Türkiye İnsan Hakları Vakfı'nca (TİHV) hazırlanan "1980'lerden Günümüze Türkiye'de İşkence: Epidemiyolojik Bir Başlangıç Çalışması", medya ve insan hakları örgütlerinin verileriyle oluşturuldu.
Ege Üniversitesi Psikoloji Bölümü'nden Prof. Dr. Melek Göregenli ile TİHV'dan Evren Özer'in hazırladığı kitapta, işkencenin mekanı, yılı, işkence görenlerin özelliklerine göre sınıflamalar bulunuyor.
Göregenli, bu çalışmayla "Türkiye'de hala varlığı konusunda ciddi belirtiler ve kanıtlar olan şiddet ve işkence olgusuna" dikkat çekmek istediklerini ifade ediyor.
"İşkenceye sıfır tolerans lafta kaldı"
TİHV Başkanı ve Adli Tıp Uzmanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, kitabın önsözünde işkencenin en ağır haliyle özellikle 12 Eylül darbesinden sonra yaşamımıza girdiğini ifade ederek şöyle devam ediyor:
"AKP yetkilileri hükümeti devraldıkları 2002'den itibaren en üst düzeyden defaatle 'işkenceye sıfır tolerans' ifadesini kullandılar. Bu ifadenin arka planında ise yine gözaltında ve cezaevlerinde şüpheli ölümler meydana geldi, insanlar yine kolluk kuvvetlerinin fiziksel şiddetine maruz kaldı. 2006'nın Mart ayında Diyarbakır'daki olaylar sonrasında gözaltına alınan yüzlerce insanın tamamının işkenceden geçirildiğine hep birlikte tanık olduk."
Emniyet Müdürlüğü işkencede ilk sırada
İşkencenin yapıldığı yer sıralamasında, yüzde 40,6 oranıyla Emniyet Müdürlüğü birinci. İkinci sırada yüzde 21 ile cezaevi, üçüncü sırada yüzde 15,4 ile karakol var.
İşkence görenlerin politik konumlanışlarına göre de bir sıralama yapan kitap, Kürtlerin yüzde 33,9 ile en çok Jandarma Karakolu'nda işkenceye maruz kaldığını, solcuların da en çok araç içinde, belirsiz kapalı mekanlarda ya da Emniyet Müdürlüğü'nde işkence gördüğünü ortaya çıkardı.
Siyasi ve adli vaka ayrımında da işkence görülen yerde değişiklik oluyor. Siyasi vakalarda işkence, yüzde 45,7 ile Emniyet Müdürlüğü'nde gerçekleşirken, adli vakalarda işkence yüzde 33,8 ile polis karakolunda meydana geliyor.
"Örgüt üyesine işkence meşrulaştırılıyor"
Kitapta "işkencenin meşrulaştırılması şöyle anlatılıyor:
"1 Mayıs 2008'de Taksim'de güvenlik güçlerinin müdahalesiyle ilgili konuşan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın 'orantısız güç kullanılan kişilerin işçi olmadığı' yorumu, öğrenci eylemlerinde, polisin ağır şiddeti sonrasında eylemcilere yönelik 'gizli örgüt üyesi' atıfları, şiddeti toplumun zihninde meşrulaştırma işlevi görüyor. 'İşçi olmayanlara ya da örgüt üyesi olanlara karşı şiddet uygulanabilir' gibi bir algı yaratılıyor. Oysa şiddet ve işkence yasağının ne hukuki ne vicdani istisnası vardır."
İşkence kentleri: İstanbul, Ankara ve Diyarbakır
İşkence mağdurlarının büyük bölümü 30 yaşın altındaki gençlerden oluşuyor. Kadın mağdurların oranı da, 1990-2009 arasında, 1980-1990 aralığına göre daha fazla. Kitaba göre, 1990'a dek işkence siyasi vakalarda ağırlıktayken, bu tarihten sonra adli vakalarda da sık görülmeye başlıyor. 1990-2009 arasında en çok işkence yapılan iller sırasıyla İstanbul, Ankara ve Diyarbakır. (AS/EÖ)