İktisatçılar Haftası'nın üçüncü gününde de Türkiye'nin yatırım yapmak yerine faizle gelişmeye çalışan bir ülke olduğu dile getirilirken, yatırım yapmadan kalkınmanın imkansızlığı vurgulandı. Konuşmalar sırasında, en önemli yatırımın insana yapılan yatırım olduğu da dillendirildi.
The Marmara Oteli'nde dün gerçekleştirilen oturumun açılış konuşmasını Prof. Dr. Oktar Türel yaptı. Prof. Dr. Mithat Melen tarafından yönetilen oturumda, İstanbul Sanayi Odası (İSO) Yönetim Kurulu üyesi Necati Arıkan , Prof. Dr. Atilla Sönmez , Prof. Dr. Ergun Türkcan ve Prof. Dr. Nurhan Yentürk söz aldı.
İSO Yönetim Kurulu üyesi Necati Arıkan , Türkiye'nin Avrupa Birliği (AB), Orta Avrupa, Balkanlar, Kuzey Afrika ve Uzakdoğu'da önemli pazar payı elde edebileceğini belirtirken, korumacılık tedbirlerinin uygulanmamasını, Türkiye'nin önemli bir dezavantajı olarak değerlendirdi.
Hem fırsat hem risk
Küreselleşmenin Türkiye ekonomisi için hem fırsat hem de risk olduğunu vurgulayan Arıkan, Türkiye pazarının büyüklüğünün değerlendirilmesi gerektiğini söyledi. Arıkan, orta vadede İran, Irak, Suriye pazarlarının açılacağını belirtirken, bilgisayar teknolojisindeki ve internet alanındaki gelişmelerin de gelişmiş ülkelerle aramızdaki farkın kapatılması için önemli bir fırsat olduğunu belirtti.
Problemler
Arıkan, Türkiye'nin yakın gelecekte Orta Asya'nın enerji hatlarını Avrupa'ya ulaştıran bir terminal haline gelebileceğini vurguladı. Konuşma sırasında, Avrupa ülkelerindeki özelleştirme politikaları da Türkiye'nin Pazar payını artırması için önemli bir avantaj olarak değerlendirilirken, uluslararası rekabet ortamı, makroekonomik problemler ve dünya ekonomisinde ortaya çıkan krizler de Türkiye'nin karşılaşabileceği riskler olarak ele alındı.
"Türkiye avantajlarını değerlendiremiyor"
Türkiye'nin müteşebbise, yetişmiş elemana ve düşük personel maliyetine sahip olmasına rağmen, istikrarsızlık, kaynak yetersizliği, istihdam sorunu ve Araştırma Geliştirme (ARGE) altyapısındaki yetersizlikler nedeniyle başarısız bir yatırımcı olduğunu vurgulayan Arıkan, dünyayla rekabet edebilmek için sanayide odaklaşma politikası uygulanması gerektiğini söyledi.
Marka yaratmak
Arıkan, pazarlarda kalıcı olmak için marka yaratılmasının ve dağıtım kanallarına hakim olunmasının önemine işaret etti. Arıkan, teknoloji ve ARGE geliştirmenin önemine de değindiği konuşmasında, "Orta Asya ve AB pazarına girmeye hazırlanmalıyız. Finans sektöründeki açığı kapatmak için Türkiye'ye yabancı sermaye çekmek gerekiyor. Bunun için de yatırım ortamı hazırlamak, emek yoğun sektörlerden moda değeri olan, marka değeri olan, teknoloji yaratacak, katma değeri olan ürünlere kaymamız gerekiyor" dedi.
İnsana yatırım
İnsana yatırımın önemini vurgulayan Arıkan, "Rekabet ediyoruz. Rekabet eden şirketler değil insanlar. Dolayısıyla eğitime çok önem vermeliyiz. Ancak eğitimle rekabette öne geçebiliriz" dedi. Arıkan, Küçük ve Orta Büyüklükte İşletmeler'le (KOBİ) ilgili olarak da, KOBİ'lerin desteklenmesi, ortak pazara, teknolojiye yönlendirilmesi ve kendi aralarında birleşmelerinin teşvik edilmesi gerektiğini söyledi.
"Yatırım azlığından değil, israftan"
ODTÜ öğretim üyesi Prof. Dr. Atilla Sönmez ise, Türkiye'deki yatırım açlığının yatırım azlığından değil, israflı yatırım yapılmasından kaynaklandığını söyledi. Gayri Safi Milli Hasıla'nın (GSMH) yüzde 20-25'inin yatırımlara ayrıldığını belirten Sönmez, hem kamu sektöründe hem de özel sektörde yatırımların yanlış değerlendirildiğini vurguladı.
Karşılaştırma
Sönmez, Doğu Avrupa ülkeleri ile Türkiye'yi karşılaştırdığı konuşmasında, bu ülkelerin 1960'lara kadar ithal ikamesi politikasıyla yönetildiğini, ancak bunun sadece 1.5 yıllık bir kalkınma planı olarak görüldüğünü söyledi. Sönmez, "Ancak Türkiye'de bu durum sürekli bir politika haline getirildi. Doğu Asya ülkelerinde 1960'lardan sonra ihracat geliştirilirken teknoloji ve altyapı da gelişti. Buralarda, kalkınma politikasına halkın uzun süreli desteğini sağlamak ve teknolojik altyapıyı geliştirmek amacıyla yatırım yapıldı" dedi. Sönmez, Doğu Avrupa ülkelerinde altyapı yatırımlarının borçlanarak finanse edilmesinin yasaklandığını söylerken, imalat sektörü yatırımlarının önemine de değindi. "İmalat sektöründe gelişme sağlanamazsa istihdam sorumluluğu özel sektörlere kalır" diyen Sönmez, "İstihdam ve teknoloji orta ölçekli şirketlerde daha fazla geliştirilir. Dolayısıyla orta ölçekli şirketlere önem vermek gerekir" dedi.
"Yatırım ve devlet arasındaki ilişki müstehcen "
Prof. Dr. Ergun Türkcan ise, "Yatırım ve devlet arasındaki ilişki günümüzde biraz müstehcen bir hal aldı" sözleriyle başladığı konuşmasını şöyle sürdürdü: "Dünya ülkelerine baktığımızda, 'kaybeden kazanır' modelinin geçerli olduğunu görüyoruz. Kaybetmeyi göze almayan ülkeler, ekonomik anlamda hiçbir şey kazanamaz. Toplumsal aklımız olsa, bu krizi bir fırsat olarak değerlendirebilirdik." "Sanayideki çıraklık dönemini ustalık dönemine çevirebilmek için teknoloji üretmek gerekir" diyen Türkcan, "Toplumsal adrenalinin yükseldiği durumlarda ortaya çıkan enerjiyle risk alıp sıçrama yapmalıyız. Çok ciddi baskı altında teknoloji üretip yatırım yapmalıyız. Türkiye'nin parası var. Ama bu parayı yatırıma çevirmiyor. Türkiye kaynak eksikliğinden değil, toplumsal aklı olmadığı için fakir" dedi. (BB/YÖ)