Fotoğraf: HDP
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar partisinin haftalık grup toplantısında gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi:
“Tahir Elçi başta olmak üzere tüm karanlık cinayetleri aydınlatarak, sorumlularıyla ve bunu yaratan sistemle hesaplaşarak ortak demokratik bir geleceği ve adalete güveni sağlayabiliriz. Bunun başka yolu yok. Elçi cinayetinin öncesinde ve sonrasında yaşanan gelişmelerle birlikte cinayetin yarattığı tahribatın boyutunu tespit için Meclis Araştırması açılmasını bugün teklif ediyoruz. Parlamentoyu da göreve çağırıyoruz. Gelin bir komisyon kuralım ve cinayeti aydınlatma, karanlığı dağıtma yolunda hep birlikte çalışalım.
Kadınlar erkek şiddetine karşı çıktıkları günde bir kez daha devlet şiddetine maruz kalıyor. Yüzlerce kadın gözaltına alınıyor. İstanbul’daki yürüyüşte kadın yoldaşlarımdan Dirbent Türker’in ayağını kırıyor. 200’e yakın kadın gözaltına alınıyor. Şırnak’ta da Barış Annesi Nebahat İşçi’nin kolu, boşandığı erkekten gördüğü şiddete karşı katıldığı 25 Kasım yürüyüşünde polis şiddeti sonucu yerinden çıkıyor.
Şebnem Korur Fincancı Hocanın portresini alana almadılar. Çünkü Kürtçeye de tahammülleri yok, Şebnem Hocanın posterinden dahi korkuyorlar. Çünkü Şebnem Hocanın sesinden ve mücadelesinden ödleri kopuyor. O nedenle Şebnem Hoca rehin tutuluyor. Bakın cezaevinde gönderdiği mesajda ne diyor: “Biz kadınlar evde, sokakta, işyerinde, hücrede kadınlar için, özgürlüğümüz için hep birlikte mücadeleye devam edeceğiz.”
3 Aralık Dünya Engelliler Günü yaklaşıyor. HDP olarak, yeni yaşam mücadelesinde engelli hakları için yürütülen çalışmaların çok değerli ve önemli olduğunu hep söylüyoruz. Buna yürekten inanıyoruz. Engelliler için yeni bir yaşam mümkündür. Engelliler Komisyonumuzun hazırladığı Engelliler Manifestosu sistematik ayrımcılığın, ötekileştirmenin, ertelenen erişilebilirliğin ve sunulmayan kamu hizmetlerinin çözülmesi için geleneksel yaklaşımları kökten çözmeyi öneriyor. HDP ilkesel olarak engellilere yönelik tüm hizmetlerin kamusal, parasız, anadilinde ve erişilebilir olmasını savunuyor.
Savaş politikaları ile ayrıştırma ve kutuplaştırma anlayışı, şiddeti günlük yaşamın sıradan bir olgusu haline getirmiştir. Kadına, emekçiye şiddet normal ve meşru! Cezasızlık politikaları da bunları teşvik ediyor. Geçen hafta yaşadığımız hayvanlara karşı şiddet de bundan ayrı tutulamaz. Öyle bir zihniyet ki bütün canlıları ancak şiddetle kontrol altında tutabileceğini, bütün sorunları ancak şiddetle bastırabileceğini düşünüyor. Bu zihniyet hayvan haklarına saldırının da temelinde yatıyor.
Konya'da bir barınakta hayvanlara karşı korkunç şiddetin görüntülerini izledik. Sokakta insanlara şiddet, çocuğa şiddet, kadına şiddet, emekçiye şiddet, ağaca, dereye, doğaya şiddet ve hayvanlara karşı acımasız insafsız bir şiddet. Bir şiddet toplumu yarattı bu iktidar. Ve bu kültür ve ortam iktidarın bir yönetme biçimi olarak uygulanıyor. İktidar ile toplumun keskin bir ayrım içinde olduğu bir süreci yaşıyoruz.
Kuzey Doğu Suriye'ye yönelik operasyonların iki temel hedefi var. Bunu bir kez daha hatırlatmak gerekiyor. Stratejik hedef Kürtleri statüsüz bırakmak ve Kürtlerin kazanımlarını yok etmek üzerine kuruludur. Bu iktidar da kendisinden önce gelen iktidarların yaptığı devlet zihniyetini, Kürtlere karşı klasik devlet aklını sürdürüyor. Kürtler nerede bir kazanım elde etse bunu kendilerine karşı bir beka sorunu olarak topluma yansıtmaya ve kabul ettirmeye çalışıyorlar. O nedenle bu operasyonların altında yatan anlayış Kürt karşıtlığı ve düşmanlığıdır. Bunu teslim etmeden savaş politikalarının kullanılmak istendiği diğer alanları ve amaçları da yeterince kavrayamayız.
