Eski Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) yargıçlarından Rıza Türmen’le son zamanlarda artan toplumsal gerginlikler ve çatışmaların sona ermesi yollarını, düzenlenen protestolarda basın kuruluşlarına ve siyasi partilere yönelik saldırıları, Cizre’de yedi gündür süren sokağa çıkma yasağını ve 1 Kasım’da tekrarlanacak genel seçimleri konuştuk.
Türmen, çatışmaların sona ermesinin toplumsal gerilimi düşüreceğini, bunun yolunun da taraflardan birinin ilan edeceği ateşkese, diğerinin de buna uymasına bağlı olduğu görüşünde.
“Şu an yaşanan çılgınlık”
Çatışma ortamının sona ermesi, son zamanlarda yaşanan toplumsal gerginliklerin azalması için ne tür adımlar atılması gerekir?
Son derece basit. Ateşkes yapılması gerekiyor. Tarafların hiç olmazsa bir gün olsun birbirlerine karşı şiddet kullanmaması lazım.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) operasyon yapmaması, PKK'nin eylemlerine son vermesi gerekiyor.
Şu an yaşananlar çılgınlık. Kamuoyunun desteklemediği, halkın istemediği ve hiç bir galibi olmayacak bir düz çatışma. Sadece insan hayatı kaybediliyor.
Can kaybının durdurulması lazım. Ayrıca bu "Ben hepsini öldürürüm" söylemini bırakıp barış söylemini geliştirmek gerekiyor. “Ölüm” söyleminin terk edilmesi şart.
Öte yandan barış müzakereleri de tekrar başlatılmalı.
“Ortada kahramanlık falan yok”
Ölüm söyleminin terk edilmesi gerekir derken, burada ölümler üzerinden geliştirilen "kahraman" edebiyatından da mı bahsediyorsunuz?
Tabii ki. Ortada kahramanlık falan yok. Bu savaş, iki taraftan da ölen insanların savaşı değil. Bu savaş, anlamsız bir takım hesaplarla onları ölüme gönderenlerin savaşı.
“Ya, insan yaşamı biraz kıymetli bir şey…”
PKK'nin tek taraflı olarak ateşkes ilan etmesi sizce nasıl bir adım olur; bu devleti nasıl etkiler?
İki taraftan birinin tek bir gün ateş etmemesi, diğer tarafın da bunu kabul etmesi lazım.
Ayrıca biz bu filmi çok gördük. 30 senedir bunu izliyoruz. Ne kampları, Kandili vs bombalamakla bir yere gidilebiliyor, ne de terör eylemleriyle bir yere gidilebiliyor.
Galibi olmayan, sadece insanların öldüğü anlamsız bir durum. Ya insan yaşamı biraz kıymetli bir şey. Biz bunun farkında mıyız acaba?
Öte yandan bu çatışma ortamı, sivil siyasetin, demokratikleşmenin de önünde engel teşkil ediyor. Dolayısıyla sadece çatışan tarafları değil, herkesi etkiliyor.
Biz bıraktığımız noktaya nasıl geri döneceğiz bilmiyorum.
“Siyasi hesaplar varsa çok yazık”
Büyük kentlerde son günlerdeki gerginliklerle ilgili ne düşünüyorsunuz?
Türklerin ve Kürtlerin bir arada yaşamaları güçleşiyor.
Hürriyet'e yapılan baskın, HDP binalarının yakılması, insanların neredeyse sadece esmer oldukları için yaka paça dövülmeleri, otobüs şirketlerinin Güneydoğu'ya otobüs göndermemeleri... Bunlar korkunç şeyler.
Toplumsal protestolara baktığımız zaman, "operasyon değil katliam istiyoruz" diye yürüyen insanlar dikkat çekiyor. Araştırma şirketleri çözüm sürecine desteği yüzde 75 olarak açıklıyordu. Şimdi nasıl oluyor da insanlar "katliam" istediklerini dile getirebiliyor, gazete basabiliyor, siyasi partilere saldırabiliyor?
Evet. Ne oldu da iki ay önceye kadar tabutlar gelmezken şimdi tabutlar gelmeye başladı? Bundan kim sorumludur, bunun cevabını bilmemiz lazım.
Sizce cevabı ne?
Bu bir takım siyasi hesaplarla yapılıyorsa çok çok yazık. Yani bir takım devlet büyüklerimizin "Öyle olsaydı böyle olmazdı" gibi sözleri var.
“Kimsenin güvencesi yok”
400 vekili mi kastediyorsunuz?
Yani evet. Seçimden başka bir sonuç çıksaydı bunlar olacak mıydı, çok büyük bir soru işareti. Ama devletin kendi vatandaşlarının can ve mal güvenliğini sağlamak yükümlülüğü vardır.
