hiçbir suretle yerine getirilmez; yerine getiren kimse sorumluluktan kurtulamaz. Askerî hizmetlerin görülmesi ve acele hallerde kamu düzeni ve kamu güvenliğinin korunması için kanunla gösterilen istisnalar saklıdır. TCK Madde 24 - (1) Kanunun hükmünü yerine getiren kimseye ceza verilmez. (2) Yetkili bir merciden verilip, yerine getirilmesi görev gereği zorunlu olan bir emri uygulayan sorumlu olmaz. (3) Konusu suç teşkil eden emir hiçbir surette yerine getirilemez. Aksi takdirde yerine getiren ile emri veren sorumlu olur. (4) Emrin, hukuka uygunluğunun denetlenmesinin kanun tarafından engellendiği hâllerde, yerine getirilmesinden emri veren sorumlu olur. |
“Mütalaa, niyet okunarak hazırlanmış”
Avukat Hilal Eda Gürbudak da savcılığın müşteki ifadelerini dikkate almadan esas hakkındaki mütalaasını verdiğini öne sürdü, “Dosyalardaki eksiklikler öğrencilerin aleyhine mütalaada doldurulmuştur” dedi. Müşteki ifadelerinin ise somut delillerle eşleştirilmediğini öne sürdü.
Gürbudak şunları söyledi: “Müşteki A.B. başka kişilerin silahından çıkan kurşunlar ile yaralanmıştır. Askerin elinde olan tüm silahların polisler tarafından alındığı göz önünde bulundurulursa hangi silah ile ateş edildiğinin belirlenmemesi nasıl mümkündür? Yaralanan müşteki A.B. askeri öğrencilerin elinde bulunan G3 silahıyla vurulmamıştır. Savcılık bu çelişkiyi nasıl açıklamaktadır?”
Sonrasında söz alan Avukat Meliha Mutlu delillerin sağlıklı bir şekilde toplanmadığını, mahkemeye sunulan kamera kayıtlarının incelenmesi, balistik incelemenin yapılması gibi önerilerin ise mahkeme heyeti tarafından reddedildiğini belirtti, “Niyet okuma ile hazırlanmış mütalaaları kabul etmemiz mümkün değildir” dedi.
“Mahkeme karardan önce delilleri incelemeli”
Sanık avukatlarından Tuncay Kılıç, “belge delilleri, bilgi delilleri ile karşılaştırıldığında daha güçlü olmalıdır” diyerek mütalaadaki maddi bilgilerin eksikliği üzerine odaklandı.
Sonrasında mahkeme tarafından inceleme talebi reddedilen kamera kayıtları hakkında konuştu.
Görüntülere göre öğrencilerin otobüsten inmesi sonrasında ateş altında kaldıklarını, öğrencilerin bir kısmının geri geri sürünmek vasıtasıyla geri çekildiklerini öne sürdü. Kamera kayıtlarında gözüken gişe yakınında duran siyah bir araç tarafından sivillere ve polislere ateş açıldığını belirten Kılıç, bir karar vermeden önce bu kayıtların mahkeme tarafından incelenmesi gerektiğini öne sürdü.
“Alet edilmeye çalışıldım ama dahil olmadım”
Sanık avukatlarının açıklamalarından sonra Orhanlı Gişeleri’nde gözaltına alınıp tutuklanmış olan Hava Harp Okulu öğrencileri savunma yaptı.
Bir Hava Harp Okulu öğrencisi, “Kalkışmaya alet edilmeye çalışıldım. Ancak dahil olmadım. Harbiyeli halimle üzerimize ateş açılmaya başladığında oradan uzaklaşmaya çalışmam ise bunun kanıtıdır. 21 aydır Silivri’de başım dik bir şekilde yürüyebiliyorsam bu yüzdendir” dedi. Kendisine yöneltilen, “telefonun yanında olmasından dolayı darbeden önceden haberi olduğu” suçlamasını da reddetti.
“Polise ‘Bizim de canımız tehlikede’ dedik”
Başka bir tutuklu askeri öğrenci ise savunmasında şunları söyledi:
“Öğrencilerin önceden belirlendiği iddia ediliyor. Ancak böyle bir durum söz konusu değil. Yer alan listede ‘50 Harbiyeli’ denilerek Harbiyeliler sadece sayı ile ifade ediliyor. Bu da bizim özel bir durum ile seçilmediğimizin kanıtıdır.
“Araçtan indirildiğimiz zaman yoğun bir ateş altında kaldık. O sırada bizden birileri yaralandı. Ben de ters istikamette havaya üç el ateş ettim. Sebebi ise yerdeki yaralıyı alabilmek için bize açılan ateşi durdurabilmekti. Polisler ilk geldiği zaman ‘bizim de canımız tehlikede bizi buradan kurtarın’ diyen de ben ve en öndeki birkaç arkadaşımdı.”
“Binali Yıldırım’a darbeci diyebilir miyiz?”
“Komutan Ferhat Günay ile telefonda konuştum. Bize emir olarak orada durmamızı söylemesine rağmen telefonu kapatıp risk alarak yanımdaki kişilere ‘Teslim olun diyor’ dedim.
“Tarihte ilk defa bir darbe girişiminden dolayı hiçbir rütbesi olmayan öğrenciler yargılanıyor. 1980 darbesine bakacak olursak, şu anki başbakanımız Binali Yıldırım ‘80 darbesinde askermiş. Komutanlarının isteği üzerine askeri yürüyüşte yer almış. Peki, bu durumda biz başbakanımıza darbeci diyebilir miyiz? Hayır. Ona darbeci diyemediğimiz gibi bize de denilmemeli.”
“Silivri’de iki kişilik tuvaleti 30 kişi kullanıyoruz”
Hava Harp Okulu öğrencilerinden bir sanık tutuklu bulundukları cezaevindeki koşullara değindi:
“Silivri’de şu anda üç metrekareye bir insan düşüyor. Yedi kişi tasarlanmış koğuşlarda 30 kişi kalıyoruz. İki kişilik olan tuvaletleri 30 kişi kullanıyoruz. Tedavi olamıyoruz. Hastaneye gitmek için iki, üç ay bekletiliyoruz.”
“Kime, neyi, niçin kanıtlamaya çalışıyorum?”
Başka bir askeri öğrenci ise şunları söyledi:
“Ben komutanlarıma güvenerek emirlerini takip etmem benim yanlışım değil. Asıl yanlışı böyle insanları bizim başımıza atayanlar yaptı. Kamera kayıtlarında da gözüken siyah araç neden araştırılmamıştır? Araçtan kaleşnikof ile ateş açtığı belirtilirken bu neden göz ardı edilmektedir? Olağandışı bir şekilde yargılanıyorum.
“Somut delil olmamasından dolayı masumiyetimi kanıtlamak için çırpınıyorum. Kime, neyi, niçin kanıtlamaya çalışıyorum? Gözümü kırpmadan kendimi feda edeceğim insanlar bir gecede beni vatan haini ilan etti. Şu anda ise geçmişe ait kinlerini boşaltıyorlar. Geçmişin hesabı henüz bir geçmişi olmayan 20, 21 yaşındaki bizlerden sorulmaktadır.” (EÜ/AS)