Düşünce Suçu(!?)na Karşı Girişim’in iki yılda bir düzenlediği "Düşünce Özgürlüğü için İstanbul Buluşmaları"nın 13'üncüsü bugün (5 Haziran) gerçekleştirilen ikinci oturumla son buldu.
Türkiye saatiyle 13.00'da başlayan etkinlikte ilk olarak Türkiye’den olaylar ve tanıklar dinlendi.
Din ve inanç özgürlüğü konusunda Furkan Vakfı’ndan Semra Kuytul, cezasızlık konusunda annesi Emine Şenyaşar ile birlikte adalet nöbetini sürdüren Ferit Şenyaşar, toplantı ve gösteri hakkı konusunda Van’daki eylem yasaklarıyla ilgili Van Barosu Başkan Yardımcısı Hamza Çiftçi ve sanat-sansür konusunda ise Nû Jîn belgeseli nedeniyle 2 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırılan yönetmen Veysi Altay konuştu.
Kuytul: Baskının olduğu memlekette huzur olmaz
Semra Kuytul, Alparslan Kuytul’un 9 Mayıs’tan bu yana tutuklu olduğunu hatırlatarak Adana’da yaptırılmayan eylemlerinden bahsetti:
Mücadelemiz Alparslan Kuytul’a ya da 8 tutuklu kardeşimize özgürlük davasından öte bir noktaya taşındı. Biz haksızlığa uğradığımızı dile getirme mücadelesi veriyoruz. İfade özgürlüğü mücadelesi veriyoruz. Anayasal haklarımızı kullanabilmenin mücadelesini veriyoruz.
Çok yönlü bir abluka altındayız. Bir yönüyle zulme uğruyoruz, bir yönüyle de zulme uğradığımızı duyurmamızı engellemek için de baskıya uğruyoruz.
Biz eylem yaparken bir vatandaş polise ‘Bu insanlara neden böyle zulmediyorsunuz?’ dediği için polisten şiddet görebiliyor. Bir vatandaş kendini ifade etti, bunun için insan dövülür mü? Böyle bir baskı var. Esnafa soruyorsunuz bir sıkıntınız var mı diye, ‘Hayat pahalı’ demeye korkuyor. Böyle bir baskının olduğu memlekette huzur olmaz. Böyle bir diktatörlüğün olduğu memlekette ezilmiş insanlar olur.
Şenyaşar: 4 yıl geçti, dosyada hala gizlilik var
Ferit Şenyaşar, kardeşlerinin ve babasının 14 Haziran 2018’te Urfa Suruç’ta AKP Milletvekili İbrahim Halil Yıldız'ın seçim çalışmaları sırasında nasıl öldürüldüğünü ve sonrasındaki cezasızlığı anlattı:
Hastanedeki katliam sağlık çalışanlarının, kolluk kuvvetlerinin gözü önünde yapıldı. Kolluk kuvveti görevini yapmadı. Kardeşlerim, babam öldü. Üstünden 4 yıl süre geçti. 9 dosya savcısı değişti. Davayla ilgili hala gizlilik kararı var.
Sırf katliamı yapan iktidar partisinin milletvekili olduğu için bir kardeşimiz 4 yıldır tek kişilik hücrede tutuklu. Tüm bu hukuksuzluklara karşı adliye önünde bir nöbete başladık. Nöbetimiz bugün 443. gününde.
Biz adalet istiyoruz. Biz bu hukuksuzluğun, bu adaletsizliğin bir an önce giderilmesini istiyoruz. Adalet gelene kadar da adliye önünde mücadelemize devam edeceğiz.
Çiftçi: Van’da Yasaklar asli, özgürlükler istisna oldu
Van Barosu Başkan Yardımcısı Hamza Çiftçi, kentte 15 Temmuz Darbe Girişiminden beridir devam eden etkinlik ve eylem yasaklarıyla ilgili konuştu. Bunun fiili bir OHAL olduğunu söyledi:
5 yılı aşkın süredir Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’yle (AİHS) güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı valiliğin yasaklama kararlarıyla ihlal ediliyor. Yasaklama kararlarının bir kısmını baro olarak yargıya taşıdık ancak idari yargı davalarımızı reddetti.
Güvenlikçi politikalarla hakkın sınırlanması Anayasa ve ölçülülük ilkesine aykırı. Yasa valiliklere sadece belirli bir toplantıyı yasaklama yetkisi verirken Van Valiliği henüz var olmamış, henüz planlanmamış, henüz tasarlanmamış bir toplantıyı, bir basın açıklamasını, bir yürüyüşü yasaklıyor. Bu yasal olmadığı gibi suç.
