'Mı acaba' yaşatan okumalar
Anadolu illerinde Dostoyevski, Tolstoy, Balzac vesaire okumalar orta okul-lise öğrencileri arasında gelgitlerle sekteye uğrardı.
Karamazov Kardeşler'i okuyan kariler, ertesi gün Minyeli Abdullah'ı hatmediyor olabilirdi.
Yaşar Kemal'i, Oğuz Atay'ı, Yusuf Atılgan'ı, tanımaya başlayan gençler, bu yazarların yanı sıra Şule Yüksel Şenler'i, Hekimoğlu İsmail'i, Ahmet Günbay Yıldız'ı kaçırmazlardı.
Bu satırların yazarı da Turan Dursun, Server Tanilli okumalarıyla 'karşı tarafa' sempati duymaya başlamışken, ertesinde tanıyacağı Emine Şenlikoğlu'nun kitaplarıyla 'mı acaba'lı günler geçirmemiş değildir.
Herhalde Türkiye edebiyat ortamında en fazla baskı yapmış kitaplar bunlar; Huzur Sokağı; 85 baskı yapmış, Minyeli Abdullah'sa 74.
Bu rakamlara bildiğim kadarıyla 'merkez'den yalnızca Ayşe Kulin, İpek Ongun gibi isimler yaklaşabildiler.
Halen mesela Tuna Kiremitçi'nin kitap satış oranlarıyla rahatlıkla yarışacak bir zat var; Halit Ertuğrul. Muhterem, maşallah mevsimaşırı kitap yazmakta ve 'satmakta'.
Bu romanlar, solun/liberallerin, haliyle küçümseyen, göz ardı eden tavırları, sağın da edindiği ve edineceği ekonomik ve sosyal rantından kaynaklı pek incelenmedi ve eleştirilmedi.
Yalnızca okunmalarıyla kaldı. Geleneksel/İslami rol modelleriyle büyüyen gençlerin, özellikle de genç kızlarınsa başucu kitapları oldu.
Bir karşı edebiyat
Şimdi elimizde bu edebiyatı ve anlam dünyasını kavramamıza ve eleştirel bakmamıza yardımcı olabilecek, girizgah niteliğinde bir çalışma var.
Ahmet Sait Akçay'ın Bellekteki Huriler kitabı.
"İslamcı Popülist Kültüre Eleştirel Bakış" alt başlığı taşıyan kitabında Akçay, bu son derece didaktik edebiyatın özellikle 1970'lerde 'köy romanları'na tepki olarak doğduğunu, İslamcı yazarların köy romanlarında, küçümsenen karakterlere (imamlar gibi) itibarlarını iadelerini de amaçladığını yazıyor.
Yazarın bu romanlardan hareketle ilginç tespitleri var.
Bunlardan biri; özellikle İslami gelenekten insanların yabancı yazarlar, kitaplar tanımalarını istemedikleri çocuklarını, bu kitaplarla 'terbiye etme' çabasında olmalarının yanı sıra başka edebiyatı okuyamayacak, okusa rahatsız edilecek gençlerin de bu kitaplarla ihtiyaçlarını giderecek olmaları.
Fetva vermenin bir tür edebi yolu olarak da görülebilecek hidayet romanlarından bestseller'ları inceleyen Akçay, romanlardaki erkek hali, didaktikliği, mücahitliği ve belki en önemlisi 'yabancı' varsayılana karşı güdülen dışlamayı, 'biz'den olmayanın nasıl yola getirileceğinin hesaplarını gözlemliyor.
Yani, "görevi İslam'ın ışığını omuzlayıp yüzünde çıkmaza sürüklenen zavallılara doğru yolu göstermek" olan Hüseyin Karatay; Rumları "iki paralık", "köle" gibi sıfatlarla anan Hekimoğlu İsmail gibi muharrirlerin çalışmaları.
