Vakıf, "Polis Vazife ve Salahiyet Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi"nin polise getirdiği yetkileri şöyle özetledi:
* Suçun önlenmesi amacıyla kişileri, araçları durdurma, kimlik sorma ve bu sırada soru sorma, sorgulama.
* Parmak izi alma yetkilerinin yanında fotoğraf yoluyla kişisel kayıtların tutulması ve saklanması.
* Kişilerin üstlerini, araçlarını, özel eşyalarını ve belgelerini arama.
* Her türlü cop, kelepçe, basınçlı su, göz yaşartıcı gaz veya toz, fiziksel engel gibi araçlarla zor yöntemine başvurma
* Silah kullanma ve meşru savunma hakkı kapsamında duraksamadan ateş etme.
* Adli görevleri sırasında teşhis yaptırma.
TİHV, bu yetkilerin yasalaşması halinde "suçun önlenmesi adı altında herkesin potansiyel suçlu olarak görüldüğü bir ortam yaratılacağını, her sokağın kişilerin özgürlüklerinden alıkonulduğu bir gözaltı yeri haline dönüştürüleceğini" vurguladı.
"Özgürlük alanı polisin tasarruf alanı oluyor"
Vakıf, yasa teklifinin bütününde yer alan "makul sebep", "yeterli şüphe", "gerekli tedbir", "gecikmesinde sakınca bulunan haller" gibi terimlerle, kişilerin, dernek, vakıf, sendika ve benzeri örgütlerin özgürlük alanının "polisin tasarruf alanı" haline getirildiğinin de altını çizdi.
"Polisin 'tecrübesi' 1 Mayıs'ta görüldü"
TİHV, teklifte yer alan "polisin tecrübesine ve edindiği izlenime dayanan makul sebep" ifadesinin sakıncalarına da değindi, kişilerin özgürlüklerinden yoksun bırakılmasının ve temel hakların yok edilmesinin böyle keyfi bir yetkiye dayandırılamayacağını söyledi ve ekledi:
"Emniyet güçlerinin 1 Mayıs ve benzeri gösteriler sırasında kullandığı orantısız güç polisin 'tecrübesi ve edindiği izlenim' hakkında fikir vermesi için iyi bir örnektir. TBMM, 'güvenlik' gerekçesiyle insan hak ve özgürlüklerinin ortadan kaldırılmasına izin vermemelidir. Toplumda suçun ve suçluluğun önlenmesi, özgürlükleri yok sayılmasıyla değil, güçlendirilmesiyle sağlanabilir." (TK)