"Üç yıl önce, sayısını bilemediğim kadar çok erkeğin tecavüzüne maruz bırakıldım. Aralarında öğretmenler, milli eğitim müfettişleri, kamu görevlileri vardı. Her şey profesyonelce düzenlenmişti. Herkesin rolü, konumu, sırası belliydi. Önemli bir ritüeli yerine getiriyormuşçasına hareket ediyorlardı. Başıma gelenler ilk değildi ve sesimi çıkarmasaydım son da olmazdı. Benden önce tecavüze maruz bırakılan kadınlar seslerini çıkarmış olsaydı, ben bunları yaşamayacaktım. O kadınlar bugün de ortaya çıkabilir. Kadın örgütlerine başvurabilir ve mücadelemizi güçlendirebilirler."
Bu sözlerin sahibi, resmi rakamlara göre her dört kadından birinin tecavüze maruz bırakıldığı Türkiye'de, varlığını bilsek de yaşadıklarını bilemediğimiz kadınlardan yalnızca biri.
Üç yıl önce Muğla'da Gebeler Kaplıcası'nda toplu tecavüze maruz bırakıldı. Tecavüzcüler arasında tanıdığı kişiler de vardı. Gündüz birlikte çay içmiş, eşlerinden, çocuklarından söz etmişlerdi. İçlerinden birisi kendisine "Bizim bir erkek grubumuz var" dediğinde, "E ne olacak ki, biz de kızlarla toplanıyoruz bazen" diye geçirmişti içinden. Bu "erkek grubunun" varlık nedenini çok sonra anladı.
Travmatik amnezi yani travmaya bağlı hafıza kaybı yaşadığından, başına gelenleri ancak altı ay sonra hatırlayabildi. O günleri, "karanlıktı" diye anlatıyor. Vücudunda tecavüzün izlerini görebiliyor, korkunç şeyler yaşandığını biliyor, iç sıkıntısı ve depresyon yaşıyordu ama nedenini bilemiyordu.
Tecavüzcüler hem sanık hem tanık oldu
Zihninde tecavüze dair ilk görüntü, tecavüzcüsünden gelen bir telefonla belirdi... Sonra bu bölük pörçük anıların arkası geldi. Görüntülere bir anlam verebildiğinde, güvendiği bir arkadaşıyla birlikte avukata gittiler. Onun yönlendirmesiyle de olaydan altı ay sonra Mor Çatı'nın kapısını çaldılar. Yaşadıklarını anlatabilecek ve hukuki mücadele verebilecek kadar güçlendiğinde, yani olaydan sekiz ay sonra Fethiye Savcılığı'na suç duyurusunda bulundu.
Altı tecavüzcü davada "tanık"
"Ortada bir suç vardı ve cezasız kalmamalıydı. Savcılığa başvuracak, suç duyurusunda bulunacaktım. Bana tecavüz edenler de cezasını çekecekti."
Fakat süreç böyle işlemedi. Fethiye savcılığı, talep edilen hiçbir delil toplama işlemini gerçekleştirmedi. İstanbul Adli Tıp Kurumu 6. İhtisas Kurulu'nun tecavüzü doğrulayan bilirkişi raporuna rağmen tecavüzcüleri yargılamaya gerek görmedi. İç hukuk yollarının tükenmesi nedeniyle AİHM'e başvurd. Dosya AİHM'de görüşülmeye başlandı. Adalet Bakanlığı'na yapılan yazılı emir yoluyla bozma başvurusu ise ancak 2010'da kabul edildi.
İki yıldan uzun süren hukuki mücadele sonunda, teşhis edebildiği sekiz tecavüzcüden yalnızca yaşları 18'den küçük olan ikisi hakkında dava açıldı. İlk duruşma, 26 Ocak Çarşamba günü, Muğla'da görülecek. Diğer altısı içinse henüz dava açılmadı. Ancak bu altı kişi 26 Ocak'ta görülecek davanın duruşmasında tanık olarak dinlenecek.
Davanın sonucundan ümitli olmasa da duruşma öncesinde heyecanlı. "Artık önemli olan bu davadan kadın mücadelesinin ne kazanacağı" diyor. Bu nedenle süreci teşhir etmek ve kadınlara cesaret vermek önemli.
Kendisine tecavüz eden erkeklerin ne yaptıklarını bilerek hareket ettiklerini anlatıyor.
