İşin aslı o niye bu kadar kadınsa, Tarkan da bu yüzden bu kadar erkek.
Yakışıklıydı. Sesi buğuluydu. Çapkın bakışlıydı. O bakışlarda hüzün de vardı aslında, ama muhakkak ki, erkeksi bir hüzündü bu. Oynama şıkıdım şıkıdım'la o zamanki gazeteci sevgilisini de tanıdık, toplumun harbi vicdanını elinde tutan Savaş Ay'a çişim var abi, demesini ise katiyen onaylamadık. Ama iyi çocuktu, bundan emindik.
Sonra coğrafyalar değişti, Tarkan yurtdışında konserler vermeye başladı, posterleri Paris metrosunun duvarlarına asıldı, ta Brezilya'nın oralarda bile dinlenmeye başladı. Reklamlardaki falcı çingenenin Pepsi bardağından gördüğü liseli Tarkan kaderi, ister vezir ister kral, ne olursan olun, hayatın sanal tadı ünlü olmak, her an ortada olmak, piyasa yapmaktır fikrine toslayacaktı.
Üzerinden sarkmayan, dengeli iyi bir imajı vardı: Bir kere halktandı, Almancıydı, masumdu, buna rağmen baştan çıkarıcı, kışkırtıcı bir imajdı bu. Bu çağdaş Karadenizli Tarkan imajı elbette sonuna kadar maskülendi. Zaten başkası da beklenilemezdi.
Ona dokunmak için can atmak...
Bütün kızlarca istenilendi. Ona dokunmak için can atıyordu kızlar. Bir klibin içinde, klipteki bir arabanın içinde, klipteki bir arabanın simgesel tutsaklığı içinde hâlâ çapkın, hâlâ biraz mahsun, ama umut edilenin tıpatıp aynısına uygun bir biçimde, evet itiraf edelim, erkekti. Yumuşak, kıvırarak dansetse bile bu onun erkekliğine toz kondurabilecek bir çentik değildi. Hem Hülya Avşar şovda da bunu hayli ispat etmişti.
Tarkan, ya, bu biraz galiba , denilmesine karşın, kliplerin içinde kadın partnerleriyle kırık erkek aşığı oynayan (bazen), istenilen, arzulanan, yakışıklı ve çapkın (hemen her zaman), hayal edilen medyanın istediği o temsili Türk erkeğiydi artık. Evet erkekti Tarkan, ona dayatılan şartlar doğrultusunda . Bunu ne kadar onayladı, bu görünümü ne kadar kendiyle özdeşleştirdi, bilemiyoruz. Ama öyleydi işte. Milletvekili yakınları öyle söylüyordu. Toplumsal olarak, halka mal edildiği biçimde erkekti Tarkan, ötesi berisi yoktu. Kliplerdeki haliyle, bizlere yansıyan biçimiyle erkekti. Eee, askere de gitmişti bak!
O zaman siz ne yapacaksınız?
Sonra feci bir şey oldu. Mehmet Gül'le ağız ve basın dalaşının üstünden çok da zaman geçmemişti.
Tarkan'ın gay'liğine ispat teşkil edecek fotoğraflar dolaşmaya başladı ortalıkta. Ferzan Özpetek'in filmindeki bir kareden fırlamış gibiydiler, basınımız bunu böyle yorumladı yani, yani bu, olsa olsa bir kurgu olabilirdi. Acaba kim kimden kopya çekmişti?
İşin kendi halinde, sıradan, kişiye özel bir fotoğraf olduğu -ki muhtemelen öyleydi- Tarkan'ın özel basın açıklamasıyla kamuoyuna duyuruldu. Günlerce tartışılan yeni kesim imajıyla bu açıklamayı yapmıştı Tarkan. Basın mensuplarına sizin de özel hayatınıza bir gün dalınacak bakalım, o zaman siz ne yapacaksınız türünden sözler söylemişti Chomsky'yi okumuşçasına. Daha sonra onun bu ülkeyi terk edeceğini ve ne zaman geri döneceğini bilmediğini okuduk gazetelerden. Demek bu ülkeyi sevmiyordu Tarkan, zaten askerliğini de bin dereden su getirerek yapmıştı, vs.
Oysa Tarkan'ın sözleri, yukarda Allah var'la biten sözlerinin gerçeğin neresinde olduğunu düşünmemiz yolunda önemli ipuçları taşıdığını hissedebilirdik. En azından image-maker'ları yeni bir imaj yaratana kadar onu bu yapıbozumcu üslubunun işe yarar bir taktik olduğunu düşünebilirdik.
İmaj piyasası
Çocuğu çok bunalttılar ya, helal olsun bak ne güzel söyledi diyenlerimizinse çoğunlukta olduğu aşikardı. Başka boyutta, başka bir kahraman yaratılmak üzereydi. "Ya yarat ya terk et" piyasasında kendimizin de güdümlü bir alıcı olduğunu biraz hissederek, çokça umursamayarak, arada sırada üzülerek bu saflığımıza -İmaj piyasası erkeğini de kadınını da kendi yaratır'ı kafamızın alamadığı saflığımıza- Tarkan'ın gelecek günlerde neler yapacağının dedikodularına bırakabilirdik bilinç altımızı.
Değişen hiçbir şey olmayacak. Meraklananlara: Erkek için bakınız Tarkan'ın kliplerine, Kadın için bakınız Milliyet ve de Hürriyet gazetelerinin arka sayfalarındaki dolgun göğüslü kadınlara.