Siirt’in Eruh ilçesinde tek katlı evlerin aralıklı olarak yerleştiği Baraşo köyünde sıradan bir gün. Evlerden birinin damında henüz 12 yaşında olan Halime, başka bir kız çocuğuyla oyuncak bebeklerinin saçlarını tarayarak komşuculuk oynuyor.
Az sonra evlerine ellerinde bohçalarla kadınlı erkekli bir grup insan geliyor. Halime gelenlere şöyle bir göz atıyor, misafirliğe geldiklerini düşünüyor.
O öyle bakakalmışken ensesine inen şaplakla kendine geliyor. “Seni istemeye gelmişler, sen hala oyun peşindesin!” diyerek, oyunu bozan annesine şaşkınla bakarken ne olanları ne de söylenenleri anlıyor.
Aradan çok zaman geçmeden de yeni alınmış kıyafetler giydirilip, süslenerek başka bir köye gelin olur Halime. Ona göre oyun hala devam ediyordur. Ne kadar zaman geçerse geçsin başına ne geldiğini bir türlü kabullenemeyip idrak edemeyen Halime, yeğeni Ruken’e her anlattığında o anları tekrardan yaşıyor.
“Sadece Halime Halam değil, nenemin, çevremdeki birçok kadının yaşadığı bir durumdu ama nedense en çok da beni Halime Halamın bu çocukluk hikayesi etkilemişti. Belki de çok yakınım olan birinin anlattığı içindi.”
Bu hikayeyle büyüyen Ruken Yılmaz, yıllar sonra "Sê çîya/ Üç Dağ"albümünde söylediği çocuk yaşta zorla evlendirilen kızların ağıdı olan "Ez Xwestîme / beni istedi" ezgisinin hikayesini böyle anlatıyor.
Biri beste altı anonim eserden oluşan albümün yönetmeni Nurhak Kılagöz ve Ruken Yılmaz’ın müzik serüvenini dinlemek için Samatya Meydanı’ında bir araya geliyoruz. Sesi kadar etkileyici, dupduru güzelliği ve albümün heyecanıyla ışıl ışıl parlayan gözleriyle anlattığı hikayesine kulak veriyoruz Ruken’in.
1990’da İstanbul’da dünyaya gelen Eruhlu bir ailenin dört çocuğundan biridir Ruken. Küçükköy’de ülkücülerin ağırlıkta olduğu bir mahallede geçen çocukluğunda evde konuşulan dil sadece Kürtçedir.
11 yaşında gitar kursuna başlıyor
“Mahallemizde bizim dışımızda neredeyse hiç Kürt aile yoktu. Sokağa çıktığımızda Kürtçe’yi evde bırakır, Türkçe konuşurduk. Ama annem daha bizi eve çağırmak için seslendiğinde bile dilimiz gayri ihtiyari annemizin diline dönerdi.”
Çocukluğunda babasının ve nenesinin mırıldandığı Kürtçe şarkılar kulağına aşinadır ama o genelde Türkçe şarkılar söyler.
“Evde müzik kültürü gelişkin değildi. Öyle özel olarak şu kaseti, radyoyu dinleyelim gibi bir şey olmazdı. Babam öğretmendi. Ben 8 yaşındayken bir aile dostumuz bizi ziyarete geldi. Bizde kaldığı bir ay boyunca sürekli şarkılar söylüyor, bana da söyletiyordu. Babama ‘Ruken yetenekli bir çocuk, onunla mutlaka ilgilenin’ dedi.
Babası bu duruma kayıtsız kalmaz lakin ne yapılması gerektiği konusunda bir fikri yoktur. Gittikleri pikniklerde, dost meclislerinde ‘’Hadi Ruken şarkı söyle” diyerek motive etmenin yeterli olmayacağını anlaması neyse ki çok sürmez. 11 yaşında okulun gitar kursuna başlar. Ardından yine okulda kurulan ‘’İkindi Güneşi’’ adlı Rock grubuna dahil olarak küçük de olsa sahneye adım atmış olur.
“Grup beş kişiden oluşuyordu. Şebnem Ferah, Teoman, Yeni Türkü, Haluk Levent şarkılarını söylüyordum. Şarkı söylemeyi seviyordum ama çok utanıyor ve çekiniyordum. 27 yaşına kadar her sahneye çıktığımda inanılmaz heyecanlanıyordum. Dizlerim tutmayacak ve yere düşeceğimi hissederdim.”