Hidayetçinin kapak kızı
Kitaptaki ilginç analizlerden biri, bu tür uhrevi kitapların yazarlarının dünyevi komplekslerini de mütemadiyen işlerine nakşetmiş olmaları.
Akçay, hidayet romanı yazarlarından erkek olanların, mesela şık ve güzel ama ne tesadüf ki dinden çıkmış kızları 'hidayete erdirme' çabalarını gündeme getiriyor.
Bu roman furyasında kullanılan huri yüzlü kapak kızları hem satışları artırıyor, hem mücahit delikanlılara Etiler, Nişantaşı gibi yerlerde hidayete erdirecekleri kız arayışına sevk ediyor, hem de zaten hidayetteki kızların hallerine şükretmelerini sağlıyor.
Yazarın kitabında sorduğu sorular manzarayı ele veriyor: (Bu bebek yüzlü kızların kapaklara taşınması) Tarihsel olarak bilinçdışında yer alan 'huri' imajının su yüzüne çıkması mı? yoksa Müslümanların burjuva özlemlerinin bir sonucu mu?
Yazarın söylediğine göre, bu tür romanların bir ortaklığı da, Müslüman erkek karakterlerin zengin muhitlerdeki 'şımarık ve yozlaşmış' veya Emine Şenlikoğlu'nun Maria'sı, Ali Erkan Kavaklı'nın Sandra'sı gibi 'zaten gavur' kızları İslam yolunda tavlayıp 'hidayete' erdirmeleri.
Kadına karşı kadın
Hidayet romanlarının önemli yaratıcıları konumundaki kadın yazarlar ve bu yazarların İslamcı cenahtaki algılanışları da epey bir ilgi hak eder cinsten.
Akçay'a göre ciddi konularla ilgilenemeyen, ilgilendiklerinde de dikkate alınmayan kadınların kurgu/edebiyat alanında öne çıkmaları erkekleri tedirgin etmiyordu.
Fakat erkeklerin tedirgin olmalarını gerektirmeyecek de bir ortam vardı; bizzat kadın yazarlar onların haklarını savunan feminizme ve diğer akımlara zaten savaş açmışlardı ve kadının geleneksel rolünü daha da sağlamlaştırmayı amaç edinen sayısız metin üretiyorlardı.
Yine de Akçay, hidayet romanlarında kadınların öne çıkmış olmasını değerli buluyor ve onları erkek yazarlara kıyasla yenilikçi ve açık buluyor.
Freud'un ruhuna el-fâtiha
Bellekteki Huriler, önemli ölçüde romanlarla uğraştıktan sonra kısa da olsa İslami popülizmin artık ayyuka çıktığı diziler ve diğer kitle kültürü ürünlerle ilgileniyor.
Akçay'ın çok ilginç bir gözlemini -bu yıl 150 yaşında olan Sigmund Freud'un anısına-, aktaralım:
Malum; Freud "bastırılanın geri dönüşü" ilkesinden hareketle rüyalarımızda da geçmişi ve onun türlü farklı hallerini gördüğümüzü söyler. Modern psikiyatrinin mottolarından biridir.
Fakat yeşil dizilerde rüyalar karşımıza insanların gelecekte ne olacaklarını gösterir nitelikte çıkarlar.
Yani, ortada ters yüz edilmiş bir psikiyatrik yaklaşım var ki, evlere şenlik.
Bu ve daha eşelenmesi, incelenmesi gereken birçok konuyu özetleyerek de olsa gündeme getirmesi bakımından Akçay'ın çalışması hem öğretici hem düşündürücü.
Kitabı okuduktan sonra fark ediyoruz ki; İslami cenahın kültürel-popüler ürünleri sosyal (b)ilimler için bir hayli malzeme sağlıyor. (HA/EZÖ)
* Ahmet Sait Akçay; Bellekteki Huriler/İslamcı Popülist Kültüre Eleştirel Bakış, Selis Kitaplar, 125 Sayfa.