Demokratik düzenlerde özgürlükle asli, yasaklar istisnadır. Ancak Van’da durum tam tersi. Yasaklar asli, özgürlükler istisna oldu.
Altay: Hakim neye ceza verdiğini bilmiyordu
Yönetmen Veysi Altay da 2015’te çektiği Nû Jîn belgeseli nedeniyle 2 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırıldığını ve yurtdışına çıkış yasağı nedeniyle kendi filmlerinin gösterimine giremediğini söylüyor:
Nû Jîn’i çektikten sonra İstanbul’da ve çeşitli yerlerde filmi gösterdik. Batman’da filmin afişleri toplatıldı. O dönemde Dicle Anter de gösterimin yapılacağı sinemanın yöneticisiydi. Afiş toplatıldı ama filmi gösterdik. Herhangi bir sorun da çıkmamıştı. Bir süre sonra emniyetten arandım ve ifadeye çağrıldım.
Savcılığa gittiğimde bana böyle bir soruşturma ya da davanın olmadığı söylendi. Ancak bu olaydan 1 sene sonra hakkımda dava açıldı. Dava yaklaşık 2 sene sürdü. İki sene sonrasında Dicle Anter’e hiçbir alakasının olmamasına rağmen 2 yıl 1 ay bana da 2 yıl 6 ay ceza verdiler ve yurtdışına çıkış yasağı koydular.
Ceza çıktığınca yurtdışına bir festivaldeydim. Türkiye’ye geri döndüm ve 3 yıl bir daha yurtdışına çıkamadım. Kendi filmlerimin gösterimine gidemedim.
Cezayı istinafa götürdük, karar bozuldu. Sonraki yargılama sürecinde 1 yıl 15 güne indi. Yurt dışı yasağı da kalktı. Ancak bunu da istinafa taşıdık. Çünkü ceza verdikleri şeyin filmle bir alakası yoktu. Bahsettikleri şeyin bir belirginliği yok. Hatta hakimin de neye ceza verdiğine dair bir fikri yok bence. Filmi izlememişlerdi.
Türkiye’de ifade özgürlüğünün durumu
Oturumda daha sonra Türkiye’de ifade özgürlüğü tartışıldı. İHD’den Öztürk Türkdoğan, TİHV’den Çoşkun Üsterci, MAZLUMDER’den Kaya Kartal, Hak İnisiyatifi’den Fatma Bostan, PEN Türkiye’den Halil İbrahim Özcan, Türkiye Yayıncılar Birliği’nden Kenan Kocatürk, Hafıza Merkezi’nden Murat Çelikkan ve TESEV’den Bekir Ağırdır’ın konuşmacı olarak yer aldığı konunun moderatörlüğünü de Prof. Dr. Turgut Tarhanlı yaptı.
Tarhanlı “Terörle Mücadele Kanunu (TMK), ceza kanunun oldukça çile yaratmış olan hükümlerinin 1991’de lağvedilmesi karşısında getirildi. O dönem Bülent Tanör ‘TMK adete yeni bir gölge anayasa oluşturuyor’ demişti. Bugün de halen Türkiye’nin insan hakları sorununda çok farklı lehçelerde bir olgular kümesiyle karşı karşıyayız” dedi ve sözü konuklara bıraktı.
Türkdoğan: Son 6 yılda 1 milyon 700 bin soruşturma
İlk olarak konuşan Öztürk Türkdoğan şunları söyledi:
"TMK ilk çıktığında Çağdaş Hukukçular Derneği demir kafes değimini kullanmıştı. Maalesef şu anda insan hakları savunucuları başta olmak üzere Türkiye’de siyasi ve toplumsal muhalefet üzerinde demir kafes örtüsü var. TMK’deki terör tanımının belirsizliği her fırsatta kullanılıyor ve son 6 yılda neredeyse 1 milyon 700 binden fazla insana terör soruşturması açılmış durumda.
"Türkiye’de şiddete başvuranla başvurmayan arasında yasalar nezdinde bir ayrım yapılmadığından herkes çok şıklıkla bu suçlamayla karşılaşabiliyor. Bu çok yaygın ve ifade özgürlüğünü tehdit eden bir durum."
Türkdoğan Türk Ceza Kanunu’nda ifade özgürlüğünü ihlal eden diğer maddeleri de ‘Cumhurbaşkanına hakaret (TCK 299), ve Türk milletini, Türkiye Cumhuriyeti devletini, devletin kurum ve organlarını aşağılama suçu (TCK 301) olarak sıraladı.
Türkdoğan Meclis’e gelen ‘dezenformasyon yasası’nın da ifade özgürlüğü kısıtlayıcı bir konumda olduğunu belirterek “Rejim artık neredeyse kendini ifade özgürlüğünü tamamen yok edecek bir konumlandırmaya doğru götürüyor” dedi.
