Siyaset bilimci-yazar Haluk Gerger, ne yaparsa yapsın "ABD'ye çok yönlü bağlı olan Türkiye'nin kendi başına bir politika belirlemesinin mümkün olmadığını" söylüyor.
Gerger'e göre "pamuk ipliğine bağlı kaygan zeminli" AKP hükümetinin savaş konusunda devletin temel politikalarından bağımsız bir girişim başlatması da söz konusu olamaz.
Gerger, Nükleer silahların yapılmasının önlenmesi anlaşmasından çıkan Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti (Kuzey Kore) hakkında ABD'nin tavrını da çelişkili buluyor: "ABD, Kore 'ben nükleer silah üretiyorum' derken hiç önemsemiyor. Buradaki (Irak) 'yapmıyorum' diyor ama petrol hesabı olduğu için burası üzerinde duruyor."
AKP IMF ve TÜSİAD'a yaklaşmak zorunda
Türkiye'nin son günlerde Irak'ta barışa yönelik diplomatik girişimleri yoğunlaştı. Şu anki gelişmeler çerçevesinde ABD Türkiye ilişkilerinin seyrinde bir değişim mi yaşanıyor, Türkiye'nin bu girişimlerinin anlamı ne?
Türkiye güç durumda. Türkiye'de bir taraftan ABD'ye olan çok yönlü bağımlılıklar, Türkiye'nin savaşa girmesi yönünde çalışıyor. Öte yandan da Türkiye'nin korkuları ve pazarlıkları söz konusu. İktidar açısından baktığımızda birinci yapmamız gereken tespit; Türkiye ABD'ye bağımlı bir ülke. Dolayısıyla radikal bir biçimde onun isteklerinden ayrı hareket edemez. İkinci olarak; bugünkü iktidar açısından bakarsak, AKP iktidarı hiç kuşkusuz Amerikancı bir iktidar. Bunu hiç dikkate almasak bile bu iktidar silahlı bürokrasiyle sorunlu bir durumda.
Bu sorunları onu çok temel stratejik konularda devletin temel yönelimleri dışında ve ona aksi hareket etmekten korkuyor. Zaten yeteri kadar iktidarı kaygan bir zeminde. Onun için de başta ordu olmak üzere devletin temel odaklarıyla çelişkiye düşmek istemiyor. Bu durum onu ABD'ye yaklaşmak zorunda bırakıyor.
AKP iktidarının pamuk ipliğine bağlı kaygan zemini dolayısıyla bu iktidarın kendi gücü için sığınacağı iki odak var: Biri Uluslararası Para Fonu (IMF) ve dolayısıyla ABD, ikincisi TÜSİAD, yani büyük burjuvazi. Ancak bu ikisinden güç alarak iktidarını kendisini tehdit eden odaklara karşı bir güvenceye alabileceğini düşünüyor.
Bütün bunlara bakıldığında bunların her biri kendi başına bu hükümeti de kendi Amerikancılığı dışındaki nedenlerle da Amerikan stratejisinin dışında radikal işler yapmaktan alı koyar. Dolayısıyla ABD'nin dışında bir şeyler yapılmıyor.
Peki tüm eski hükümetlerle kıyaslandığında bu hükümetin girişimlerinin özgün bir tarafı bulunmuyor mu?
Özgün tarafı şundan kaynaklanıyor; Korkuları var. bu korkular da Türkiye rejiminin korkuları, AKP'nin değil. Birincisi Kürt meselesi. Bu korku AKP'nin de paylaştığı devletin, rejimin korkusu. Ayrıca bir pazarlık meselesi de söz konusu. Bu da esas olarak AKP'nin değil rejimin sorunu. Bu sorunlar AKP'nin de paylaştığı ama onu aşan, hangi iktidar olursa olsun olan sorunlar.
AKP'nin tabanını "kandırması" daha zor
Savaşın bahsettiğiniz silahlı bürokrasi ve AKP için farklı anlamları mı var o halde?
