Halk müziğinin önemli sesi Ruhi Su’nun öğrencisi müzisyen Sümeyra Çakır’ın sürgünde geçen yaşamı ilk defa Türkiye'de tiyatro sahnesinde sevenleriyle buluşuyor.
Sümeyra Çakır‘ın hayat öyküsüyle güncel bir göç hikayesini buluşturan “Serçelerin Süvarisi” adlı senfonik oyun, Almanya'daki sanatçıların kurduğu Güneş Tiyatrosu’nca sahneye uyarlandı.
Tiyatronun kurucularından Müjdat Albak’ın yazdığı ve yönettiği oyun, Türkiye’den Almanya’ya işçi göçünün 60. yılı dolayısıyla ilk defa geçen yıl Almanya’da sahnelendi.
“Serçelerin Süvarisi”, Türkiye prömiyerini 18 Kasım Cuma akşam İstanbul'da yaptı. Gösterim öncesinde, oyunun yazarı ve yönetmeni Müjdat Albak ve oyuncusu Tülay Yongacı ile Kadıköy’deki Tiyatroevi’nde bir araya geldik.
“Ondan etkilenmemek mümkün değil”
Oyunun adı neden "Serçelerin Süvarisi"? ve neden onun hayatını sahneye taşımak istediniz?
Müjdat Albak: Öncelikle, Frankfurtlu olması... Frankfurt'ta anıları hala taze olan bir sanatçı, çok değerli bir sanatçı...
Onun dünya çapında yaptıklarına Türkiye'de çok az kadın sanatçı erişmiştir diyebiliriz. Birinci sebebi bu. O, değerli bir hikaye, değerli bir insan. Sanat görüşleri itibariyle, dünyaya düşünce olarak konumlanışı itibariyle de hem çok saygıdeğer hem de ilgi çekici.
İkincisi, bizim de göçmenlik sürecimiz olduğu için kendi yaşadıklarımızla birçok paralellik taşıyan bir hikaye.
Üçüncüsü, 2016-2017'den itibaren Türkiye'deki entelektüel camiadan, özellikle sanatçı çevrelerinden çok kişinin yurtdışına çıkmak istediğini, çıkmak zorunda kaldığını, çıkmayı planladığını biliyoruz, birçoğuna da bu hikayelerle eşlik ettik.
Onun hikayesi de göç hikayesiydi; anlatmak istedik. Bu süreçteki sanatçıların zorluklarını sevinçlerini, özlemlerini, yaratım süreçlerini psikolojik ve fiziki olarak, bu işin ekonomi politiğini de içine alarak bir bütün şeklinde anlatmak istedik.
Tülay Yongacı: Sümeyra Çakır anması yapıyorduk Almanya'da. Eşi Hasan Çakır da Frankfurt'taydı. Biz tiyatro olarak, oraya yerleştikten sonra bu sorumluluğu üstümüze aldık ve Hasan abiyle birlikte bu anma etkinliklerini düzenledik.
Oyunun adı onun Kürtçe söylediği "Suwarê Çûçikan" şarkısındandan geliyor. Böyle bir kaseti var. Türkçesi, "Serçelerin Süvarisi". Ona da gönderme yaparak bu ismi koyduk oyuna. Bu isimle bir de belgesel çekildi. Sümeyra aslında bir süvari. Bizim gibi sert şeylerin süvarisi. O serçe gibi çok acı da çekiyor ama aynı zamanda bir süvari gibi savaşıyor.
Memleketinden uzak kalmak, türkülerden uzakta kalmak... Orada da o kadar çaba gösteriyor ki var olmak için; dünyanın her yerinde şarkılar söylüyor. İnsanları mest ediyor her sahnesi ile. Bu beş yıl sürüyor. Beş yıl sonra hastalanıyor.
1980’de “Enternasyonal”i söylediği için yurtdışına çıkmak zorunda kalan sanatçının hayatı daha da zorlaşıyor hastalıkla birlikte. Hakkında tutuklama kararı geliyor ve ülkeye geri dönemiyor. 1990'da vefat ediyor.