Kaya Kartal da “Terörle mücadele kanunu kapsamındaki yargılamaların çoğunlukla muhalifleri sindirme aracı olmaktan öte bir anlamı olmadığını görüyoruz. Bu eskiden beri böyleydi ama son yıllar da yaygınlaştı” diye konuştu.
Bostan: Türkiye 17 yılda 59 basamak kaybetti
Fatma Bostan, Sınır Tanımayan Gazeteciler’in (RSF) Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi'ne atıf yaparak konuşmasına başladı. Türkiye’nin endekste 149. sırada olduğunu hatırlatarak “2005’te 90. sırada olduğumuzu düşünürsek git gide hem de 59 sıra düşerek bu konuma geldik. RSF, Türkiye’nin kötüye gidişinin ne kadar hızlı olduğu bize gösteriyor” dedi.
Kocatürk: Yayınlama özgürlüğüne müdahalaler
Kenan Kocatürk ise düşünce ve ifade özgürlüğünün yanında ‘yayınlama özgürlüğünü’nün de eklenmesinin gerektiğini belirtti.
"Yayıncılığımız her yıl katlanarak artan sorunlarla yüz yüze kalıyor” diyen Kocatürk şöyle devam etti:
Gittikçe artan ekonomik koşuların ağırlığının yanı sıra okuma hakkına açıkça saldırıda bulunan, üretimlerine engel olan, sansür hatta otosansüre dönüşen bir durumla mücadele ediyoruz.
Ne yazık ki mücadele ettiğimiz temel sorunların başında düşünce ve ifade özgürlüğünün önündeki engellerle birlikte yayınlanma özgürlüğünün önündeki yasaklar, yasal zorluklar ve baskılarla karşı karşıya geliyor.
Toplatma ve dağıtımı engelleme kararlarıyla birlikte yazar ve yayınevlerinin yargılandığı davalar geçtiğimiz yılda artıştaydı.
Yine kitap yoluyla hakaret edildiği gerekçesiyle açılan davalarda artış oldu. Dağıtım ve satış yasağının hak sahibi yayınevi ve yazarlara tebliğ edilmemesinden kaynaklı hak ihlalleri yaşandı.
Hapishanelerde süreli yayınlarda ve kitaba erişimde yaşanan hak ihlalleri yaşanıyor. Yine Muzır Neşriyattan Koruma Kurulu’nun muzır neşriyat kararları hak ihlallerinde en çok yer tutan şeylerden bir tanesi.”
Ağırdır: Sadece engelleneni değil toplumu etkiliyor
Bekir Ağırdır “Öyle bir konu konuşuyoruz ki Türkiye’de ifade özgürlüğü markalaşmış bir sorun. Hep böyle oldu ama giderek iyiye doğru gideceğine giderek kötüye doğru gidiyor” dedi.
Ağırdır “Güncel olarak bakacak olursak dünyada bir pandemi yaşandı. Ancak biz Türkiye’de pandemiye dair verileri bile doğru öğrenemedik. İfade özgürlüğünün bir bacağı bilgi edinme, haber alma, bilme hakkımız. İfade özgürlüğü üzerindeki kısıtlar sadece konuşanı ya da o fikrin sahibini etkilemiyor. Toplumu etkiliyor. Bizi etkileyen kararlar hakkında bilgi edinme hakkımız da elimizden alınıyor. Hakikatle ilişkimiz bozuluyor” diye konuştu.
Tanıklıklarla devam etti
Bu konunun tartışılmasından sonra Kazdağı Koruma Derneği’nden Süheyla Doğan ekoloji mücadelesindeki tanıklığını, şair Yılmaz Odabaşı ‘cumhurbaşkanına hakaret’ten açılan davalara ilişkin tanıklığını, Oktay Candemir ise kendisine açılan ifade özgürlüğü davalarıyla ilgili tanıklığını anlattı. Gökhan Biçici de internet özgürlüğü üzerine konuştu.
Son olaraksa Prof. Dr. Yaman Akdeniz’in moderatörlüğünde Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nden Sibel Güneş, Türkiye Gazeteciler Sendikası’dan Gökhan Durmuş, bianet’ten Nadire Mater, MLSA’dan Veysel Ok, P24’ten Fatma Demirelli ve Faruk Bildirici “bilgiye erişim, medyada ve sosyal medyada ifade özgürlüğü”nü konuştu. Konu Meclis’teki dezenformasyon yasası üzerinden tartışıldı.
Oturumun tamamını buradan izleyebilirsiniz.
TIKLAYIN - Yurtta ve dünyada ifade özgürlüğü: "Her sene daha karanlık bir tablo"
(HA)