Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), “Gezi Parkı Olayları Sırasında Yaşanan Kolluk Kuvveti Şiddeti ve Başta İşkence Olmak Üzere Hak İhlallerine Dair Ön Rapor”u 26 Haziran İşkence Görenlerle Dayanışma Günü’nde açıkladı.
Türk Tabipleri Birliği, barolar, İnsan Hakları Derneği ve Çağdaş Hukukçular Derneği’nce aktarılan bilgiler, haberler ve TİHV’e başvuranlardan elde edilenlerle hazırlanan rapor üç bölümden oluşuyor.
Birinci bölümde olayların arka planı, polis şiddetinin sonuçları, bu şiddetin oluşmasına yol açan yetkililerin tutum ve söylemleri ile medyanın yaklaşımı ele alınıyor. İkinci bölümde TİHV’e yapılan başvurular üzerinden işkence ve diğer hak ihlallerinin genel bir resmi çıkarılırken, üçüncü bölümde de yaşanan tüm hak ihlallerinin genel bir değerlendirilmesi yapılıyor.
TİHV merkezlerine 31 Mayıs-24 Haziran arasında protesto gösterileri sırasında polis şiddetine maruz kalan toplam 169 kişi tedavi ve rehabilitasyon hizmeti almak ve belgelemek amacıyla başvurdu.
“Yaygın ve sistematik işkence”
TİHV Genel Sekreteri Metin Bakkalcı, rapor ve Gezi direnişi süreciyle ilgili bianet’e yaptığı değerlendirmede, “Ne yazık ki bütün ülkenin tanıklığında, doğrudan binlerce insanın sistematik ve yaygın işkence ile kötü muameleye maruz bırakıldığı özel bir dönem yaşandı” dedi.
“Kolluk kuvvetlerinin bu uygulamaları gerçekleştirebilecek kuvvetli bir yasal mevzuatın olduğuna bir kez daha tanık olduk.”
“Daha da önemlisi, bu denli yaygın ve sistematik işkencenin temelindeki cezasızlık kültürünün, ne kadar basit, iptidai, ilkel bir biçimde tecelli etmesine de Başbakan Erdoğan’ın ısrarlı açıklamalarında tanık olmanın üzüntüsünü yaşıyoruz.”
“Örneğin, ‘Emri ben verdim’ dedi. Ölümlerle sonuçlanan, TTB verilerine göre bilinen 8 bin tespit edilebilen yaralının olduğu, milyonlarca insanın dolaylı olarak etkilendiği bir süreçte, bunlar yaşanırken emri kendinin verdiğini söyledi.”
“Bunu kendince güç gösterisi algılıyor olabilir. Bu son derece iptidai yaklaşım.”
Bakkalcı, “Bunca acıya rağmen umut odur ki, bu ülkenin onurlu yüzbinlerce insanı, başta işkence olmak üzere ağır hak ihlallerinin son bulması için, büyük bir olgunlukla, sabırla, fedakarlıkla deyim yerindeyse ayağa kalktı. Bu işkencenin sonlanması için bu güvencedir” diye konuştu.
Polis şiddetinde cezasızlık
Raporla olaylarla ilgili şu değerlendirmeler yer aldı:
“Tüm süreç sırasında polisin başvurduğu orantısız/aşırı/ölçüsüz şiddet işkence ve kötü muamele boyutuna vardı.”
“Özellikle göz yaşartıcı kimyasallar, basınçlı su ve plastik mermilerin aşırı yoğun ve kontrolsüz biçimde kullanımı; gerek olaylara müdahale gerekse yakalama ve gözaltı işlemleri sırasında başvurulan linç düzeyinde kaba dayak, cinsel taciz, hakaret, tehdit; özellikle terörle mücadele birimleri tarafından gözaltına alınan kişilere yönelik gerçekleştirilen zorla kan, tükürük örneği alma uygulamaları biçiminde yaşanan işkence ve kötü muamele uygulamalarına tanık olundu.”
“Tüm süreç boyunca biri polis dört kişinin yaşamını yitirmesine, 8 bine yakın kişinin yaralanmasına ve işkence görmesine yol açan, hukuku her açıdan ayaklar altına alan, olağanüstü bir polis şiddeti, hastane kayıtları, suç duyuruları, gazete ve sosyal medya haber ve görüntüleri ile kayıt altına alındığı halde maalesef yaşananların ağırlığıyla orantılı bir soruşturma süreci henüz yürütülmüyor.”
“Yetkililerin cezasızlık kültürünü güçlendirici söylem ve tutumlarının yanı sıra uygulamada çok sık görülen savcı ve hakimlerin ağırdan alma, görmezden gelme tavrı etkili oluyor.”
“Pek çok AİHM kararında da ifade edildiği üzere Türkiye’de bir suçun faili polis memuru olduğunda soruşturma gerektiği gibi yerine getirilmiyor ve çoğu zaman suçun faili cezasız kalıyor.” (AS)