Afganistan'dan Irak'a...
Afganistan'ın işgali sırasında da savaş karşıtları, insanlığın rasyonel çıkarları ("modernlik" deneyiminin Afganistan'da yok edilmesi karşısında bu deneyimin savunusu) ile savaşın kötülüğü arasında kalmışlar, hatta Fallaci,kadın hakları bakımından savaşı savunma konumuna çekilmişti. Bugünde Irak savaşı arifesinde, benzer bir ikilem Dünyada, "demokrasi düşmanı terörist devletlere karşı demokrasi savaşı", Türkiye'de ise "ulusal çıkarlar"ideolojik üst başlıkları ile savaşın meşrulaştırılması sırasında üretiliyor.Halbuki gerçek ya da hakikat bu değil... Hakikatin bu olmadığını söylediğinizde ise karşınıza hemen şu soru çıkıyor: senin hakikatinin"hakikat" olduğunu nereden bileceğiz?
Bir Kez Daha Wallerstein
Wallerstein, kendi dünya sistemi kuramını, yeni bir sosyal bilim bütünlüğünde öne sürdü. Buna göre, çok kısaca özetlersek, kapitalizm sınırsız sermaye birikimine dayalı bir tarihsel sistemdir ve bu tarihsel sistem içinde döngüsel çevrimler, Arrighi'nin deyişiyle Kapitalizmin uzun yüzyılları (sermaye birikim daireleri) vardır. Toplumsal değişme, bir tarihsel sistem içinde döngüseldir, bu yüzden aynı tarihsel sistem içinde değişmeden söz etmek olası olmamakla birlikte ancak, o tarihsel sistem aşıldığında, başka bir tarihsel sistem kurulduğunda değişme gerçekleşir.
Örneğin kapitalizm bir önceki tarihsel sisteme göre değişmeyi gösterir.Buna göre sosyal bilim yaparsanız, yani dünyayı bu kuramla açıklarsanız,Amerikan hegemonyasına dayalı birikim dairesinin sonuna gelindiğini görür,Amerikan Müdahaleciğinin altında yatanın da ölümü geciktirmek olduğunu söyleyebilirsiniz. Keza, burada ne demokrasi söz konusudur ne de Türkiye için mesela, ulusal çıkar...
Hatta bu kuramla, ulusal çıkar denen şeyin"ulus devlet egemenliğinin" kurulabilmesi ve yeniden üretilebilmesi için uydurulmuş bir tarihsel ideolojik bütünlük olduğunu da tespit edebilirsiniz.Böyle bakarsanız, savaşa karşı gelmek, aslında tarihsel sisteme direnmek haline dönüşür ve devrimci bir iş mahiyeti kazanır. Çünkü tarihsel sistemin aşılma olanakları bir sermaye birikim dairesinden diğerine geçilirken, başka bir deyişle, hegemonyacı güç alaşağı olup yeni bir hegemonyacı güç gelişirken aşağıdakiler için daha çok artar.
ABD-Avrupa Karşıtlığı
Dünya sistemcilerinin analizi gerçekte bir çoğu tarihsel materyalist eleştirmenlerce açığa serilmiş bazı sorunlar taşıyor. Buna rağmen aktarmamdaki amaç şu: eğer hakikat peşinde iseniz olan bitenin bütünsel bir açıklamasını yapabilmelisiniz ve dünya sistemcilerinin kapitalizmin tarihini üzerine kolayca düşünülebilir bir bilim nesnesi haline dönüştürmeleri tarihsel materyalizme katkı olarak görülebilir.Ancak bu sadece düşünme tarzına ilişkin sınırlı bir katkı olarak kalır daha doğrusu kalmalıdır. Böyle yapıldığında, Mandel'in uzun dalgaları ile siyasal dünya sistemindeki değişiklikleri bütünsel bir bunalım dönemleri kuramı içinde bütünleştirmek ve dünyayı böylece yorumlamak olanak hanesine yazılabilir.
Bu yolda mütevazı bir adım Türkiye'de de atılmıştı: illa da isim vermek gereksiz ancak, Çayan'ın yazıları bu kaygı ile şekillenmiştir.Ayrıntısına girmez isek, şu söylenebilir hale gelir: Son uzun dalganın çöküş evresindeyiz, ancak bu evre, Mandel'in analizlerinde öngörülenden çok daha uzadı ve Amerikan müdahaleciliği bu şekilde devam ederse, belli bir dönem daha uzayacak.
