"Tahir elçi bir barış güverciniydi tıpkı Hrant Dink gibi ve sekiz yıldır Hrant Dink cinayetinin adaleti açığa çıkmıyor. Devletin üzerinde üç parmak toz vardır bizim görevimiz o tozları temizlemektir, üstünü örtmek değil biz o tozları temizlemezsek suçlar tekrarlar. Devlet görevlileri 100 yıldır pek çok suçun içinde oldu. Ama hiç biri hesabını vermedi. Suçta cezasız kaldıkça tekrarlanıyor arkadaşlar."
Halkların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul milletvekili Garo Paylan, Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi’nin öldürülmesi ardından 28 Kasım günü yaptığı meclis konuşmasında böyle diyordu.
Tahir Elçi'nin öldürülmesi
Neydi Tahrir Elçi’nin katledilmesinin ardında yatan? Devlet mi, devletsizlik mi, silah dilini besleyen “sistem“ mi? Çok cevabı vardı ama en önemli nedenlerinden biri de cezasızlık idi. Adaletin yoksunluğu, normalleşememek, yüzleşememek, hesap soramamak ve aynı sözlerin, aynı tehditlerin aynı muafiyetlerin devam etmesi...
Tam da bu yüzden 27 Kasım’da yola çıkarak 50’ye yakın gazeteci ve avukatın katılımı ile “Ağır İnsan Hakları Davalarına Yönelik Dava İzleme” seminerine gidiyorduk.
Çünkü Türkiye’de cezasızlık, ağır insan hakları ihlalleri mevzubahis olduğunda ana bir etmen olarak karşımıza çıkıyordu. Seminerde bir araya gelmek, ağır insan hakları ihlallerine karşı donanımlı ve dayanışma içinde olmak, hikayelerin mahkeme salonların arasında kaybolup gitmemesi, ihlal edilen haklar için müdahale etmek ve bunun yollarını aramak hem gazetecilerin, hem hukukçuların ortak mücadele alanlarından biriydi.
Mater/Çelikkan: Cezasızlığa karşı gazeteciler ne yapabilir?
Seminerde Hakikat Adalet Hafıza Merkezi'nden Murat Çelikkan ve bianet'ten Nadire Mater'in "Ağır İnsan Haklarına İlişkin Davalara Dair Habercilikte İçerik ve Dil Nasıl Olmalı?" oturumunda cezasızlık ve hak ihlallerine karşı gazetecilerin neler ve nasıl yapaağını anlattı.
Nadire Mater konuşmasını 90'larda gazetecilerin gerçekleştirdiği iki kampanya örneğiyle başladı; Metin Göktepe cinayeti davasının izlenmesi ve hapisteki gazeteci Işık Yurtçu örneği üzerinden hapisteki yazıişleri müdürlerinin salıverilmesi mücadelesi.
Metin Göktepe deneyimi
Polisler, Metin Göktepe'yi 8 Ocak 1996'da Ümraniye Cezaevi operasyonunda ölen mahpuslar Rıza Boybaş, Orhan Özen için Alibeyköy'de (oprerasyonda Abdülmecit Seçkin ve Gültekin Beyhan da öldü) düzenlenen cenaze töreninde gözaltına aldı. Polisler Göktepe'yi Eyiü Spor Salonunda döverek öldürdü.
Resmi açıklamada "Göktepe duvardan düşerek öldü" dendi. Gazetecilerin, avukatların ve hak örgütlerinin mücadelesiyle cinayetin görünmez kılınması önlendi. Herne kadar vali, emniyet müdürü seviyesinde bir yargılama olamadıysada polis memurlarının yakalanması, yargılanması ve hüküm giymesi sağlandı.
Mater, dört yıl süren yargılama sürecinde özellikle muhabirlerin mücadelesinin önemine dikkat çekti; 1990'larda Kürdistan'da 20'yi aşkın gazetecinin öldürülmüştü. Göktepe'nin katli özellikle İstanbul'da "ölüm yanı başımıza geldi" farkındalığı yarattı.
"Gazeteci cinayetleri, soruşturulmadı, katiller bulunmadı, yargılanmadı. Sadece Musa Anter cinayetinden Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde Türkiye mahkum oldu. Göktepe cinayeti davası mücadelesi sonuç alınabilirliği gösterdi."
