Oyuncu Derya Alabora , "Bunun bir kadının eteği kısa olduğu için cezalandırılmasından farkı nedir? Etek boyunun uzatılmasını isteyenler gericilikle itham edilirken, türban taktığı için bir kadının aktif siyasetten uzaklaştırılmasını istemek de gericilik değil midir?" sözleriyle tepkisini dile getirdi.
Prof. Dr. Nilüfer Narlı ise, türbanı siyasi İslamı ölçmek için önemli bir parametre olarak nitelendirirken, türbanın sadece kadınların kullandığı bir sembol olduğuna dikkat çekerek, aynı ideolojiye sahip erkeklerin parti içindeki görevlerini özgürce sürdürdüklerine dikkat çekti.
Konuyla ilgili olarak bianet'e yansıyan değişik tepkiler şöyle:
Derya Alabora (sanatçı): "İlerici kabul edilen zihniyet de gerici kabul edilenden farksız"
Bu tip uygulamalar demokrasi ile bağdaşmaz. Vatandaşlar, özgürce parti kurabilme hakkına sahip olabilmelidir. Siyasi görüşlerini paylaşmasam da, her kesimin kendisini ifade edebilmesi gerektiğini düşünüyorum. Partiler sürekli kapatılıyor, sonra yeniden açılıyor. Bu bir oyun gibi ve çok saçma. Bir de bütün bunların üstüne 6 kadın kurucu üyenin, kıyafetleri ve türbanlı olmaları nedeniyle üyelikten çıkartılmak istenmesi iyice anlamsız. Bir kadın, türbanını çıkardığında görüşleri mi değişiyor? Sonra devlet yönetimiyle bağdaşmayan komik olaylar yaşanıyor. İnsanlar peruk takıyor. Bunun, bir kadının eteğinin kısa olması nedeniyle cezalandırılmasından farkı nedir? Etek boyunun uzatılmasını isteyenler gericilikle itham ediliyorlar . Ancak, türban konusu, ilerici kabul edilen zihniyetin de gerici kabul edilenle hiçbir farkı olmadığını gösteriyor.
Jülide Kural (sanatçı): "Kadın olarak karşılaştığımız baskı bir başka biçimiyle gündemde"
Bu uygulama hukukla siyasetin birbirine karıştırılmasıyla ilgili. Kurucu üyeler türbanlı ya da türbansız olabilirler. Anayasal bir problem yok. Tamamen siyasal bir tavır olarak değerlendiriyorum. Ayrıca, kadın kurucu üyelerin türbanları, kıyafetleri nedeniyle böyle bir ayrımcılıkla karşılaşması da beni rahatsız ediyor. AKP olayında, kadın olarak sürekli karşılaştığımız baskı bir başka biçimiyle yeniden gündeme geliyor. İdeolojik olarak AKP'nin kurucu üyeleriyle çok başka bir yaklaşıma ve dünya görüşüne sahip olmama rağmen, bu konuda pek çok ortak noktamız bulunduğunu görüyor, kendimi onlara yakın hissediyorum.
Pınar Selek: "Kadınları politikalarına alet ediyorlar"
Bu olayın iki boyutu var. Birisi kadınlara ilişkin boyutu... Tarihin eski dönemlerinden beri erkek egemen sistem hep kadının bedenine müdahale etmiştir . Kadının kıyafeti, var olan politikaların bir uzantısı olmuştur. Bütün kurumların ve partilerin, kadınların kıyafetlerinden ve bedenlerinden ellerini çekmesi gerekir. Kadınlar, nasıl giyineceklerine kendileri karar verebilmeli. Kadın kıyafetinin ve bedeninin siyasal bir simge haline getirilmesi, kadının nesneleştirilmesidir.