Hangi rüzgarlarla savaşa evet derse desin son tahlilde bunun sorumlusu sivil iktidar olacak. Bu da ağır bir sorumluluk. Ordunun böyle bir sorumluluğu yok, onun için de tuzu kuru. Herhangi bir başarısızlıkta AKP'nin meşruiyeti daha da tartışılır hale gelir ki AKP'nin bundan çok korktuğu kuşkusuz. Ordu ise başarısızlıktan sorumsuz olur, başarıdan da parsa toplar konumda olacak. O hep düşeş atıyor.
AKP'yi diğerlerinden ayıran çok önemli bir husus, seçmen tabanının çok büyük bir bölümünün savaşa karşı olması. AKP'nin tabanı bu konuda daha ideolojik duyarlılıkları olan bir taban olduğu için tabanını "kandırması" daha zor.
Şu anda AKP iktidarının ne yapacağı konusunda bir belirsizlik hakim. Sizce tüm bu belirsizlikten çıkacak sonuç ne olacak?
Şunu unutmayın; Şu anda İncirlik üssünden uçaklar Irak'ı bombalıyor. AKP iktidarı buna karşı ne yapıyor, ne yapabiliyor, hiçbir şey. Bugün keşif heyeti Türkiye'nin liman ve üslerini denetlemeye başladı. Bu izni de AKP verdi. Ben istemeden vermiştir demek istemiyorum ama istemeden de vermiş olabilir. Unutmayalım ki devlet terbiye eder. Erbakan'a da İsrail ile anlaşma imzalattırdılar. Bu çok yönlü bağımlılıklar düşünüldüğünde başka bir hükümet de olsaydı bu izinleri verecekti, ama öte yandan hem pazarlığı sürdürecekti, ayak direyecekti. AKP de bunu yapıyor, başka bir şey yapmıyor. Tüm her şeye rağmen Türkiye'nin hareket marjı çok azdır.
Formüle edilecek olursa Türkiye'nin olası bir savaştan karı ve zararları ne olur?
Türkiye'nin karı olmaz. Olsa olsa kan parası alır biraz. Bir parça borçların çevrilmesinde bir rahatlık olur. Zararlar ise hem kültürel, hem ideolojik olur. Militarizmin etkisi çoğalır, hak arama olanakları kısılır vs...
Türkiye'deki iktidarlar bu tehlikeleri görüyor mu sizce?
Türkiye'deki iktidarlar bunu görüyorlardır belki ama iki nedenden ötürü bir şey yapamazlar: 1; bağımlı oldukları için, 2; Türkiye'de çok güçlü odaklar, zihniyet, dünya görüşü olarak ABD'den yanadırlar. Benim "sömürgecilik, köleleştirme" olarak gördüklerimi onlar kendi sınıfsal çıkarları açısından "özgürleşme" olarak bile görebilirler. AKP iktidarının bu fasit daireden çıkıp kendine bir özgürlük alanı yaratabileceğinden de, yaratmak isteyebileceğinden de çok kuşkuluyum.
İçinde bulunduğumuz belirsizliklere rağmen yakın gelecekte Ortadoğu için öngörünüz nedir? Ortadoğu, nasıl bir yapıya doğru gidiyor?
ABD Ortadoğu'da büyük bir köleleştirme operasyonu hazırlığında. Ortadoğu'daki bütün dinsel, sınıfsal, kültürel ve ulusal muhalefeti tümüyle berhava edip bütün Ortadoğu üzerine ölü toprağı sermek ve bu köleleştirme operasyonu ile onun bütün zenginliklerine el koymak ve dünya hegemonyasına yeni sıçrayışını buradan başlatmak eğiliminde. Başarılı olmak için de her şeyi göze almış gibi görünüyor. Onun için de Ortadoğu'nun durumu çok vahim. Gelecek çok karanlık.
Bu karamsar tablo karşısında Avrupa Birliği, Rusya, Çin gibi büyük güçlerin konumu ne olabilir?
ABD'nin petrole el koyması sadece kendi ekonomisi için değil. Çünkü Ortadoğu petrolüne kendi petrol kullanımı içinde en az bağımlı olan ABD. Yani hem Avrupa hem Japonya kendi kullandıkları petrolde Ortadoğu petrollerine daha fazla bağımlılar. Dolayısıyla en az bağımlı olan oranın kaynaklarını kontrol ederse daha çok bağımlı olan rakiplerine karşı muazzam bir üstünlük kazanmış olur. ABD aynı zamanda bu harekat ile rakiplerine karşı büyük bir stratejik üstünlük kazanmak amacında. Rakip ülkeler bunu görüyorlar ama çaresizler. ABD'yi durdurabilecek politik ve askeri güce ne hazırlıkları ne de güçleri var.