Işık Yurtçu deneyimi
Işık Yurtçu Özgür Gündem gazetesi sorumlu yazıişleri müdürüydü. Sekiz aylık müdürülüğünde hakkında 26 dava açıldı. Aralık 1994'te 20 yıl hapse mahkum oldu, cezaevine girdi. Ağustos 1997'de tahliye oldu.
"Yurtçu o sırada hapiste bulunan yazıişleri müdürlerinin durumu, süren davalar aaçısından bir sembol oldu. Gazeteciler, Türkiye ve uluslararası gazetecilik ve hak örgütlerinin tek tek ve birlikte yürüttükleri kampanyanın başarısında haberlerin önemini özellikle belirtmek gerekiyor.
"Öyle ki, cezaevinde Yurtçu'yu ziyaret etmemek 'ayıp' sayılır oldu. Yurtçu ile ilgili haberleri atlanamazdı. Sonuçta Yurtçu ile birlikte hapisteki 12 yazıişleri müdürü salıverildi. Yargıdaki çeeşitli gazete ve dergi yazıişleri müdürleriyle ilgili 200 dava askıya alındı."
İstanbul-Aydın- Afyon hattında
Mater, Metin Göktepe cinayeti davasında yargılamanın cinayet İstanbul'da yaşandığı halde İstanbul'dan Aydın'a ve Afyon'a naklinin davanın peşine düşenleri yıldıramadığını 20'ye yakın duruşmanın başta İstanbul olmak üzere ülkenin her yerinden gelenlerle son ana kadar kitlesel bir şekilde izlendiğini anlattı.
"Afyon'a gidişlerin organizasyonundan otobüslerin bulunmasına, her duruşma öncesi yargılamanın geldiği noktanın özetlenmesine kadar her ayrıntı belli koordinasyon ve örgütlenmeyle yürütüldü Aslında, 1998'deki Gazeteciler Meclisi örgütlenme girişiminde bu sürecin katkısı önemlidir.
"Metin Göktepe cinayeti davası izlemesi süreci hayli yaratıcıydı da. 24 Temmuz'da Afyon'daki duruşmadan dönenlerin insan boyu bir kalemle Dolmabahçe sarayındaki Basın Özgürlüğü Ödülleri törenini basması, bir türlü bulunamayan polislerin yakalanması için heyetler oluşturulması, dayanışmanın gelebileceği ve başarabileceği boyutların görülmesi. "
Hukukun üstünlüğü hiçbir zaman olmadı
Murat Çelikkan, hukukun üstünlüğünün hiçbir zaman olmamasının ülkede çok ciddi bir umutsuzluk yarattığını beliterek sözü devraldı.
"Hiç işleri olmadığı halde delil toplamak zorunda kalan, mücadele eden Kürdistan'da ve Türkiye'nin batısında avukatlar ve hukukçular olmasaydı bugün yasalarda ve uygulamalardaki bazı ilerleme ve değişiklikleri kazanamayacaktık. Bu mücadele bazen zor olsa bile buna devam etmekten başka şansımız yok.
"İyi haber için nasıl işbirliği gerekiyorsa, toplanan bilgi gerçeklerle, olgularla, rakkamlarla destekleniyorsa bu hukuk haberi olunca gerekince avukatlara ve savcılara başvurmak gerekiyor. Fakat mesele sadece iyi haber yapmak değil buna nasıl ilgi uyandıracağız? Sivil toplum örgütleri ve gazeteciler bir fark bekleyerek haber yapıyor. Bu bir işkence, dava haberi olabilir. Cezasızlığın son bulması niyeti ile gerçeğe ulşamak kendi başına değişim yaratmayabiliyor. Bazen ters etki de yapabiliyor. Değişim için fazladan çaba gerektiriyor.
Gerçek kendi başına yeterli değil
"Gerçek kendi başına yeterli değil. Gerçeği ilginç kılabilmek için yaratıcı ve ekstradan bir şeyler yapmak gerekebiliyor. Bu biraz da tercih meselesi, çünkü insanlar ilgilenmeyebiliyorlar. Mesela, İngiltere'de BBC geleneğinin olduğu ülkede düşesin doğum yapacağı haberine 6 milyona yakın kişi tıklarken, Nijerya'da klise saldırısında ölen 42 kişi 9 bin kişi tıklıyor.