Müzikle bağını hiç kopartmaz artık. 12 yaşındayken Mezopotamya Kültür Merkezi’ndeki gitar kursununun yanı sıra Pera Güzel Sanatlar Akademisi’nde ders alır. Lise yıllarında yine okulun müzik grubunda gitar çalıp söylemeye devam eder.
“Müzikle ilgili önüme çıkan her fırsatı değerlendirmeye çalıştım. Arada bir Kürtçe şarkılar da söylüyordum ama 17 yaşına kadar hep Türkçe müzik yaptım.”
Gazi Mahallesi’ndeki Umut Kafe’de yapılan Gitar Günleri etkinliğinde onu dinleyen ve Kürtçe müzik yapan Koma Asiyan’ın birlikte çalışma teklifini kabul ederek başka bir mecrada bulur kendini.
“Gazi Mahallesi’nde bir araya gelen üç gencin kurduğu bir gruptu. Şu ana kadar müzik yaptığım en keyifli dönemlerdi. Tam anlamıyla kolektif çalışmanın nasıl olduğunu ilk defa o zaman öğrenmiş oldum. Yaşımıza göre iyi bir performans sergiliyorduk.”
2008’de Marmara Üniversitesi Müzik Bölümü’ne girmeye hak kazanır. 2010’da ise müzik faaliyetini Mezopotamya Kültür Merkezi bünyesinde sürdürmeye başlar. Bir çok proje ve etkinlikte konser verir. 2016’da Genco Arı aranjörlüğünde Zelî adlı ilk solo albümünü çıkarır.
“İlk albümümü başka bir konsept ve yorumla kayıt altına aldım. Albümde Zembilfroş’u geleneksel halinin dışında, batı formuyla okumuştum. Benim söyleme tarzım ve yorumumu enstrümanım belirlemişti, profesyonel müzik hayatıma gitarla başladığım için hep o tınıyla hareket ediyordum.
"2016’ya kadar da bu fikirle yorumlamaya ve repertuarımı belirlemeye devam ettim. İlk geleneksel müziği icra etmem Şahiya Stranan ile başladı. Gruptaki arkadaşların ve dinleyicinin olumlu eleştiri ve geri dönüşlerine rağmen bir türlü ikna olamıyordum. Oysa gayet iyi geri dönüşler alıyordum.“
Nurhak Kılagöz’le yolları 2012 ‘de kesişir. 2007’de MKM’de okula hazırlık çalışması yapan Nurhak, 2008’de Kocaeli Üniversitesi Güzel Sanatlar Akademisi’ni kazanır. 2012’de okulunu tamamladıktan sonra deneyimlerini aktarıp geliştirmek için MKM’ye döner.
“Dersimli bir aileye mensubum. Yazları hep orada geçirirdik. Geniş ailem müzikle hep iç içeydi. Müziğe ilk olarak küçük yaşlarda perküsyon çalarak başladım. Okulu kazanınca da flütü tercih ettim. Açıkcası hiç bilinçli bir tercihte değildiJ MKM’yle birlikte öğrendiklerimi hayata geçirme fırsatı yakaladım.
"Profesyonel olarak müzik yazmaya bu süreçlerde başladım. Birçok proje için oluşturduğumuzu repertuarı yeniden düzenleyip orkestralara çaldırma fırsatım oldu. 2015’te Leyla Bedirhan projesinin müziklerini, 2017 yılında da Halkların Devrim Marşları projesinin düzenlemelerini yaptım. Yazdığımız notaları, müzikleri orkestraya çaldırılma fırsatı bir müzisyen için çok sevindirici ve öğretici. Ruken’le de o süreçlerde MKM’de birçok kolektif çalışmada birlikte yer aldık.”
Munzur kenarı dönüm noktası olur
2019’da Ruken’le Dersim’e giderek, Munzur kenarında "Çi Çeme"adlı eseri kayıt altına alırlar. Dijital platformda yayınlanan şarkı çok beğenilir. Ruken için bir dönüm noktası olmuştur. Ardından düzenlemelerini Nurhak’ın yaptığı Min te dîti bu, Umut, Depo Derave, Nêrgiz gibi şarkıları birlikte kaydederek yayınlamaya devam ederler.