Kara operasyonu başlatırlarsa kiminle yapacaklar, müttefikleri kim? ÖSO çeteleri. Kim bunlar? Suriye’de yıllardır insanlık suçu işlediklerini uluslararası kuruluşların ve çıplak gözle gözlem yapanların dile getirdiği bir gerçek. Bunlarla işbirliğinin Suriye halklarına ve Türkiye halklarına hangi faturaları çıkaracağını öngörmek bu kadar zor mu? Ne için bütün bu kirli oyunlar? Bütün bu kirli oyunlar mevcut iktidarı sürdürmek, iktidarın kurmakta olduğu rejimi yerleştirmek içindir.
Taksim saldırısını da çeşitli karartmalarla bir bahaneye dönüştürdüler. Taksim’deki o vahşi saldırıyla ilgili pek çok bilgi ve veri ortaya saçılıyor. Bunların büyük kısmı ve neredeyse tamamı Suriye’deki çetelerle, hatta IŞİD ile bağlantıya işaret ederken bunların üstü karartılıyor. MHP’nin bir ilçe başkanı ile fail olarak gösterilen şahıs arasında telefon konuşması tespit edildi ve derhal gündemden düşürüldü. Ortada bir karanlık senaryo var. Bu karanlık senaryo da bugünü esir alma, geleceği zapt etme amaçlı bir operasyondur. Buna karşı açık ve net söz söylemeden, bu karanlığı aydınlatma konusunda cesur bir tutum takınmadan, bu iktidara karşı diğer alanlarda da yürütülecek mücadele inandırıcı olmayacaktır.
Bu seçim iktidar için aynı zamanda kurmakta olduğu rejimi yerleştirme dönemecidir. Bu rejim de merkezinde tek adamın olduğu, totaliter unsurlarla bezenmiş, milliyetçi, devletçi, İslamcı bir rejimdir. Böylece bir tür Franco yönetimi tesis etmek istiyorlar. İşte bu rejimi bunun için son önemli viraj olarak görüyorlar.
Diğer muhalefet partileri ne yapıyor? Bir defa savaş politikalarının arkasına dizilerek iktidarın çizdiği oyun sahasından ayrılamıyor. Bu başlı başına büyük bir çıkmaz oluşturuyor bizim dışımızda kalan muhalefet için. O oyun sahasında kalarak topluma özgür, demokratik ve aydınlık bir gelecek vaat edemezsiniz. Bunu sözde dile getirseniz bile inandırıcı olamazsınız. Bizler ise bir demokratik cumhuriyet hedefi koyduk önümüze. Bunu en geniş demokratik güçlerle gerçekleştirmek için mücadelemizi ve çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
6’lı masa dün bir anayasa değişikliği taslağı önerisi sundu. Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemini lağvetmeye, parlamenter sistemi yeniden yürürlüğe koymaya yönelik bir öneri bu. İçinde elbette pek çok olumlu madde var. Biz de orada öngörülen yargı bağımsızlığını ve Meclis’in güçlendirilmesi gerektiğini savunuyoruz. Ancak toplamına baktığımızda bu önerinin gerçek ve güçlü bir demokrasi için eksik ve zayıf kaldığını görebilirsiniz. Bir tür tamir programı ortaya koyuyor bu öneri. Neyin tamiratı? Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi yürürlüğe girdikten sonra yaşanan tahribatların onarılması. Hedef bu. Peki, sürekli kriz ve çatışma üreten sistemin kendisine dönük bir dönüştürme, bir değişiklik iradesi var mı? Ne yazık ki o iradeyi göremiyoruz. Geçmişi belli düzenlemeleri geleceğin vaadi olarak sunmak bir çıkış değildir. Demokratik, çoğulcu, katılımcı yeni bir demokratik sistemdir Türkiye’nin ihtiyacı. Bu da 2’nci yüzyılında demokratik cumhuriyete geçişle mümkün olabilir.
Muhalefetin bu programı için elbette pek çok şey söylenebilir. Bu, ancak seçimlerden sonra gerekli Meclis çoğunluğu oluşursa resmileşebilecek bir öneri. Ancak seçime kadar ne yapmak gerekir, seçime giden yolda ne yapmak gerekir sorusunun cevabı burada maalesef yok. Eğer amaç güçlü bir toplumsal sözleşme, kapsayıcı bir uzlaşma ve mutabakat oluşturmak ise seçim sürecinin de bu şekilde kavranması gerekiyor.
6’lı Masaya da bütün toplumsal muhalefete ve demokrasi güçlerine de çağrımızdır; önerileri elbette tartışırız, elbette olumluya olumlu, iyiye iyi deriz ama eksiği yanlışı söylemekten de sakınmayız. Hakiki ortaklık, sahici dönüşüm iradesi ve gerçek bir müzakere ancak bu zeminde yürür. Biz toplumun tüm kesimleriyle özgürlükçü ve eşit yurttaşlığa dayalı bir gelecek istiyoruz. Bütün halkların özgür, inançların eşit olduğu, emekçilerin adil bir yaşam sürdükleri, kadınlar için özgür ve eşit bir geleceğin kurulduğu, gençlerin bugünden hayatın gerçek sahipleri olarak kabul edildiği, bütün dezavantajlı toplum kesimlerinin eşit olduğu bir gelecek istiyoruz. Bunun adına da özgürlükçü eşitlikçi demokratik cumhuriyet diyoruz. Alternatif budur, çözüm biziz. (AS)