ABD dünyanın çok büyük bir kesiminin muhalefeti karşısında. Meşruiyete önem vermiyor. Sizce bu tavrını daha ne kadar sürdürebilir?
ABD'nin bu tavrı dünyanın her yerinde kendine karşı çıkışın tohumlarını da ekiyor. Bunun sonu yok. Kendi gücünü bu kadar yayan, dünya ve kanun tanımaz bir kabadayılıkla hareket eden bir ülke düşman da kazanıyor. Dünya teslim olmaz, bu bir yerden patlak verir, direnişler artar. Önemli bir karşı hareket oluşur ama bunlar zaman alır. Ama zulmün kalıcılaşması mümkün değildir. Roma İmparatorluğu bunu bize gösteriyor.
Kore'de yaşanan 1960'ların Türkiye'si gibi
Öte yandan Kore yönetimi Nükleer silahların yapılmasının önlenmesi anlaşmasından çıktı, dünyanın ilgisi buraya kaydı. Kore'nin bu tavrının anlamı ne, ilerisi için neler olabilir?
Kore'yi bir bütün olarak düşünmek lazım. Kore'de bir Milli Demokratik Devrim ihtiyacı vardı. Kore halkı hem birleşecek hem de bağımsız bir Kore kuracaktı. ABD bu Kore savaşı ile Kore halkının milli demokratik devrim özlemini yıktı ve Kore'yi ikiye böldü. Bir tarafta büyük bir kapitalist diktatörlük ortaya çıktı, bir tarafta da şimdiki sistem oluştu. Her iki tarafta başlarına gelen bütün bunların ana sorumlusu olarak ABD görülüyor. Dikkat ederseniz en çok muhalefet de Güney Kore'de oluşuyor. 1960'ların Türkiyesi gibi.
Önemli bir husus da Kuzey Kore ABD'nin tehdidi altında. Çünkü ABD ona diyor ki, "Sen şer ekseninin bir parçasısın". Bu kadar tehdit altında olan bir ülke bir de tarihsel nedenlerle müşteki olduğu ABD'ye karşı son savunma çırpınışlarını yapıyor.
Kore'nin dünyadan bağımsız bir şekilde hareket edip nükleer silah üretmesi konusunda çekinceler öne sürüldü. Böyle bir tehlike var mı?
O zor biraz. Çünkü nükleer silah dediğiniz şey sadece nükleer bomba üretmek değildir. Nükleer bombayı kendi toprağında patlatacak değilsin ki. Önemli olan nükleer sistemlerin onları gönderme araçlarıyla, füzelerle, uzun menzilli uçaklarla bir anlam ifade eder.
Dolayısıyla bu tehditler büyütülüyor. Koskoca Çin bile ABD açısından kaç yıldır nükleer silahları olduğu halde, gönderme araçları olduğu halde hiçbir nükleer askeri tehdit anlamına gelmiyor. Bu açıdan bakıldığında bunlar yalnızca insanlığı korkutmak amacı taşıyan politikalar.
ABD'nin bunları gerekçe göstererek buraya müdahale etmesi ihtimali var mı?
Zor görünüyor. ABD "iki üç yerde savaşmaya hazırız" diyor, o gücü de var ama bunun sonraki politik askeri sonuçlarını da düşünmesi lazım. Nitekim öyle bir arzu da göstermiyor. Dolayısıyla nedense Irak üzerinde duruyor çünkü petrol daha önemli geliyor. Buradan da anlaşılıyor ki nükleer silah falan işin bahanesi, o petrol peşinde. Dolayısıyla orada birileri ben nükleer silah üretiyorum derken hiç önemsemiyor. Buradaki yapmıyorum diyor ama burada petrol olduğu için burası üzerinde duruyor. Oyun ortada...(HA/BB)