"Tecavüzcüler, bunun suç olduğunun farkında. Eğlenmek için suç işliyorlar. Karşılarındaki kadını olabildiğince aşağılamak onlara zevk veriyor. Böylece kendilerini güçlü hissediyor, şiddet duygularını tatmin ediyor ve aynı zamanda da 'kendi kadınlarını' ehlileştiriyorlar. Onlara göre, etrafta tecavüze maruz kalıp ağlayan ne kadar çok kadın olursa onların kadınları da o kadar söz dinler. Dışarı çıkmaz, mini etek giymez, ayaklarını denk alırlar."
"Peki neden ben?"
"Bir erkek neden böyle korkunç bir şey yapar? Peki neden ben?" Başına gelenleri anladığında, bu iki sorunun günlerce zihnini kemirdiğini anlatıyor.
"Tecavüzcüler aptal değil. Karşılarındaki kişiyi bilinçli bir tercihle belirliyor. Genellikle sessiz, sakin, sindirebileceklerini düşündükleri kadınları tercih ediyorlar. Ben de o tiplerden biriydim ya da öyle görünüyordum. Bu kadar direngen olabileceğim aklıma gelmezdi ama böyle ağır bir şiddetle karşılaşınca mücadele etmekten başka bir yolum olmadığını anladım."
Tecavüzcülerin öngöremedikleri şey belki de onun sosyalist hareketin içinden gelen, örgütlü bir kadın oluşuydu.
"Başıma gelenleri sorgularken, olanların erkek egemen kapitalist sistemle bağlantısını gördüm. Yaşadıklarım benimle ilgili değildi. 'Benimle ilgili değilse niye susayım, niye utanayım?' diye düşündüm. Hiçbir kadının, bedenine kendi inisiyatifi dışında dokunulmasına tahammülü yok. Beden dokunulmazlığı hakkımız, cinsel dokunulmazlık iki defa hakkımız. Bu hakkın ihlali ise bir insanlık suçu. Bu, biz sustukça başka kadınların da başına gelen bir suç."
Mücadelesinin tercih değil zorunluluk olduğunu vurguluyor. "Bu insanlar ben başvuru yapar yapmaz cezalandırılmış olsaydı, böyle büyük bir mücadele yürütmek zorunda kalmayacaktım" diyor. Davanın bir an önce sonuçlanmasını ve hayatına yeni bir yön vermeyi istiyor.
"Teoride bildiklerimi yaşayarak öğrendim"
Peki dava sonuçlandıktan sonra neler olacak? Soruyu son üç senesini anlatarak yanıtlıyor:
"İki yıl psikolojik tedavi gördüm. Anksiyete, travma sonrası stres bozukluğu, depresyon, travmatik amnezi yaşadım. Travmatik amnezi, travmaya bağlı hafıza kaybı demek ki, ben bunu filmlerde görünce gülüyordum. Artık gülmemem gerektiğini biliyorum. Kadına yönelik şiddet ve cinsel şiddet üzerine düşünmeye başladım.
Cinsel şiddete maruz bırakılmış kadınların dayanışma ağı olan Taciz ve Tecavüze Son İnisiyatifi'ni oluşturduk. Birbirimizin varlığını bilmek bize güç veriyor. Çünkü kirlenmişlik, utanç ve yalnızlık hissi çok can yakıcı. Bu hissi ben diğer kadınlarla birlikte aştım.
Kadınlığımızla hesaplaşmaktan vazgeçmeliyiz. Elbette kadınlığınız hırpalanıyor. Sinirli, alıngan, agresif oluyorsunuz. Bunları tek tek deşip onarmak gerekiyor. Ve bu süreçte inisiyatiften güç alıyorum. Tecavüz ve cinsel şiddet kriz merkezleri kurulması gibi bir talebimiz var.
Vücut ağrıları, uyku problemi yaşıyordum. Bunlar dava açıldığını öğrendikten sonra çok azaldı. Ancak o zaman gerçekten mutlu oldum. Dava sonuçlandıktan sonra daha da iyi olacağım. Sanırım kadın mücadelesi içinde var olmayı sürdüreceğim. Başka bir yaşam tarzı nasıl olur, kestiremiyorum." (BB/EÖ)
* Görsel: Gunther Kreil