PYD Eşbaşkanı Salih Müslim’le Suriye sorununun görüşüldüğü Cenevre 2 Konferansı’nı, Rojava’daki gelişmeleri, Türkiye’nin tavrını ve Suriye’nin geleceğini konuştuk.
Müslim Cenevre 2’ye muhalefeti temsilen gelen Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu’nun (SMDK) Suriye halkını temsil etmediğini, kimlerin heyete seçileceğinin bile dikta edildiğini söyledi. Rojava’da oluşturdukları modelin “herkes kabul ettiği takdirde” federatif bir Suriye için model olabileceğini belirtti.
Cenevre 2’ye Kürtler bağımsız olarak katılamadı...
Bu konuda şunu açıklamak gerek. Kürtlerin ve bizim bağımsız olarak katılmak diye bir derdimiz yok. Baştan beri Suriye’ye demokrasi gelsin diye, özgürlük gelsin diye bu görüşmeler yapılıyor. Yani Suriye halkı için yapılıyor. Biz de bu nedenle gerçek bir muhalefetin olmasını istedik.
Orada NCB (National Coordination Body), SMDK ve Kürt Yüksek Konseyi vardı. Üç ana muhalefet grubuydu bunlar. Bizim istediğimiz bunların hepsinin olmasıydı görüşmelerde. Ama Brahimi görüşmelere tek bir heyetle muhalefetin katılması gerekiyor, benim önerim böyleydi, dedi. Biz buna da tamam dedik ama Cenevre öncesinde Kürt sorununun tartışılması gerekir, Kürt sorununu Suriye’nin problemleri içerisinde adıyla kabul etmek gerekir, dedik.
İkincisi bu üç grubun NCB’nin, koalisyonun ve Yüksek Konsey’in biraraya gelerek bir heyet seçmesi ve bunun koalisyonun şemsiyesi altında ya da bir tarafın adının altında olmaması gerekir dedik. Ama oldubittiye getirilmek istendiği anlaşıldı. Carba’ya hepsi senin grubun içinde olsun diye bir mektup yollamışlar. Hatta koalisyondan seçilecek insanların bile adlarını vermişler.
Şimdi Cenevre’de oturan görüşmeler rejim güçleri ve Suriye üzerinde oynanan oyunun temsilcileri vardır, Suriye halkı yoktur. Dış güçlerin temsilcileriyle rejim güçleri görüşüyor.
Bu koalisyon Suriye halkını temsil etmiyor.
Cenevre’nin sonuçları nasıl yansır? Bir beklentiniz var mı?
Koalisyon Suriye’de değil, dışarıda oluşturuldu. İçindeki kişiler de Suriye halkının derdinden uzaktır. Ayrıca Suriye’de savaşan gruplardan da uzaklar. O grupların hiçbirisi talimatları koalisyondan almıyor.
Dolayısıyla bu temsilcilerle varılacak kararlar da diyelim, ateşkes kararı olursa, bu ateşkesi kim sağlayacak? Irak Şam-İslam Devleti (İŞİD) zaten kimseyi dinlemiyor, aynı şekilde diğer gruplar da öyle.
Ateşkes gündeme gelirse rejimin güçleri kendi tarafına sözünü geçirir ama diğer tarafı Cenevre’deki heyetten kim durduracak?
Rojava Kürtleri bu durumda kendini nasıl konumlandıracak?
Suriye’de silahlı çatışmalar başlayınca biz bu dövüşün içinde yokuz dedik. Bir taraftan celladımız var, bu kadar senedir rejimle savaşıyoruz, diğer tarafta da Selefiler var, hangi maskelerle olursa... Biz kendimizi koruyacağız dedik. O zaman da kendimizi örgütlemeye başladık.
Son olarak Geçici Yasama Meclisi oturdu kararlar aldı. Bu meclis toplumun çeşitli kesimlerini temsil ediyor. İçinde Süryaniler var, Araplar var, Türkmenler, Kürtler var, hepsi bir arada kararlaştırdı geçici yönetimi.