Bu durumda soru şu: Kapitalizm, art arda gelen (Meksika, UzakDoğu, Rusya, Arjantin, Türkiye) krizleri yatıştırmak sürati ile başka bir deyişle bugün çöküş olarak nitelediğimiz oldukça uzayan dönem (küreselleşme)çöküş semptomlarını kolayca bertaraf ederek yeni bir uzun dalganın birikim evresine atlamayı, becerebilir mi? Kişisel görüşüm, bunun mümkün olduğu yönündedir. Eğer SSCB'nin çöküşü ile açılan yeni pazarlar, emek gücünün yeniden üretiminde gerçekleşen değişikler, dünyanın daha geniş coğrafyalarının kapitalist pazara açılması bunu olanaklı kılabiliyor ise, Afganistan ve Irak türü müdahaleler de pekala bunu olanaklı kılabilir.
Eğer verdiğimiz cevap doğru ise, dünya siyasal sisteminin de bu tedrici geçişe uygun olarak şekilleneceği ve gelecek dönemin hegemonyacı gücünün askeri ve iktisadi olarak bölünmüş olabileceği, bu bölünmüşlüğün de zaman içinde AB (Fransa-Almanya) ekseninde bütünleşebileceği söylenebilir.Elbette, öngörü merakımızdan yazmıyoruz bunu, savaş karşıtı mücadeleye verilecek anlam ancak bu tür bir analizle mevcut sistemi aşmaya yönelebilecektir: daha açık deyişle savaşa karşı harekete geçen büyük güç ancak kendi aklını kuşandığında savaş üreten gücü alt edebilecektir.
Bir Kez Daha Ulusal Çıkar
Eğer analizimiz doğru ise, Türkiye'nin Kuzey Irak'ta bulunmasının ulusal çıkarlarımızla bir ilgisinin olmadığı ve olamayacağı açıktır. Ulus ve ulusal çıkar kavramlarının gerçekte bir sınıfın (sermaye sınıfının) çıkarlarının halkın çıkarları imiş gibi göstermeye yarayan ideolojik karakterini bir tarafta bıraksak bile dünya ölçeğindeki mücadelenin bölgesel bir dışavurumu olan çatışmalarda Türkiye'nin bölgeye girse de girmese de elde edeceği bir kazanım ya da önleyebileceği bir gelişme yoktur. Belki TSK sayısı bir kaç binle ölçülebilecek KADEK güçlerini enterne edebilir, o kadar. O güç de enterne edildiği günün ertesinde başka şekilde yeniden oluşur.
Bir Kez Daha Demokrasi
Özellikle Yasemin Çongar'ın yazılarına yansıyor. Bu Amerikanofil "hamfendi"ye göre, Saddam rejimine karşı durmak demokratik ideolojinin gereği imiş.Türkiye alacağı kararla demokratik dünyanın parçası olup olmadığını gösterecekmiş... Burada da demokrasinin ideolojik kullanımını bir kenara bıraksak bile 11 Eylül'den sonra Bush yönetiminin evrensel demokrasi için değil Amerikan ulusu ve o ulusun tanrısı (yani ABD sermayesi) için müdahaleciliği geliştirdiği ve Amerika içinde bile yeni bir McCarthyci dönem açtığı herkesin malumudur.Amerika'da Demokratlar bile Bush'a karşı demokrasi isterken Çongar'ın bize anlattığının masal olduğunu çocuklar bile anlayabilir.
"Savaşa Karşıyız Ama..."
Türkiye'nin yüzde doksanı (öyle yazılıyor) savaşa karşı, dünyada da ekseriyet (ekrandan görünen o). Elbette savaş karşıtlığının altında evrensel bazı değerler yatıyor, insan hayatının kutsallığı gibi. Bu değerlere sahip çıkmayan bir savaş karşıtı hareket düşünülemez.Ancak savaş karşıtı hareket evrensel bir barış istiyorsa kendi aklını kuşanmalı, evrensel insani değerler yanında, savaşın kapitalizmin yenmeye çalıştığı krizlerinin bir sonucu olduğunu görmeli. Bu sadece basitçe Amerika'nın petrol ve doğalgaz kaynaklarını denetlemesi arzusu ile sınırlı bir sömürgecilik savaşı değil, bununla birlikte, kapitalizmin yeniden işler hale getirilmesi umulan bir dizi bütünsel müdahale senaryosunun parçası...
Almanya ve Fransa'nın BM'deki manevralarını güdüleyen de bu düzenlemenin içeriği. Yeni dönemde hegemonyacı gücün merkezinin Avrupa'ya kayması istenci bu manevraları kışkırtan.Savaş karşıtı hareket, hakikat üzerine düşünmeye başlarsa, evrensel barışa uzanan yolda bir başarı kat edebilir, kapitalizmi aşabilecek güçleri biriktirebilir ve geliştirebilir. Aksi mi, o herkesçe malum: kurulacak göçmenler için yardım derneklerine merak etmeyin, ben de ilk üye olanlardan olacağım. (SE/EK)