1961 yılında, İstanbul'da başlayan yaşamına başarılı öğrencilik yıllarıyla 'tımarhane'ye giriş çıkışlarını sığdıran Sibel Torunoğlu'nun, orada yazdığı ve kitaplaştırdığı günlükler ile metinler, önce şizofreninin şifrelerini veriyor, sonra çözüme dair ipuçları sunuyor. Tıpkı, "Şu deliler neden büyümez? Deliler korkar mı büyümekten? Yoksa Nietszche'nin dediği gibi 'en büyük olgunluğun çocukluğa ulaşmak' olduğunu bilirler mi yüreklerinde?" demesi gibi...
Yer yer kavramların uçuştuğu, birbirine pek de ilintili gibi gözükmeyen hikayelerin olduğu kitapta, bir bütünlük yaratsa da yaratmasa da parçaların arasından insanın düş gücünü zorlayan, zaman zaman ilham veren düşünceler de bulmak mümkün. Hayata dair sorulan sorulara takılıp kalmak da...
"Soru: Benim benimle rekabet edildiği anda yok olan benliğim, yani diğerlerinin tersine işleyen gerçeğin yok olan benliğim ne zaman varoluyor (Sevince, Sevilince)?
Yanıt: Diğer insanlar ve yarış olmadığında benliğim ancak ortaya çıkıyor. Anlaşıldı, diğer insanlarla aynı kulvarda değiliz. Sanki ben hedefi vurma yarışçısı, onlar rekabetin yarışçıları. Ben teoride, onlar pratikte yaşıyorlar."
Her kitapta olduğu gibi "Tımarhane Günlüğüm"ün girişinde de yazarın geçmişine ait bilgiler yer alıyor. Ama bu defa farklı denebilecek bir anlatı çıkıyor karşımıza. Torunoğlu'nun, öğretmenleri ve arkadaşları tarafından çok sevilen bir çocuk olduğuna dair verilen bilginin yanında, ilkokulda kız arkadaşıyla tuvalette sevişirken yakalandığını açıklıyor metin. Cesur bir açılış yapan kitap, yazarın cesur çıkışlarıyla yol alıyor sonra. Siyasi görüşünün 'şizofreni' olduğunu açıklayan yazar; insanların komünist, faşist diye ayrılmalarını kabul etmeyerek şizofren olanlar ve olmayanlar adlandırmasını ortaya koyuyor. Ve sonra bir şizofrenin cesur, mert, çıkardan, faydacılıktan uzak; şair, ressam gibi özelliklere sahip olduğunu söylüyor.
"Ona göre canlı cansız her şeyin bir varoluş onuru vardır. En iyi arkadaşı ile içtiği sigaranın küllüğünde duran külleri arasında fark yoktur. Elmayla, portakalla, çiçekle, börtü böcekle konuşur. Hamamböceği arkadaşları vardır. Kimsenin nabzına göre şerbet vermez, dürüsttür, saftır. Ona ben Allah'ım deseniz inanır. En el hak düşüncesindedir çünkü. Ben tabureyim deseniz size saygı duyar, işinize karışmaz, sizin dünyanızı yıkmaz" diye sıralıyor Torunoğlu. 'Normal olmayan'ların, 'normal'ler tarafından dışlandıkları bir dünyada, onların aslında ne kadar da normal olduklarını anlatıp sorularını, sorgulamalarını çoğaltıyor.
Egolarıyla yaşayan şizofrenlerin evrenin sınırlarını zorladığını söyleyen yazar; hiç düşünmeyen, evrensel esinlerle yaşayan hayvanların şimdiden evrenin kendisi kadar büyük olduğunu da ekliyor. Bunun üzerine, "Bir beyin sevgiyle sonsuzluğa ulaşır, ama bilgiyle ulaşabileceği yer, Galile'de olduğu gibi engizisyon mahkemeleri veya kudretle ulaşabileceği yer, kırmızı bir düğmenin başında oturan general kadardır" çıkışını yapıyor.
Bilgi ve güçlerinin o ve onun gibileri kapalı tutmaya yaradığını düşündüğü insanlara hep öfkeli Torunoğlu. Annesi, babası, polis, savcı, doktorlar... Bunların hepsi onun yatması gerektiğini düşünüyorsa bir bildikleri vardır diye de not ediyor günlüğüne. Ama bunu sadece oradan çıkabilmek için inanmadan söyleyiveriyor. Çünkü o, toplum kuralları ve devleti ne kadar ciddiye aldığını, onlara karşı olmadığını söylediğinde tamamen iyileştiğini düşünüyorlar.
Torunoğlu'nun dışarıda olduğunda neler yaptığına gelince... Geziyor, eğleniyor, hayatını anlık ama doyumsuz mutluluklarla dolduruyor. Çöplere atılmış giysileri topluyor, ama yiyecekleri değil... Yine de bir defasında yarım ekmek bile alacak parası olmadığında, karşı komşusunun çöpünde bulduğu ekmek için anlık mutluluklarından birini yaşıyor. Ya da çok pahalı olduğu için alamadığı peynirin yerine, sokakta bir bidonun içinde bulduğu peynire seviniyor. Sonra, travesti komşularına fal bakıyor onlar işe gitmeden. Bütün bunlar, Sibel Torunoğlu'nun 2001 yılında yayımlanan kitabına dahil ettikleri. Bugün yine böyle mi yaşıyor bilinmez ama; o, Hayvan dergisinde, "Sibelalem" adını verdiği sayfada içinden ve aklından geçenleri yazıya döküyor şimdi.
Bir şizofrenin gözünden 'tımarhane', oradaki insanlar, onların dağınık ve renkli dünyalarını görmek için yüzümüzü "Tımarhane Günlüğüm"e çevirmişken, son sözü de Torunoğlu'na bırakmanın tam sırası:
"İlişkilerimiz de tükenmeye yüz tuttuğunda onları yeniden üretebilmeliyiz, yaşarken bazı şeylerden ilham almalıyız; örneğin işkenceci bir süre ara verir işkenceye, işkencenin etkisini kaybetmemesi lazım. Nostalji programlarında boy göstererek bir şeyler tüketebilir, ama ya sonunda onurumuz, özgürlüğümüz, özel yaşamımızın kutsallığı veya aşklarımız para etmezse, donumuz para etmezse ne olacak?" (MT/BB)
*Tımarhane Günlüğüm (Knupnu'nun Şarkısını Dinliyorum)
Stüdyo İmge; Ekim 2001