“Geleneksel müzik yapma hikayem Dersim’de Çi çeme ezgisiyle başladı. Kendimi keşfetmemde dinleyicinin de belirleyiciliği oldu. Son yıllarımda nenemin bize stranlar okuduğu günlere geri döndüğümü hissediyorum. Yeni bir yoldan çok, eskiden fark etmeden yürüdüğüm yolları, şimdi yeniden keşfederek yürüdüğümü söyleyebilirim.
Son bir yıldır, üzerinde çalıştıkları Botan ezgilerinden oluşan eserlerden albüm yapmaya karar verirler.
“Son yıllarda Botan ezgileriyle iç içeydim. Ezgilerin ritmik ve melodik yapılarından kaynaklı, yeniden düzenlemeye, yorumlamaya çok açık olduğunu düşünüyorum.
"Kürt müziği genel olarak ritmik bir müzik. Batı müziği, pop, jazz müzik gibi armonik değil. Fakat bu melodiler hem ritmik hem de melodik olarak geliştirilmeye çok uygun. Üzerine işlenebilir çok fazla şey var. İyi melodiyle istediğin konsepti yaratabilirsin. Jazz’da yapabilirsin, pop’ da ya da başka bir şey. Bizim amacımız belirlediğimiz bu altı ezgiyi özüne en uygun, en sade biçimde en iyi, en zengin, en etkili şekilde ortaya çıkartmaya çalışmaktı. Tek konseptimiz buydu. İnanılmaz düzenlemeler yapacağız diye yola çıkmadık.”
Sê Çîya albümünde, en etkilenerek okuduğu ezginin Ez Xwestîme olduğunu söylüyor Ruken.
“Halime Halamın ‘Beni yabancı bir eve götürdüler ve artık buradan dışarı çıkmayacaksın dediklerinde günlerce ağladım. Gelin olduğumun farkında bile değildim.” diye anlattığı bu hikayeden çok etkilenmiştim. Belki çok hikaye duymuşuzdur ama bizzat halamın hikayesini duymasam belki bu kadar etki yaratmayacaktı. Okurken tam olarak o duyguya giriyorum. Bu yaşıma kadar okuyup en çok etkilendiğim ezgi bu sanırım.”
Nurhak şarkıyı düzenlemeden önce etkilenmemek için başka versiyonlarını dinlememiş.
“Albümden sonra dinlediğimde çok trajik bir hikayesi olmasına rağmen, farklı şekillerde ve tempolarda söylendiğini gördüm. Müziğe yaklaşımda tempo meselesi önemli başlıklardan bir tanesi.
"Her tempo da bambaşka duyuluyor melodiler. Farklı farklı hikayeleri konu eden ezgileri yeniden dinleyiciye ulaşmasına aracılık ederken, hem estetik hem kültürel hem de özünden uzaklaşmadan kendi doğasına en uygun haliyle, bilgi kasmadan, en az çalgıyla nasıl bir duygu yaratabiliriz derdini taşıyorduk. Bazı şeyleri bilgi kasarak yapıyoruz, yaptığımız işler teknik olarak iyi olabiliyor ama estetik olarak, zayıf duyuluyor ve duygusu ortaya çıkmıyor.
"Bunun tam tersini yapmak, sadeleşmeye çalışmak, ihtiyaca uygun dokunuşlar yapabilmek zor olanı. Üzerinde ısrarcı olduğumuz şey bu oldu. O açıdan mutluyuz, albümü yaratırken üzerinde düşündüğümüz başlıkları, dinleyici yorumlarında görünce doğru bir iş yaptığımıza ikna olduk.”
Albümde yer alan Mende şarkısının da ilginç bir hikayesi var. Mende’yi sanatçı Mesut Gewer dinlettiriyor Ruken’e.
“İlk dinlediğimde çok sevdim. Pandemi sürecinde Mesut’la düet yapma fikrimiz olumsuz koşullar nedeniyle gerçekleşmedi. Ritmik öğe açısından çok zengin bir parça. Mende, Behdînan bölgesinde bir köye damat olan biri. Köylüler Mende’nin gücünü sınamak için ona bazı şartlar sunuyor.
"Ava gitmesini ve güçlü bir hayvanı avlayarak dönmesini istiyorlar. Av için yola çıkan Mende dengesini kaybedip uçurumdan aşağı düşüyor. Mende’yi aramaya çıkan köylüler onu düşerken bir ağaca takılmış ve kan kaybı yaşarken buluyorlar. Mende’yi uyanık tutmak için halay çekiyorlar.
