Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), Türkiye'de "sistematik" olarak işkence uygulandığını belirtiyor ve işkencenin kaldırılması için "kararlı bir siyasi iradenin desteklediği kapsamlı bir işkence önleme politikası ve programına ihtiyaç duyulduğunu" vurguluyor.
TİHV, işkenceyle ilgili yasal düzenlemeleri irdeleyerek, işkencenin nasıl önlenebileceğine dair önerilerini sıralıyor.
Vakıf, işkencenin önlenmesine karşı alınan tedbirleri ve önlenememesine neden olan sorunları şöyle sıralıyor:
* 26 Ağustos 1999'da işkence tanımı genişletilerek, verilecek cezaların üst sınırları arttırıldı. (Ancak Birleşmiş Milletler ve TİHV'nin esas aldığı Dünya Tabipleri Birliği işkence tanımına yine de yaklaşılamadı; cezaların alt sınırlarının değiştirilmemesi ise önemli bir sorun olarak gündemde yer almaktadır.)
* 6 Şubat 2002'de gözaltı süreleri "toplu suçlarda" 4 güne, OHAL bölgesinde ise 7 güne indirildi. (AİHS Madde 5'de ise gözaltına alınan herkes hemen yargıç önüne çıkarılmalıdır demektedir. Bu sebeple BM işkence özel raportörünün gözaltı süresinin dört günden fazla olmaması önerisi anlaşılamamaktadır- Öte yandan istendiğinde gözaltına alma resmi işlemlerinin yapılmaması ya da OHAL ile ilgili yasal düzenlemelerdeki 10'ar günlük süreler ile kişilerin cezaevlerinden ifade için yeniden alınacağı hükümlerine dayanarak fiilen gözaltı süreleri uzayabilmektedir.)
* Gözaltına alınanların derhal ve mutlaka kaydedilmesine ilişkin açık hükümler yoktur. (Uygulamada keyfiyet söz konusudur.)
* Gözaltı kayıtlarının açıklığı, şeffaflığına ilişkin açık hükümler yoktur. (Uygulamada açıklık sağlanmamaktadır.)
* Gözaltına alınanların yakınlarına derhal haber verme Anayasa'da sakınca bulunan haller dışında yer almasına karşın ilgili yasa ve yönetmeliklerde açık hüküm olarak yer almamaktadır. 26 Mart 2002 tarihinde Devlet Güvenlik Mahkemesi kapsamına giren "suçlar" için var olan engelleyici hüküm kaldırılmasına karşın, derhal bildirim zorunluluğu düzenlenmemiştir. (Uygulamada genel olarak haber verilmemektedir.)
* 26 Mart 2002'de DGM kapsamına giren "suçlar" için gözaltı sürecinde avukat ile görüşme ve sorguda avukat bulunması konusunda var olabilecek kısıtlılıkları kaldırmasına karşın, uygulamada çeşitli yöntemlerle istendiğinde uygulanamaz biçimler almaktadır.
* Gözaltına alınan kişilere gözaltının sonunda hekim muayenesinin gerçekleştirilmesi gereği çeşitli yönetmeliklerde yer almasına karşın uygulamada istendiğinde yine çeşitli yöntemlerle amaca aykırı biçimler gerçekleşmektedir. Dahası bu konu hekimlere yönelik baskının önemli zeminlerinden birini oluşturmaktadır.
* 1 Ekim 1998'de yürürlüğe giren Yakalama, Gözaltına Alma ve İfade Alma Yönetmeliği de dahil yakalama ve gözaltına alma yetkisi "suçüstü hali ve gecikmesinde sakınca bulunan diğer haller"de güvenlik görevlilerine verilmiştir. (Yasalarda yargı makamlarına verilmiş bir yetki olmasına karşın, adli kolluk görevlilerin olmadığı ülkemizde, bu durum güvenlik görevlilerine geniş bir keyfiyet alanı sağlamaktadır. ifade almak ise esas olarak güvenlik görevlilerin yetkisindedir.)
* 2 Aralık 1999'da Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun'da yapılan düzenlemeler ile işkence uyguladığı iddiasında bulunulan güvenlik görevlileri hakkında açılacak soruşturmalara izin verme süresi sınırlanmış, ancak izin için önceden valinin atadığı bir kurulun kararı gerekirken, yeni düzenleme ile izin mercii görevlinin amiri olarak belirlenmiştir. (Oysa işkence uygulama iddialarında resen soruşturma açılmalıdır.)
* 26 Mart 2002'de işkence sebebiyle verilen tazminat cezalarının işkence yapan görevlilerine rücu edilebilmesi düzenlenmiştir. (Oysa uluslararası belgelerde yer aldığı gibi, işkencede devletin esas sorumluluğu, tazminat dahil, korunmalıdır.)
*1992'de yeniden düzenlenen Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nda "yasak yöntemlerle elde edilen ifadeler rıza olsa dahi delil olarak kabul edilemez" denmesine karşın bu yöntemlerle oluşturulan ifadelere esas olarak bütün dava dosyalarında yer verilmektedir.
* Özellikle gözaltı yerlerinin bağımsız heyetler tarafından denetimini sağlayan bir düzenleme bulunmamaktadır.
* Çocuk ve kadınlara yönelik koruyucu önlemlerin olmaması işkence uygulamalarını kolaylaştırmaktadır.
* Bu çerçevede cinsel saldırı-şiddet tanımındaki eksiklikler önemli bir sorundur. (Yasalarda tecavüz-ırza geçmek- suç oluşturan bir fiil olarak tanımlanmış, cinsel saldırı işkence olarak tanımlanmamıştır. Yargıtay tarafından da tecavüz penisin vajinaya girmesi olarak sınırlandırılmıştır.)