Hayatı boyunca Ruhi Su’nun şarkılarını yaymaya çalıştı, Ömer Hayyam’ı araştırıyor. O hem bir serçe gibi acı çekiyor hem de süvari gibi öncülük ediyor. Ondan etkilenmemek mümkün değil.
“Bir iğneyle oya işler gibi özenle yazdım”
*Arkadakiler sırasıyla: Evrim Kepenek, oyunun asistanı ve yazar Müjdat Albak, oturanlar: Tülay Yongacı ve Sümeyra Çakır'ın eşi Hasan Çakır.
Siz yazarken ne hissettiniz, ne kadar zaman çalıştınız ve bir erkek olarak böyle bir kadını yazmak nasıldı, nasıl hissettirdi?
Müjdat Albak: Son dönemlerde oldukça çok yazıyorum, bir ara fark ettim ki ben kadın yazmıyorum ya da yazdığım kadınlar derinlikli değil. Bir buçuk yıla yakın bir oluşturma süreci yaşadık. Bütün belgelerin, elimizdeki belgelerin toplanması... Hasan abiyle (Sümeyra Çakır’ın eşi) söyleşiler yaptık.
Bir oyuncu olmaktan gelen bir şekilde, çok sağlam bir şekilde çatısını kurduktan sonra oynayarak yazıyorum. Onun için de kısa sürüyor. İşte oynayarak yazarken bayağı bir karnım ağrıdı. Bayağı bir doğum sancısı hissettim yani. Yani hem Sümeyra için hem de Selin karakteri için çok zorlandım.
Yani aslında iki kadının hikayesi ve iki kadının arasındaki ilişkinin hikayesi. Tek taraflı da olsa... Ve dahi biraz bir düş sahnesinde Sümeyra'nın da Selin'e olan yakınlığını görüyoruz hayali olarak. Mesela Sümeyra kostümleri kendisi dikiyor ve işlemelerini de kendisi yapıyor. Benim annem de terzi. Ben de ona çok yardım ederdim. Biraz iğne işi bir oyayla işler gibi işlemeye çalıştım. İnceliklerinin olması için.
Çünkü Sümeyra'nın en çok şikayet ettiği şey herkesin inceliklerini kaybetmesi, değer tanımazlık, kabalık ve bu da bir erkeksi bir durum. Onun için oyunun diyalogları, Selin’in (oyundaki karakter) iç dünyasındaki değişimler, ta ki afişine varasıya kadar böyle bir iğne oyası el işçiliği gibi. İnce ince ufak ufak ve tekrarlarla giden ve tekrarların tekrarı olmamasıyla gelişen bir eser yazmaya çalıştım.
Tabii ki bunun da müzikal seçimlerle ve onların bestelenişiyle olan armonik yapısı ama her zaman birbiriyle uyumlu olmayan bir yapısı olmasına çalıştık. Arkadaki notalara kadar çok katmanlı bir oyun... Sadece tekstil çok katmanlılığı değil, karakterin çok katmanlılığı değil, bütün bunların çok katmanlılığı üzerine çalıştık. Onun için de senfonik oyun.
“Sümeyra’yı daha görünür yapmak istedik”
Siz nasıl etkilendiniz oynarken?
Tülay Yongacı: Amacımız hiç tanımayan insanlara Sümeyra’yı tanıtmak. Bu açıdan güçlü bir metin vardı ve ondan çok etkilendim. Onu yeniden gün ışığına çıkarmak da bir sorumluluk; bunu yapmaya çalıştım.
Zaten Sümeyra'yı canlandırmak, Sümeyra'yı taklit etmek gibi değildi derdimiz. Sümeyra'nın hikayesi olsun istedik. Ama anlatıcı da olmayayım ya da moderasyon da yapmayayım, ama başka bir yöntem bulalım... Onu Müjdat çok güzel formülize etti. Hem buradan, Türkiye'den göç etmiş olan bir tiyatro sanatçısının üzerinden onun Sümeyra üzerine, araştırmalar üzerinden böyle bir oyun kurmuş oldu.