"Haber dediğiniz şey olağanüstü, hal, şiddet ve korku üzerine kurulu. Eğer Kars'ta kar yağarsa bu haber değil ama Antalya'da kar yağarsa bu haber. Haber, "kan satar" üzerine kurulabiliyor. Bir istatistik ise medyaya ulaşan haberlerin sadece %15'i su yüzüne çıkıyor. Çok ciddi bir şiddet ve korku haberciliği var.
"Normal olağan bir insanın gündelik hayatını nasıl geçirdiği haber yapılmıyor. Olağan dışı koşullara karşı olağan olanın ne olduğu anlatılmıyor. Biz sadece olağanüstünü açığa çıkarıyoruz bu sadece korku ve endişe yaratıyor. İnsanlar sürekli korku ve endişe içinde kalmak istemiyor ve bu haberlerden kaçmaya başlıyorlar.
Tandır örneği
"Cizre'deki kuşatma ve sokağa çıkma yasağının ardından orada her gün bir operasyon beklentisi var. Operasyon beklentisinin nerden kaynaklandığını herkes birbirine soruyor. Aslında "tandır başı fesadı" diye bir şey var. Türkiye'de bir çok insan Tandır kültürünün oradaki insan için ne ifade ettiğini bilmiyor, biz bu bölgede insanların özellikle kadınların gündelik hayatlarında ne yaptığını bilmiyoruz. Tandır başında duran kadınların hikayeleri, yaşamları bilinmiyor. Olağanın ne olduğunu bilmediğimiz için olağanüstünün de ne olduğunu tam olarak değerlendiremiyoruz. Detaylar anlatılmıyor fakat o detaylar aslında insanların arasında ilişki kurulmasını sağlayan şey.
"Katledilen insanın dört çocuğunun olması önemli bir detay. Bu tahmin etmediğimiz insanlarda başka bir yakınlık kurulmasını sağlar. Sıcaklığın 50 derece olması ve vurulan ilk yerlerin su depoları arasındaki ilişkiyi kurmak da çok önemli. Okuyucu için 50 derece altında susuz bırakmanın ne olduğunu hissettireceğiniz haber yapmanıza gerek var. Mesela o şehirdeki Kültür Merkezi'nin yerini bilmeden, tepede olduğunu anlatmadan keskin nişancıların oradan nasıl hedef aldığını ve insanları öldürdüğünü anlatmanın yolu yok. Ben bunu hiçbir haberde okumadım". (BZ/HK))
Dava İzleme Semineri nedir?27, 28, 29 Kasım'da Hakikat Adalet Hafıza Merkezi ve İnsan Hakları Ortak Platformu (İHOP) ortaklığında gerçekleşen Ağır İnsan Hakları İhlallerine İlişkin Davalara Yönelik Dava İzleme Semineri Avukat Eren Keskin ve Gülizar Tuncer'in "Ağır İnsan Haklarına İlişkin Davalarda Karşılaşılan Sorun Alanları ve Çözüm Önerileri " oturumu ile başladı. Seminer, Hakikat Adalet Hafıza Merkezi'nden Murat Çelikkan ve bianet'ten Nadire Mater'in "Ağır İnsan Haklarına İlişkin Davalara Dair Habercilikte İçerik ve Dil Nasıl Olmalı?" oturumu ile devam etti. Öğleden sonraki programda "Yargıda Hesap Verilebilirliğin Sağlanamamasının Siyasal, Hukuki ve Yasal Sebepleri, Ceza Hukukunda Hesap Verilebilirliğin Önünde Engel Teşkil Eden Unsurlar " ve "Ağır İnsan Hakları İhlallerinde Cezasızlık Sorunu ve Devletin Yükümlülükleri " konu başlıkları Demokrat Yargı Derneği'nden Muzaffer Şakar, İstanbul Bilgi Üniversitesi'nden Yrd. Doç. Dr. Öznur Sevdiren ve Ankara Üniversitesi'nden Kerem Altıparmak'ın konuşmacılığı altında tartışıldı. Program Tahir Elçi'nin öldürülmesi nedeni ile iptal edildi. |