Hakkındaki ölüm fetvası nedeniyle 1989 yılından beri koruma altında yaşayan Hindistan kökenli Britanyalı yazar Salman Rushdie, bu yıl 67’nci kez gerçekleştirilen Frankfurt Uluslararası Kitap Fuarı’nın açılış konferansında yaptığı konuşmayla düşünce özgürlüğü için mücadele çağrısında bulundu.
Büyük güvenlik önlemleri altında ve yüzlerce gazetecinin katılımıyla gerçekleştirilen basın toplantısına, Alman Yayıncılar Birliği Başkanı Heinrich Rietmüller ve Frankfurt Kitap Fuarı Direktörü Jürgen Boos’la birlikte katılan Salman Rushdie, düşünce ve ifade özgürlüğü konulu konuşmasının ardından Almanya’dan ayrıldı. Toplantıda Rushdie’nin “İki Yıl, Sekiz Ay ve 28 Gece” isimli yeni kitabının Almanca ve İngilizce baskıları da basın mensuplarına tanıtıldı.
67. Frankfurt Fuarı |
100’ü aşkın ülkeden 7.100 yayıncının katıldığı 67. Frankfurt Uluslararası Kitap Fuarı, yayıncılık sektöründe dünyanın en büyük buluşması. Resmi açılışı 14 Ekim günü yapılan fuar 18 Ekim'de sona edecek ve önce yayıncılara, sonra da halka açılacak. Endenozya’nın “Onur Konuğu” olduğu fuar, kitap tanıtımından, yayıncılık sektörünün sorunlarına, bu alandaki gelişmelere kadar çeşitli konuları içeren 4000’ün üzerinde toplantıya ev sahipliği yapacak. Türkiye de her yıl olduğu gibi, az sayıda bağımsız yayıncının yanısıra Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından düzenlenen bir ulusal standla fuara katılıyor. İskender Pala, Erhan Afyoncu, Muzaffer Albayrak, Kemalettin Kuzucu ve Selin Kutucular'ın da katılacağı toplam 5 etkinlik düzenlenecek. Ayrıca Çanakkale Savaşı'nın 100. yılı anısına, 15 ülkede 8 farklı dilde kaleme alınmış yaklaşık 150 kitabın yer aldığı "Çanakkale Kitapları Sergisi" fuar boyunca ziyaretçilere açık olacak. |
1989’da yayınlanan kitabı “Şeytan Ayetleri” nedeniyle İran’ın dini lideri Ayetullah Humeyni tarafından çıkarılan bir fetvayla “katli vacip” ilan edilen Salman Rushdie’nin açılış toplantısına katılacağının duyurulmasının ardından İran bu yılki fuara resmi katılımını iptal etmişti. Bu durumdan büyük hayalkırıklığına uğradıklarını belirten Jürgen Boos “Ancak benim için ifade özgürlüğü tartışılamaz bir husustur” dedi ve Salman Rushdie’nin katılımından onur duyduklarını söyledi.
Hala düşünce özgürlüğünü konuşmak üzücü
Konuşmasında düşünce özgürlüğünün “soluduğumuz hava” gibi önemli olduğunu vurgulayan Salman Rushdie, günümüzde halen bunun için mücadele etmek zorunda kalınmasının üzücü olduğunu vurguladı ve “Burada düşünce özgürlüğü üzerine tartışmak zorunda kalmamalıydık. Düşünce özgürlüğü artık bizim soluduğumuz hava olmalıydı” dedi.
Düşünce özgürlüğünün evrenseliğinin insan doğasından kaynaklandığını vurgulayan Rushdie, “Düşünce, düşündüğünü ifade etmek insanın doğasına özgü bir temel özelliktir. İnsanlar düşünen, konuşan ve öykülerini anlatarak var olan hayvanlardır. Bu öykülerden bazıları gerçeği, bazıları da hayali şeyleri anlatır. Bizler bu öyküler sayesinde birbirimizi tanırız. Düşüncenin ifade edilmesi özgür olmalı. Düşünce özgürlüğü yoksa, başka özgürlükler de olmaz” diye devam etti.