"Albümdeki en zor şarkılardan biriydi. Üzerine en çok düşündüğümüz şarkı buydu. Ritmik şarkılarda dinleyici çok hassas, kulağına aşina olduğunun dışında bir şey duyduğunda yabancılıyor. Ritme karşı duyumları gelişkin olduğu için refleksleri ona göre oluyor. Onu işlemek de bizim için de zor oluyor. O ritim bütün vücutlarına işlemiş, onun dışında bir şeyle denk gelince ters tepiyor.”
Suriye Kürtlerinden olan Dengbêj Qaso’dan dinledikleri Berçelan ezgisi Berçelan’daki günlük yaşamı anlatıyor.
“Berçelan’ı stüdyoda kaydettiğimizde her gelen ‘bu beste mi?’ diye sordu. Öyle bir melodik yönü var ki anonim olmadığı düşünülüyor. Çok etkileyici bir melodi. Piyano, keman ve çello için düzenledik.”
Sözlerini Talat Yeşil’in yazdığı Zerye müziğinin bestesi de Nurhak’a ait. Albümde piyanoyu Cem Dinler, bas gitarı Eren Turgut, davulu Özgür Taş, vurmalı çalgıları Barış Cem Songur, kavalı Serkan Yıldırım, klarneti Mert Can Selçuk, rebabı Mizgin Ayaz, telli çalgıları Tarık Çalışkan ve Hüseyin Can Pala çaldı. Albümün kayıt, mix masterlarını Burak Keleş tamamlarken dijital ve görsel tasarımını ise Roni Ekinci yaptı.
Geniş kitlelere ulaşmak istiyorlar
Ruken ve Nurhak nenelerinden, dedelerinden farklı zamanlarda dinledikleri ve her birinin derin hikayesi olan bu ezgileri sadece bir mahalle için değil daha geniş bir dinleyiciye ulaştırmanın derdindeler.
“ Ait olduğumuzu hissettiğimiz, nenelerimizin, dedelerimizin ayak izlerinin olduğu toprakların, hikayelerini, yaşanmışlıklarını, acısını, sevincini konu alan kültürüne dair veriler sunan ezgileri yeniden işliyor, dinleyiciye ulaştırmaya aracı oluyoruz.
"Tüm bunları sahip olduğumuz ve geliştirmeye çalıştığımız müzikal yaklaşımımızla, yeni düzenlemelerle, enstrüman tercihleriyle dünyanın farklı yerlerinde, sahne ve festivallerinde farklı dinleyicilere dinletebilme hedefiyle yapmaya çalışıyoruz. Bu gelenekselliği evrensel kılmaya çalışmak hedefimiz. Dünyada birçok örneği var bu durumların.
"Paco De Lucia, Cameron De La İsla, Zakir Hüseyin gibi önemli müzik insanları kendi müziklerini çok önemli sahnelere taşıdılar. Bizimki de ondan azade bir şey değil.”
Dijital platformda Kürtçe müzik yer bulamıyor
Ruken ve Nurhak her ne kadar seslerini dünyadaki tüm müzik takipçilerine duyurmaya çalışsalar da djital platformda Kürtçe müzik henüz hak ettiği yeri bulamamış durumda.
“Dijital dünyada da Kürtlerin çok yeri yok. Şarkılarımızı yüklediğimiz platformlarda Kürtçe dil kategorisi dahi yok. Kürt müziği dışında, insanlar eserlerini çok ciddi medya ve reklam gücüyle yayınlıyor.
"Bizler de sıkıştırılmaya çalıştığımız alanlarda, kendi öz gücümüzle, zamanla daha büyük dinleyici kitlesine ulaşmayı hedefliyoruz. Güçlü üretimlerde bulunmaktan, emek vermekten başka elimizde hiçbir güç yok. Tek kaynak biziz, emeğimiz, hikayelerimiz, yaşanmışlıklarımız. Tüm zorluklara rağmen aldığımız sonuçlara baktığımızda doğru yolda olduğumuzu düşünüyoruz.”
Ağustos ayında albümün şarkılarına klip çekecek olan Ruken ve Nurhak, Eylül ayı itibariyle dinleyiciyle buluşup, sonrasında, nenelerinin kıymetli sandığından çıkartarak aktardıkları melodiler ve yeni üretimleriyle dinleyiciyle buluşmaya devam edecekler.
(BD/EMK)