* Cezaevleri, özel olarak F tipi cezaevleri uygulamaları başta tecrit olmak üzere pek çok açıdan işkence uygulama zeminleri oluşturmaktadır.
İşkence nasıl önlenir?
Vakfın, işkencenin önlenmesi için getirdiği öneriler şöyle:
* Sistematik işkenceyi doğuran bir çok neden (tarihsel, kültürel, psikolojik, toplumsal, ekonomik v.s) olmasına karşın, temel neden politiktir. Öte yandan, işkence üç unsurun varlığında gerçekleşmektedir-işkence yapan, işkenceye maruz kalan ve işkence olgusunun içinde var olduğu toplum.
Bu sebeple işkencenin önlenmesi bu üç unsura yönelik çok yönlü çabaları zorunlu kılmaktadır. Bunun yanı sıra, işkencenin önlenmesinin diğer hakların korunması ve geliştirilmesinden geçtiği göz önünde tutulmalıdır.
* Öncelikle savaş da dahil olmak üzere hiçbir koşul ve gerekçe ile hiç kimseye işkence uygulanamayacağını güvence altına alan bir siyasi iradenin tesisi gerçekleştirilmelidir. Bunun aynı zamanda çok güçlü bir toplumsal duyarlılık ve çok yönlü mücadele ile gerçekleşebileceği açıktır.
* Gerek işkencenin önlenebilmesi, gerekse de işkence sonuçlarının tedavisi için dayanışma ortamları yaygınlaştırılmalıdır.
* Mücadele sürecinde işkencenin tüm boyutları ile görünür kılınması, belgelenmesi sağlanmalıdır.
* Nitelikli belgelemelerin sağlanabilmesi için başta hukukçu ve sağlıkçılar olmak üzere ilgililere yaygın eğitim programları gerçekleştirilmelidir.
* İşkencenin uygulandığı yerlerin izleme ve denetimine yönelik yasal güvencesi olan ya da olmayan bağımsız, yetkin komiteler çalıştırılmalıdır.
* Özgürlüğünden alıkonulan kişiler AİHS'nde ifade edildiği gibi derhal yargıç önüne çıkarılmalıdır. Tüm unsurları içeren kayıtlar şeffaf ve incelemeye açık bir şekilde tutulmalıdır. Dolayısı ile tecrit gözaltı, resmi olmayan gözaltı kavramları ortadan kaldırılmalıdır.
* Özgürlüğünden alıkonulan kişilerin durumu derhal yakınlarına haber verilmeli, avukatları ile görüşmeleri engellenmemeli, rutin hekim muayenesi yanı sıra kişinin isteğine bağlı olarak da klinik özgürlüğü sağlanmış hekimlerin muayenesi sağlanmalıdır.
* İfade alma yetkisi savcı ve yargıçlara ait olmalıdır.
* Kadınların özgürlüklerinden alıkonulması gerekli ek koruyucu önlemler alınarak gerçekleştirilmelidir.
* Çocukların (18 yaşını doldurmamış) ifadeleri koruyucu önlemler alınarak gerçekleştirilmelidir.
* Adli Tıp Kurumu güçlendirilmeli ve mutlak özerkliği sağlanmalıdır.
* İşkence (işkence suçuna ortaklık veya göz yummayı içerecek şekilde) uluslararası standartlar çizgisinde tanımlanmalıdır. Cezaevlerinde tecrit uygulamaları işkence olarak tanımlanmalıdır. En ağır ceza olması gereken işkence suçunu daha da arttırıcı bir unsur olarak cinsel saldırılar-şiddet tanımlanarak, yasalarda yer almalıdır..
* İşkence iddiasında derhal ve koşulsuz soruşturma açılmalıdır. Soruşturma BM belgesi olan İstanbul Protokolü çerçevesinde yapılmalıdır.
* İstanbul Protokolü 4 yıllık uluslar arası bir çalışma sonucu üretilip, Birleşmiş Milletler belgesi olmuştur. İşkencenin etkin soruşturulması ve belgelenmesi için ilk uluslararası belge olan İP hukuki ve tıbbi bir kılavuzdur. Dünyada uygulamaya başlanmıştır.
* Soruşturulan kamu görevlileri aktif görevlerinden derhal alınmalıdır.
* Tanıklar güvence altına alınmalıdır.
* İşkence davaları zamanaşımına tabi olmamalı, işkence failleri her yerde ve her zaman yargılanabilmelidir.
* İşkence suçunun alt ve üst sınırları arttırılmalı, böylece erteleme ve paraya çevrilme imkanı ortadan kaldırılmalıdır. Suç sabit ise kişilerin kurum ile ilişkileri kesilmelidir.
* İşkence altında elde edilmiş ifadeler, işkenceye karşı BM Sözleşmesi'nde ifade edildiği gibi, işkence yapmakla suçlanan kişilere karşı delil olması dışında yargı süreçlerinde hiçbir şekilde dikkate alınmamalıdır.
* İşkenceye Karşı BM Sözleşmesi uyarınca işkenceye maruz kalan kişilerin devletten uygun oranda tazminat talep etme hakkı vardır. Bu haklar, kişi tarafından istenirse, uygun tedavi ve rehabilitasyon hizmetlerini de kapsamalıdır.
* Bir kişinin, işkence göreceğini düşünmek için sağlam gerekçelerin olduğu bir ülkeye iade edilmemesi, sınır dışı edilmemesi sağlanmalıdır.
* İşkence ile ilgili uluslar arası sözleşmeler eksiksiz ve çekincesiz bir biçimde onaylanması ve uygulanması sağlanmalıdır. (BB)