Suriye’ye çözüm böyle giderse çözüm yıllar sürebilir, biz kendimizi korumak zorundayız, boşlukta kalmayız. Onun için kendi bölgemizi düzene sokmak istedik.
Önce Cizire kantonunda sonra Kobani’de özerk yönetim ilan edildi. Sonra ne olacak?
Evet, yarın da Efrin de edilecek.
Biz kendi yaşamımızı düzene sokmak istiyoruz. Ama bu nereye kadar varacak biz de bilmiyoruz. Ama federatif bir Suriye olabilir. Kürtler, Hıristiyanlar, vs... Çok kesim var, ancak gönüllü olarak bir arada yaşamak isterse o zaman beraber olabiliriz. Bu kadar kan döküldükten sonra kimse başka bir kesimi zorlayamaz. En iyi yapı federatif, herkesin kendi özelliğini koruduğu bir yapı olur.
Biz şimdi kendimizi koruyoruz, günlük bir ihtiyaç bu ama ilerisi için de ilk adım olabilir, herkes kabul ederse federatif bir yapı için bizim inşa ettiğimiz yapı örnek olabilir. Mesela Cizre kantonunda üç tane resmi dil var. Kürtçe, Arapça, Süryanice. Halk kabul ediyorsa neden olmasın, savuma güçlerinde de öyle, dünkü çatışmalarda bizim taraftan hayatını kaybeden üç kişi de Arap. YPG’nin (Halk Savunma Güçleri) içinde onlar da var...
Türkiye bu sürece nasıl tepki gösterebilir?
Başbaşa temasta bulunmadık son zamanlarda ama gelen sinyaller pek olumlu değil.
Suriye kaynıyor, sınırın her iki tarafında da kayıplar var. Sınırın güvenli, rahat olması bizim temennimizdir. Bu da sınırın bizim kontrolümüzde olmasından geçer. Bugüne kadar Kürtlerin kontrolündeki yerlerden bir tek mermi kuzeye doğru sıkılmamıştır.
Onun için Türkiye’nin bunu desteklemesi gerekiyor. Bunu istiyor, temenni ediyorduk. Güvenlik böyle sağlanır.
Ama Türkiye tam tersini düşünüyor. Geçen sene İŞİD Türkiye’den geldi, şimdi yardım onlara geliyor. Eğer Türkmenlerden söz ediyorsanız, Türkmenler bizimle beraber YPG’nin içinde.
Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Davutoğlu Brüksel’e gelmişti, ikisi de biz El Kaide’yle, PYD ile savaşıyoruz diyor. Biz savaşmıyoruz, hiçbir zaman savaş ilan etmedik. Niye kalkıp PYD ile Kaide’yi bir kefeye koyuyorsun ki?.. Birisi dost, birisi bütün insanlığın düşmanı.
Biz hiçbir zaman Türkiye’ye de Türkiye halklarına da düşman olmak istemiyoruz. Biz kendimizi savunuyoruz, bu gruplar bize saldırıyor, sen bunları destekliyorsun.
Türkiye’deki çözüm süreci Rojava’daki süreci etkiler mi?
Biz elbette barışın, kardeşliğin gelmesini isteriz.
İki ayrı süreçten bahsediyoruz tabii ama birbirini etkiler. Kimse bize yardım eli uzatmadı, sadece Kürtler güneyde, kuzeyde, doğuda bize yardım etmişlerdir. Eğer gerçekten Türkiye hükümeti bir yakınlaşmada bulunursa 40 milyon Kürt’ün gölünü kazanır. Eğer düşmanlıkta bulunursa bütün Kürtlerin düşmanlığını, en azından antipatisini kazanır. Onun için daha sıkı bir ilişkide bulunabiliriz. Üzerimizde ambargo var, ilaç yok, vs... Bunun için beraber bir şey yapabilirsek bütün halkların yararına olur. (YY)