Onun hikayesi, beni kahreden, kahrederken de umut veren bir hikaye. Ben bunu taşıyorum. Başkaları da görecek bunu.
Müjdat Albak: Tülay oynarken gördüğüm şudur: Sadece bir rol sergilemekten daha öte bir şey. Çünkü kendi hikayesinde halde şeyler var. Birebir değil tabii ki... Hiçbir şey birebir değil ama bir sürü şey var.
Sadece bir rol sergilemek gibi bir şeyin ötesinde bir hal, bir durum ve dahi onun için de özellikle Sümeyra'yı oynama konusunda çok katmanlı yaklaştığını görüyorum.
“Tüm dünyaya umut olsun"
Sizin eklemek istediğiniz, “bu haberde bu da olsun“ dediğiniz bir detay varsa dinleyebiliriz…
Tülay Yongacı: Teknik ekibe de özel olarak teşekkür etmek isterim. Mesela Kerem Memişoğlu, kompozisör arkadaşımız. Benim seçtiğim Müjdat'la beraber karar verdiğimiz bölüm başlıklarına da tam böyle oturttuğumuz bütün o türküleri tekrar düzenledi ve gerçekten çok iyi bir iş çıkardı. Grafikleri ve arka görselleri de Nihan Şen yaptı.
Bu oyun sadece Türkçe oynanmıyor. Onu da söyleyeyim; Almanya'da oynanmayacak. Bütün oyun Almancaya çevrildi.
Müjdat Albak: Selin Özsu (Oyundaki karakter) eşini oyun yazması için ikna etmek için konuşurken “Ne güzel olur di'mi? Türkiye’den dünyaya umut dolu bir mektup olur“ diyor. Biz de Almanya’dan Türkiye’ye, Türkiye’den dünyaya umut dolu bir mektup“ dileğiyle bütün herkesi bekliyoruz.
Not: “Serçelerin Süvarisi”, 22 Kasım tarihinde ise Avcılar Barış Manço Kültür Merkezi’nde seyirci ile buluşacak. Oyun, Aralık ayında İstanbul ve İzmir‘de; 2023’te ise yurtiçinde farklı kentlerde sahnelenecek.
Güneş Tiyatrosu (Güneş Theater Frankfurt) hakkında1997’de Tülay Yongacı, Cüneyt Sezer ve Müjdat Albak tarafından Ankara’da kuruldu. 2002’ye kadar Türkiye ve Avrupa’da oyunlar sahneledi. 2002'de Frankfurt şehrinde Alman kültür insanları ile birlikte Orada! Derneği kuruldu. 2005 yılında Frankfurt’ta kendi tiyatro salonuna sahip oldu. 2008-2010 yılları arası Avrupa-Türkiye Tiyatro Karşılaşmaları Projesi’ni gerçekleştiren ekip, Türkiye sınırları dışında Türkçe dili ile bugüne kadar yapılmış en kapsamlı tiyatro organizasyonuna imza attı.2013-2022 arasında Frankfurt’ta Go West Festivali’nin beşincisini düzenleyen Güneş Theater 2018’den bu yana Internasyonal Theater Frankfurt Tiyatrosu’nun işletmesini üstleniyor. Serçelerin Süvarisi - Künye Yazan - Yöneten: Müjdat Albak Müzik: Sümeyra Çakır, Kerem Memişoğlu Oyuncular: Tülay Yongacı, Cem Erdost İleri Metin Danışmanı: Hasan Çakır Kostüm: Nihan Şen Işık: Johannes Schmidt Görseller / Animasyon: Pola Sell Dış Sesler: Murat Çidamlı, Yılmaz Tüzün, Serkan Taştemur, Suzan Aynal |
(EMK/SD)