Siyaset sahnesinde rol alan pek çok kesim, oy alabilmek için gerektiğinde türbanı öne çıkardı, gerektiğinde türbanı dışladı. AK Parti özelinde de bu durum çok net yaşanıyor. Aslında, insanların duygularıyla oynanıyor. 12 Eylül'den sonra imam hatip liselerinin geliştirilmesi, dini kurumların yaygınlaştırılması, yeşil kuşak politikalarının son derece güçlü verilmesi sonra da bunların canavar ilan edilerek dışlanması gündemde. Ancak her ne olursa olsun, her iki tarafın da kadını genel politikalarına alet etmeleri çok ters.
Prof. Dr. Nilüfer Narlı: "Siyasal İslamın sembolleri net olarak belirlensin"
Malezya ve Türkiye'de yaptığım araştırmalarda örtünme ve örtünmeme , başörtüsü tipleri ile islamcı ideolojiyi benimseme arasında korelasyon bulunduğu ortaya çıktı. Başörtüsünü sadece dindar olduğu için kullanan kadınların varlığı yadsınamaz bir gerçek. Özellikle kırsal alanda başörtüsü, kadının namusunun, geleneklerinin bir simgesi. Ancak, çalışmalarımız da gösterdi ki, kentsel alanda, türban biçimindeki başörtüsü ve çarşaf siyasal İslamı simgeler.
Türbanlı hanımların hemen hepsi islamcı harekete çok emek vermiş insanlardır. Recep Tayyip Erdoğan'ın onları kurucu üyeliğe seçmesinin önemli bir nedeni de, islamcı kesime"biz hala davaya sadığız" mesajını vermekti . Erdoğan, farklı kesimlere ulaşmak için diğer sosyal sınıfları temsil eden kadınları kurucu üyeliğe seçerken, türbanlı kadınlar da İslamcı çevreye bu mesajı veriyordu.
Yargıtay Başsavcısı Sabih Kanadoğlu da, türbanın İslamcı ideolojinin bir simgesi olduğu fikrinden yola çıkıyor. Fazilet Partisi'nin kapatılma gerekçelerini hatırlatarak, "partinin siyasal İslamla ilişkisini kesmek istiyorsanız, Erdoğan ve türbanlı kurucuların parti ile ilişkisini kesmelisiniz" diyor.
Bu noktada önemli bir sorun gündeme geliyor. Türban, İslamcı ideolojinin bir sembolü olarak kullanılıyor. Böyle bir ilişki olduğu gerçek. Ancak, bu ilişkide türban sayesinde kadını ayıklarken, aynı ideolojiye sahip erkekleri nasıl ayıklayacaklarını merak ediyorum. Türban, siyasi İslamı ölçmek için önemli bir parametredir. Ancak, yeterli bir parametre değildir . Siyasal İslamın sembollerinin net olarak belirlenmesi gerekir. Kimin siyasal İslamcı olarak tanımlanacağının objektif kriterlerinin tanımlanması gerekir. Yoksa, bu konuda ciddi hukuki karmaşa ve sorunlar yaşanır.
Yazar Karin Karakaşlı: "Daha fazla hak üretmeliyiz"
Bu sürekli tekrarlanan bir olay. Demokrasinin zaaflarından bir tanesi. Tam olarak demokrasiye ulaştığımızda bu sorunlar da ortadan kalkacak. Kadınların türban taktıkları için parti üyeliğinden çıkartılmasının istendiği günlerin geçmişte kalması için hep birlikte daha fazla hak üretmemiz gerekiyor.
Müge İplikçi (yazar): "Burada da kadınlar sancı çekiyor"
Türbanlı türbansız diye bir ayrım yapmaya gerek yok. Bu uygulama demokrasiyle bağdaşmıyor. Kendimi siyasi taraf olarak ortaya koymuyorum. Ancak, insanların türbanlı ya da türbansız olarak ayrılması çok anlamsız. Burada da kadınlar sancı çekiyor, bedel ödemek zorunda kalıyor. O kadınlarla aynı zihniyete sahip erkekler ise, parti içinde faaliyetlerini sürdürüyorlar... (BB/NU)