Devlet bunu yapmıyor ya da yapamıyor. Fakat ortada bir gerçek var ki, basın özgürlüğü ortadan kalkıyor, tamamen iktidarın emrinde bir polis, bağımsızlığı ortadan kalkmış bir yargı var. Bu ülkede kime güveneceksiniz? Kimsenin bir güvencesi yok.
İç Güvenlik Kanunu uygulansa…
Pek çok itiraza rağmen İç Güvenlik Kanunu'nu çıkarttılar. Gazetelere saldırılırken, parti binaları basılıp yakılırken, bu kanunu uygulasalar, kolluk güçlerinin nasıl davranması gerekirdi?
İç Güvenlik Kanunu iktidara karşı protestoları önlemek için çıkarılan bir kanun.
Şu an kolluk kuvvetleri bu kanunun gereklerini yerine getirse, iktidarı protesto edenlere nasıl yaklaşıyorsa, gazete, parti basanlara, yangın çıkaranlara da en azından aynı şekilde yaklaşması gerekirdi.
Yani gaz bombaları atıp, tazyikli su sıkıp, copla saldırması gerekirdi.
Polis kamu düzenini korumak için mi yoksa iktidarın çıkarlarını korumak için mi var?
Şu an insan hakları ihlalleri var. Temel hak ve özgürlükler ihlal ediliyor. Basın özgürlüğü engelleniyor, yaşam hakkı ortadan kaldırılıyor.
Buna karşın devlet yükümlülüklerini yerine getirmiyor.
“Cizre’de sokağa çıkma yasağının hukuki dayanağı yok”
Cizre'de yedi gündür sokağa çıkma yasağı var. Kente ulaşılamıyor ve sağlıklı bilgi alınamıyor. Elektrik, su, gıda sorunu olduğundan, insanların cenazelerini kaldıramadıklarından bahsediliyor. Hukuk açısından bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Siyaset ne yapmalı? Uluslararası anlamda ne yapılabilir?
Bu sokağa çıkma yasağının hiç bir hukuki dayanağı yok. Türkiye'de ne olağanüstü hal ilan edildi, ne sıkıyönetim ilan edildi.
Onun ötesinde insani bir sorun var. İnsanlar orada sokağa çıkma yasağı yüzünden yaşamları tehlikeye giriyor. Gıda bulamıyorlar, su bulamıyorlar.
Devletin vatandaşının canını malını korumak gibi bir temel yükümlülüğü varken, devlet vatandaşının can ve mal güvenliğini tehlikeye sokuyor.
Bir siyasi partinin milletvekillerinin, bakanlarının kente neden sokulmadıklarını da anlamak mümkün değil.
İnsanları eve tıkıp "Ben kamu düzenini sağlıyorum" demek, Milli Eğitim Bakanlığı'nın okulları kapatıp "Ben eğitimde düzeni sağladım" demesi gibi bir durum.
“YSK, seçim öncesi AGİT raporunu okumalı”
1 Kasım'da seçimlerin tekrarlanması kararlaştırıldı. Bu konudaki görüşleriniz nelerdir? Bu seçimler mevcut koşullarda nasıl yapılabilir?
Seçim yapılması, her halükarda yapılmamasından daha iyidir. Olabilecek en kötü senaryo seçimin yapılamamasıdır.
Keşke bir koalisyon kurulabilseydi ve böyle olmasaydı. Ama şimdi geldiğimiz noktada seçimin yapılabilmesi lazım.
Seçim yapılıyorsa Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK), Avrupa Birliği Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) heyeti raporunu Türkçeye çevirip doğru düzgün okuması lazım.
YSK, adil ve güvenli seçim yapılabilmesini sağlamakla yükümlüdür.
Bundan önceki seçimlerde yapılan yanlışlar, eksikler o raporda yazıyor.
O raporda cumhurbaşkanının konumu, seçimde harcanan paralar, TRT yayınları bakımından son derece önemli eleştiriler var.
Bunun ötesinde bir de seçim güvenliğinin sağlanması lazım.
Sizce sağlanabilecek mi?
Bu hükümetin üstüne düşen yükümlülüktür. Bunu sağlaması lazım. Halk serbest iradesini sandığa yansıtabilmeli.
"Boykot çözüm değil”
Muhalefetin bu seçimleri boykot etmesi gerektiğini söyleyenler de var. Boykot çözüm olur mu?
Hayır olmaz. AKP bu işe bayılır. “Ne yapayım boykot etmeseydiniz, seçimin galibi benim” diye ortaya çıkar. Önemli olan Türkiye'yi bu noktaya getirenlere oy vermemektir. (EKN)