Düşünce özgürlüğününün ülkelere, kültürlere göre farklılaştırma yaklaşımlarına karşı çıkan ve tüm insanlık için geçerli olduğunu defalarca vurgulayan Rushdie, aydınların 18’nci yüzyıldaki düşünce özgürlüğü mücadelesinin ilk olarak devlete değil, kiliseye karşı yürütüldüğünü ve başarıya ulaştığını hatırlattı. Aydınlanma çağının yazarlarının risk alarak mücadele ettiğini belirten Rushdie, yazarlar ve yayıncıların günümüzde de 200 yıl öncesi Fransası’ndaki gibi dini yobazlığa karşı düşünce özgürlüğü mücadelesi vermesi gerektiğini savundu.
Düşünce özgürlüğünün sadece dinci bağnazlığın egemen olduğu yerlerde değil, Batı dünyasında da ihlal edildiğini belirten Rushdie, bu konuyla ilgili örnekler verirken, “Avrupa soluyla radikal İslamcı düşünce arasında tuhaf bir ittifak olduğunu” ileri sürdü. Rushdie, “Eğer bir ideoloji din olarak kabul edilirse, kadınlara, Yahudilere karşı düşmanlık Batı dünyasında da görmezden gelinir” dedi.
Düşünce özgürlüğüne yönelik en büyük saldırının bunu kültürel olarak göreceleştiren ve sadece bazı ülkeler için geçerli olduğunu ileri süren Batılı düşünürlerden kaynaklandığını söyleyen Rushdie, “Düşünce özgürlüğü herhangi bir kültüre özgü birşey değildir. Tüm insanlık için geçerlidir” dedi.
Edebiyat ve sanatın dünyayı sorguladığını, dolayısıyla tarihi kontrol etmek isteyenler için tehlike teşkil ettiğini belirten Rushdie, diktatörlerin bu yüzden yazarlara baskı yaptığını kaydetti ve tarihten örnekler vererek, “Yazarlar yok edilebilir. Ancak sanat, edebiyat güçlüdür, yok edilemez” diye devam ettikten sonra, yazarların ve eserlerinin savunulması çağrısında bulundu.
Toplantıya katılan gazeteciler, konuşmasının ardından ünlü yazara soru sorma fırsatı bulamadılar. Uçağını yakalamak zorunda olduğunu belirten Rushdie, özür dileyerek salondan ayrıldı.
Rietmüller: Özgür bir toplum için sorumluluk
Kitapların, açık ve hoşgörülü bir topluma hayati katkısı olduğunu vurgulayan Alman Yayıncılar Birliği Başkanı Riethmüller de “Yayıncı ve kitapçıların özgür bir toplum için büyük bir sorumluluğu vardır” dedi.
Boos: İran’ın fuarı boykot etmesi üzücü
Konuşmasında açılışa Salman Rushdie’nin katılımı nedeniyle İran’ın fuarı boykot etmesine üzüldüklerine belirten Fuarı Direktörü Boos, “Böylece yine İranlı meslektaşlarımızla biraraya gelme fırsatını yitirdik. Ancak benim için uygarlığın üzerinde tartışılamaz bir temel ilkesi vardır. O da sözün özgürlüğüdür, ifade özgürlüğüdür. Bunun ötesindeki herşey üzerine konuşabiliriz, konuşmalıyız da” diye konuştu. Boykota rağmen İran’dan bazı yayıncıların bağımsız olarak fuara katılacağını belirten Boos, bir soru üzerine İslam dünyasından diğer ülkelerden böyle bir tavır olmadığını söyledi ve “Unutmayın, fuarın onur konuğu Endonezya bir Müslüman ülkesi” dedi.
Rushdie’nin yeni kitabı “İki Yıl, Sekiz Ay ve 28 Gece”nin kahramanları İbni Rüşdi ile Gazali arasındaki diyaloglardan alıntı yaparak konuşmasına devam eden Boos, “Bir fikir, bir duruş yok edilemez. Bunları dile getirenlerin öldürülmesiyle de ortadan kaldırılamazlar. Geriye kalan tek şey konuşmaktır. Konuşmak en iyi alternatiftir” dedi.
İfade özgürlüğü açısından sorunlu bir dönemde bulunduğumuza işaret eden Boos şöyle devam etti: “Şiddetli çatışmaların belirlediği, şiddet spiralinin sürekli daha kötüye doğru dönerek ilerlediği bir dönemi yaşıyoruz. Yayıncılık sektörü olarak burada biz ne yapabiliriz? Edebiyatın ve yayıncılığın asıl görevi rahatsız etmektir. Rushdie’ye bakın. Edebiyatıyla rahatsız ediyor. Yayıncılar da rahatsız etmeli. Programlarıyla, tartışmalarıyla düşünsel temeller üretmeliler.” (GK/HK)